Kadıköy’de Birlikte Başarabiliriz!
“Kadıköy Birlikte Başarabiliriz Platformu” seçim startını verdi. Bağımsız Belediye Başkan Adayı Nursel Şengür, ÖDP İstanbul Milletvekil Ufuk Uras, DTP Diyarbakır Milletvekili ve İstanbul Birlikte Başarabiliriz Platformu’nun Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Akın Birdal ile Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Bilge Contepe’nin katıldığı tanıtım toplantısında ilçeyle ilgili projelerini anlattı ve değişim isteyen seçmenleri oy vermeye çağırdı.
İstanbul Tabip Odası’nın Kadıköy lokalinde yapılan basın toplantısına; Veteriner Hekimler Odası Başkanı Tahsin Yeşildere, Ataşehir DTP Belediye Başkan Adayı Rıza Taşdelen, Eğitim-Sen eski Genel Başkanı Alaattin Dinçer, Sosyalist Feminist Kolektifi adına Filiz Karakuş ile platformun bileşenleri olarak; 78’liler, DTP, EHP, SEH, SDP, SODAP, ÖDP ve Yeşiller Partisi temsilcileriyle, meslek odası yöneticileri ve sendika temsilcileri katıldı.
Ard arda birer kısa açıklama yapan Ufuk Uras ve Akın Birdal, Şengür’ün yanında olduklarını belirterek başarı dileklerinde bulundular. Toplantıda ayrıca Yeşiller Partisi’nin yerel yönetimlere bakışını anlatan Bilge Contepe’nin yanı sıra, DTP Ataşehir Belediye Başkan Adayı Rıza Taşdelen de söz alarak halktan yana projelerini anlattı.
Kadıköy Birlikte Başarabiliriz Platformu’nun Bağımsız Belediye Başkan Adayı Nursel Şengür’ün basın toplantısı sırasında yaptığı konuşmanın tamamı şöyle:
“Değerli Kadıköylüler, Saygıdeğer Basın Emekçileri, sevgili yol arkadaşlarım;
Rahatsızız, mutsuzuz, öfkeliyiz, huzursuzuz, endişeliyiz… Ama sorumluyuz, ama dirençliyiz, umutluyuz ve adayız.
Aslında bütün bağımsız-ortak sol adaylıkların ortak hikâyesidir bu kısacık cümle.
Bu kısacık cümle, koca bir ömürdür, ömürlerimizin yan yana, alt alta toplamıdır.
Bu cümleleri açtığınızda, Türkiye’nin hikâyesi çıkar karşınıza, dünyanın hikâyesi çıkar.
Dünyada ve Türkiye’de ezilenlerin, horlananların, itilip kakılanların, her şeye rağmen onuruyla, alın teriyle var olanların, isyan edenlerin, başkaldıranların, yaratanların, tarihi yazanların değilse bile yapanların hikâyesi çıkar.
Biz bu hikâyenin devamıyız. Bu hikâyenin içinde Spartaküs var, bu hikâyenin içinde Che Guavera var, bu hikâyenin içinde Subcomandante Marcos var… Şeyh Bedrettin var bu hikâyenin içinde; Pir Sultan Abdal var, Denizler var, Musa Anterler, Hrant Dinkler var… Hepimiz varız.
Adayız, çünkü varız. Sokakta varız, fabrikada varız, tarlada, büroda, alanda, evde, her yerde varız. Öyleyse siyasette de olmalıyız.
Bunca yıl, onlar söyledi, biz dinledik. Onlar bağırdı, biz sustuk. Onlar tepişti biz ezildik. Onlar vurdu, biz incindik. Onlar yönetti, biz kaybettik. Onlar aldı, biz verdik.
Oysa, bu evren de, bu ülke de, bu şehirler de bizim.
Şimdi, bunların kendi sahiplerinin eline geçmesinin vaktidir.
Bu nedenle adayız.
Yaşadığımız dünyaya itirazımız var ve bunun için adayız.
Ne diyordu Nevzat Çelik itirazın iki şartında?
