Seçimlere giden yol hala mayın tarlası gibi! Ağrı provokasyonu iktidarın ayağına dolaşınca havada bir değişim var mı? Efkan Ala ile Ağrı valisine ait olduğu iddia edilen konuşmalar ortalığa düşünce AKP’nin provokasyon hevesleri biraz darbe almışa benziyor. HDP Genel Merkezi kurşunlanınca Erdoğan’ın “kınaması” neyin işareti? Daha fazla batağa saplanmadan geri çekilme manevraları mı? Göreceğiz! Seçimlerin önemi ona ister istemez büyük bir gerilim yüklüyor. Erdoğan seçim kampanyasına başkanlık sistemi için 400 milletvekili ile başlamıştı, bugünlerde “koalisyon yıkım” demektir noktasına geldi.
Cumhuriyet tarihine baktığımızda siyasal yaşamda en öne çıkan şüphesiz askeri darbeleridir. Fakat darbeler kadar önemli bazı seçimler de vardır. 7 Haziran seçimleri de bunların arasına katılacaktır. Her biri bir dönüm noktası olan seçimlere göz atıp, yaklaşan seçimlerin nerede durduğuna bakalım.
1950 seçimleri siyasal önemi büyük olan ilk seçimlerdir. Böylece tek parti diktatörlüğü sona eriyor ve “çok partili” döneme giriliyordu. CHP’den kopan DP, Menderes’in liderliğinde büyük bir zafer kazanır. Tek parti döneminin durgun siyasal ve ekonomi ortamından birden fırtınalı bir sürece girilir. Palazlanan finans kapital, artık devletçi vesayetten kurtulma zamanının geldiğini düşünüyordu. Devletçiliğin yarattığı ekonomi kurumları ve kırların ilk büyük yağması böyle başladı. Yukardan bu gidişin yanında Türkiye’de aşağıdan ilk açık sendikal örgütlenmeler ortaya çıktı. Türk-İş’in yanı sıra irili ufaklı pek çok sendika kuruldu. Tek parti döneminin “sınıfsız imtiyazsız toplumu” artık sınıfların saflaştığı bir topluma dönüşüyordu. “Hürriyet” şiarlarıyla meydanları dolduran DP, aradan beş altı yıl geçmeden keyfiliğe ve diktatörlüğe yöneldi. İşi CHP’ni kapatma girişimine kadar götürünce bu hikâye 1960 darbesiyle son buldu.
Diğer önemli seçim, 1965’de TİP’nin on beş milletvekiliyle meclise girdiği seçimlerdir. Askeri darbe DP’nin yolunu kesse de, toplumsal gelişimin önünü alamadı. Kapitalizmin hızlı gelişimiyle birlikte sınıflı toplum ve sınıflar mücadelesi de dalga dalga büyüdü. Dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle işçi sınıfı mücadelesi önemli güç kazandı. 1965 seçimleri, TİP’in yanlış hayalleri bir yana, egemenleri ürküten bir sonuç ortaya çıkardı. En yüksek kürsüden artık bu ülkenin “lanetlileri” de konuşabileceklerdi. Egemenler ilk şaşkınlıktan sonra 1969 seçimlerine giderken seçim kanununda yaptıkları değişiklik ile TİP’in vekil sayısını ikiye düşürdüler. Fakat bu siyasal oyunlar yükselen sınıf mücadelesini durduramadı. Bu dalganın önü ancak 1971’de yeni bir askeri darbe ile kesilmeye çalışıldı.
Buradan cumhuriyet tarihinin üçüncü önemli seçimine geliriz. 60 sonrası yükselişe geçen devrimci mücadele ülke genelinde sola doğru önemli bir yöneliş yaratmıştı. 12 Mart 1971askeri darbesi aslında bu yönelişe bir son vermek istedi. Demirel’in “bu anayasa ile bu ülke yönetilmez” tespitini askeri yönetim de benimsediği için 27 Mayıs Anayasası budandı. Denizlerin idamı ve Kızıldere katliamı ile yüreklere korku salınmak istendi. Bütün bu baskılara rağmen toplumsal sola yönelişin önü alınamadı. Bunun kanıtı 1973 seçimleri ve “Karaoğlan efsanesidir”. Ecevit liderliğinde CHP, 1973 seçimlerinden zaferle çıkarak sola dönüşün devam edeceğini ilan etmiş oldu. “Tekelci sermayeyi, aracı-tefeciyi kaldıracağız” ; “toprak işleyenin su kullananındır” diyen CHP, seçimden birinci parti olarak çıktı.
Bütün bu gelişmeler düzen için tehdit oluşturuyordu. O zamanlar hayatta olan eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın “bu kış komünizm gelecek” demesi o günleri sembolize eden bir deyiş olmuştu. Komünizm gelmedi ama bir sonbaharda tarihimizin en koyu faşist darbesi geldi.
Bu darbe ile Devrimci Hareket ezilirken Kürt Özgürlük Mücadelesi yükseliyordu. 1973’ten sonra yaşanan seçimlerin çarpıcı olan bir yanı yoktur. 1980 askeri darbesinden sonra bütün siyasal yaşam ordunun çizdiği çerçevede yürüdü. Derin devletin en yoğun faaliyet yürüttüğü yıllar oldu.
Otuz yılı aşkın süren Kürt Özgürlük Mücadelesi hem burjuva siyasetlerini hem de derin devleti büyük ölçüde yıprattı. Yıllar akıp 2002 Kasım’ını gösterdiğinde cumhuriyet tarihinin en ilginç seçimleri yaşandı. O güne kadar egemen olmuş merkez sağ partiler ve sözde sosyal demokrat partiler 2002 seçimlerinde parlamento dışında kaldı. AKP ile o güne kadar itilip kakılan Siyasal İslam’ın yıldızı parlıyordu. Alışıldık burjuva siyaset denge ve tabloları tümüyle değişti. Ve o günden bugüne AKP yılları yaşanıyor.
Dere tepe düz gidildi ama demokrasi açısından bir arpa boyu yol alınamadı. Menderes “hürriyet” parolalarını unutarak iktidarının sonuna doğru sendikaları yasaklamış; “Vatan Cephesi”ni kurup, katılmayanları “vatan haini” ilan etmişti.
Demirel, “anayasayı bol” bularak, “bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” diyerek faşizme davetiye çıkartıyordu.
Şimdi Erdoğan, mevcut siyasal düzene sığmıyor. Keyfiliğini ve diktatörlüğünü ancak başkanlık sistemiyle sürdürebileceğini düşünüyor. Bu ülkede sivil yollardan faşizme hiç gidilmedi. Erdoğan bunu deniyor.
90 yıllık cumhuriyetin iki ideolojik çimentosu Kemalizm ve Siyasal İslam bu seçimlere gidilirken büyük ölçüde yıprandılar. 7 Haziran, çimentosu Kemalizm ve Siyasal İslam harcıyla karılmış kalenin kalın duvarlarına güçlü bir salvo atışı olacak. Seçimlerde bu ideolojik duvarlara önemli bir gedik açılacaktır. Düzen açılacak bu gediği engellemek için didiniyor. Seçimlerden sonra cumhuriyet alışıldık, bildik değil, bilinmeyen sulara yol alacaktır. Bilinmeyen sularda geminin yönünü demokrasiye çevirebilmek için büyük bir mücadele gerekiyor.
[button link=”www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]