çok olmadığımız kesin
çok olan tarafta değiliz
çok olan tarafta olmayacağız
türkiye’de kürt olacağız
kürtlerde ermeni
ermenilerde süryani
gidip almanya’da türk olacağız
hollanda’da surinamlı
fransa’da cezayirli
iran’da azeri
amerika’da zifiri zenci olacağız
çoğalan zencide mutlaka kızılderili
israil’de filistinli
köpeğin karşısında kedi
kedinin karşısında kuş olacağız
kuşun karşısında börtü böcek
hakemler hep karşı takımı tutacak
ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı
çiçeklerden kamelya olacağız
az kolumuzun tarafında
solda olacağız
bu itirazın ilk şartı
solda da az olacağız
devrimi çoğaltırken çünkü
bir başka devrime hızla azalacağız
bu da itirazın ikinci şartı.
Ne diyordu Subcomandante Marcos?
“Marcos, San Fransisco’da bir gay, Güney Afrika’da bir siyah, İspanya’da bir anarşist, İsrail’de bir Filistinli, Almanya’da bir Yahudi, ne galerisi, ne müşterisi olan bir sanatçı… Bosna’da bir barışçı, Meksika’nın herhangi bir kentinde bir ev kadını, grev yapmaya asla yeltenmeyen sendika CTM’de grevci, gece saat 10’da metroda yalnız başına bir kadın, topraksız bir köylü, işsiz bir işçi, mutsuz bir öğrenci, serbest piyasacılar arasında bir muhalif, ne kitabı, ne okuyucusu olan bir yazar ve tabii güneydoğu Meksika dağlarında bir Zapatista gerillası…”
Buralara yaklaşırsak… Desa grevindeki Hatice Arslan’dan başlayıp, silikozis hastası kot kumlama işçilerine uzanabiliriz.
Dersane kapılarından geçip Üniversitelerde soluklanabiliriz…
Avuçlarındaki taş izine bakılarak gözaltına alınan çocukların karşısında gözlerimizi yere indirip, asit kuyularında insanlığımızdan utanabiliriz…
Seks işçiliğine zorlanan travestilerden, evlerine hapsedilmiş engellilere, evleri başlarına yıkılan Sulukulelilerden, bağrımıza sapladıkları Corner Otele uzanabiliriz.
Adları, dilleri yasaklanan Kürtlerden, henüz o mertebeye bile erişememiş Çingenelere…
İşte tüm bunlar ve daha sayamadığımız binlerce gerekçeyle varız ve adayız.
81 il, bine yakın, 3500’e yakın belde, 35 bin köy, binlerce belediye ve il genel meclisi üyeliği… Kısacası 10 binlerce insan, yollara alanlara dökülecek, “oy” diyecek “oy”. Biz ise, biraz daha uzatarak, “Oyyy” diyeceğiz, “yetti gaari!”
“Kurt, kuş, ampul, beton kafalıların değil insan vicdanının yer aldığı bir siyaseti örgütleyeceğiz. İşçilerin, kamu çalışanlarının, kadınların, bütün ezilenlerin ve sömürülenlerin ufku olacağız” dedi. Şimdi Mecliste. Evet, 22 Temmuz’da, bir imece, bir dayanışma ve bir yoldaşlık başarısıyla, Meclis’e barajları aşarak değil, tünel kazarak giren Ufuk Uras burada.
Bugün Kürt, Türk, Ermeni, Roman, Alevi, Sünni tüm azınlıkların, ezilenlerin, sesi çıkamayanların sesi olmuş ve mücadelesine Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak devam etmek üzere kampanyasına başlamış olan Akın Birdal aramızda. Bölgemizden milletvekili seçtiğimiz sevgili Ufuk Uras aramızda ve Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Bilge Contepe aramızda… Hepsine destekleri için teşekkür ediyorum…
Değerli Kadıköylüler…
Bir insanın seçildiğinde neler yapacağını merak ediyorsanız, nasıl ve kim tarafından desteklendiğine bakın, kampanyasını nasıl yürüttüğüne bakın. Vaatlerin hükmü o anda bitecektir. Kimin desteğiyle geldiyseniz, onun isteğiyle yola devam edersiniz.
Sermayeden beslenenlerin seçildikten sonra bize ne hayrı olur? Devletten, derin devletten beslenenlerden ne umabiliriz ki 30 Mart’ta? Her sıkıştığında orduyu göreve davet edenlerin seçimle, sandıkla ne işi olur?
Bizim temel meselemizdir demokrasi. Birileri oturduğu yerden sorunları da tespit etsin, çözümlerine de karar versin. Bu olmaz. Olmuyor da nitekim.
Nasıl bir Kadıköy? Nasıl bir İstanbul?
Nasıl bir Türkiye? Nasıl bir dünya?
Bizim için bu sorular da, cevapları da birbirine sıkı sıkıya bağlı.
Somutlaştırırsak…
Katılımcı bir yerel yönetim sorunların tespitinde de, çözümünde de kavşak noktasıdır. Doğrudan demokrasiye ne kadar yaklaşırsanız, insanlar o kadar mutlu olur.
Öncelikle Kadıköy’de bunun mekanizmalarını kurmak zorundayız. Nasıl?
Mahalle meclisleri oluşturacağız. Herkes, yönetime katılmaya kendi sokağından başlayacak. Sorunları tartışan Kadıköylüler, öneriler geliştirerek çözüme de katkı sunacak.
Çünkü bizim için başka bir sokak, başka bir mahalle, başka bir belediye mümkün. Başka bir dünyayı böyle kuracağız. Sokağımıza barışı, kardeşliği, refahı, huzuru, konforu getirebilirsek, dünyaya da getirebiliriz. Bir sokağı değiştirmekle başlayacak her şey.
Emek politikalarımız da bu yönde olacak.
Belediye emekçileri de katılacak yönetim süreçlerine. Sendikaları destekleyeceğiz, sendikalılaşmayı özendireceğiz. Kuralsız, güvencesiz, kayıtsız çalıştırma en birinci düşmanımız. Bu nedenle taşeronlaştırmaya kesinlikle son vereceğiz.
Kent demokrasisi, kent meydanlarında filizlenir. Alanlar, toplumun kendi vücudunu hissedebildiği yerlerdir. Kadıköy’ün, taşıt trafiğinden arındırılmış büyük bir kent meydanına ihtiyacı var. Ve Kadıköy bunun için elverişli alanlara sahip.
Biliyorsunuz, Kadıköy depremden en çok etkilenecek yerleşim yerlerinden biri. Bu konuda 10 yıldır hiçbir şey yapılmadığını hepimiz biliyoruz. Galiba, kendi elleriyle mahvettikleri şehirlerin, ancak depremde yok olduktan sonra baştan yaratılabileceğini düşünüyorlar. Bence bu iyimser bir yaklaşım oldu. Bana sorarsanız, yeni rant alanları açmak için de depremi bekliyor olabilirler. Oysa burada her gün sarı alarm konumunda çalışması gerekir belediyenin. Bu konuda yapılacak çok iş var.
Şiddete maruz kalmış kadınların sığınacağı bir konuk evi var, evet, ama şiddete maruz kalmış kadınlar belediyeye konuk olmuyorlar, sığınıyorlar. Şiddete uğramış, mağdur ve mazlum insanların sığınağına konukevi demek, şiddeti de sonuçlarını da hafife almaktır.
Kadınlar için ev, tutsaklık alanı olmaktan çıkartılmalı. Bunun için, ekonomik, sosyal, kültürel getirisi olan toplumsal alanlar yaratmak gerek. Kuracağımız katılımcı yerel yönetim modelinde kadınlar sorumluluk almak konusunda özendirilecek.
Aile içi şiddet, sokakta, işyerinde şiddet ve taciz gibi konularda danışma ve sığınma evleri kurulacak. Bu konularda mahallelerde eğitim programları düzenlenecek. Yazarları ve okurları kadınlar olan kadın gazetesi çıkarmayı düşünüyoruz.
Mahalle evleri ve atölyeleri kurmayı hedefliyoruz. Buralar, isteyenin sanat, isteyenin zanaat yapabileceği yerler olacak. Dileyen mahalleler kütüphanesini oluşturabilecek.
Çalışan kadınlar kadar ev kadınları için de çocuklarını güvenle bırakabilecekleri ve en azından günün belli saatlerinde özgürleşebilecekleri mahalle kreşleri kuracağız.
Pek çok kadın kooperatifi var. Çoğu işlevini yitirmiş. Bunları yeniden canlandıracağız. Yenilerinin kurulmasını teşvik edeceğiz. Ev kadınları da, işsiz kadınlar da, hapishanedeki kadınlar da bu kooperatifler aracılığıyla emeklerini değerlendirebilecek.
Sonra rantçı kentsel dönüşüm projeleri, yaşadığımız kentleri halktan, yoksullardan alıp, sermayenin kullanımına sunuyor. Corner Hotel’i ilçemizin en güzel kıyı şeridine hançer gibi sapladılar. Haydarpaşa Limanını elimizden almak istiyorlar. Yine geliyoruz katılımcı yerel yönetime, yerel demokrasiye. Halka sorsalar, kim izin verir böyle bir yağmaya? İşte bizim de yapmamız gereken, öncelikle bütün bunlardan halkı bilgilendirmek. Sonrasına hep birlikte karar vereceğiz. Bu alanların kamusal yarara açılması için uzun mücadeleler vermemiz gerekecek. Karşımızda, ulusal ve uluslar arası rant çeteleri var.
Kadıköy’de kaldırım ve yaya yolları sürekli ve gereksiz yere yenilenmekte. Ödediğimiz vergiler birilerinin banka hesabına akıtılıyor. Kullanılan kalitesiz malzemeler ayrı konu. Belediyenin kendi web sitesinde yaptığım araştırmalarda bile en önemli sorunlardan biri bu.
Kentsel hizmetler ve mekânlar başta engelliler, yaşlılar ve çocuklar olmak üzere herkesin; yaşamımızı paylaştığımız tüm canlıların yaşam koşullarını kolaylaştıracak biçimde düzenlenecek.
Çöp sorunu, birçok büyük ve gelişmiş yerleşim yerleri gibi, Kadıköy’ün de ciddi sorunlarından biri haline geldi.
Kadıköy’ün mevcut kültür ve danışma merkezleri amacına hizmet edemiyor.
Kadıköy’ün önemli sorunlarından biri de yetersiz kalan toplu taşıma sistemi ve genel anlamda ulaşım.
Belediyenin faaliyetlerinden tüm Kadıköy halkının etkin ve hızlı bir biçimde haberdar edilmesi gerekiyor.
Engelliler, yaşlılar, emekliler sosyal hayatlarını istedikleri gibi yaşayamıyor.
Gençlerle ilgili kapsamlı çalışmalar düşünüyoruz. Kültür ve sanat merkezleri, spor salonları v.s.
Doğaya ve çevreye zarar vermeyen teknolojiler, yenilenebilir enerji kullanımı, atıkların geri dönüştürülmesi, yeşil politikaların doğal sonuçları.
Kentsel mimari, araçlardan ve kirlilikten arındırılmalı. Yeşil alanlar, sokaklar, meydanlar, yeni bisiklet yolları, halka açık spor ve dinlenme alanları oluşturulacak. Bisikleti sadece hobi ya da spor olarak düşünmüyoruz. Kent içi ulaşımda etkin bir taşıt olarak kullanmayı hedefliyoruz.
Sürdürülebilir bir yaşam için doğayı, toprağı, havayı koruyacak tedbirler alırken insanı da bu konuda değiştirip dönüştürebilen bir anlayışı benimsiyoruz.
Saydığımız tüm çözüm önerileri yeşil bir belediyeciliğin oluşması için gerekenlerden sadece birkaçı.
Biz birlikte başarabileceğimize ve birlikte dönüştürebileceğimize 29 Mart’ta sandıklardan belediyelere taşınacağımıza inanıyoruz.”