Erdoğan sarayını böyle savunuyor. O her zamanki sertliğiyle odalarının tam sayısını da veriyor, ancak ne kendisi ne de TOKİ yetkilisi sarayın maliyetini resmen açıklamadılar. Hatta TOKİ yetkilisi “açıklarsam ekonomi sarsılır” bile dedi.
Türkiye nereye gidiyor? Bu soruyu kendine soranların sayısı her gün artıyor. Saray tartışmalarından sonra “eğitim şurası”nda konuşulanlar gündeme oturdu. Osmanlıca eğitiminden hareketle “mezar taşlarının okunması” konusu gazete manşetlerine yansıdı. Bu arada “bedelli askerlik” seçim hazırlığı olarak hemen meclisten geçti.
Bütün bunların yanında CHP’nin yolsuzluk ve kayırmaları gündeme getirme çabaları henüz yeterince gündeme oturmadı. Ülke seçime doğru ilerlerken siyasetin kalitesi artık yerlerde sürünür hale geldi. Aslında yolsuzluk kasetleri patladığından beri siyaset hiç yerden kalkamadı. Hiçbir sorun çözümlenemiyor. Ülkenin en temel sorunu “çözüm süreci” denen rotası hala belli olmayan bir tekneye bindirilip, ortalığa bırakıldı. Nereye nasıl gideceği hala belli değil.
AKP iktidarının artık hiçbir köklü sorunu ele alıp çözemeyeceği anlaşılıyor. Kürt sorununun yanında gündemin en yakıcı konusu her gün yaşanan iş cinayetleri devam ediyor. Soma’daki maden kazasından sonra verilen vaadler üç bin işçinin sokağa atılmasıyla sonuçlandı. Çalışan insanlarla böylesine alay yıkıcı fırtınaların habercisidir.
Gerçek sorunlar tüm ağırlığı ile ortada dururken devletin başı “itibarda tasarruf olmaz” diyebiliyor. Debdebeyle, saraylarla nasıl bir itibardır kazanılabilir? Aslında çevremize baktığımızda zaten saraydan geçilmiyor. Adalet sarayı’ndan simit sarayı’na her taraf saray doludur. Bunların yanına saray gibi AVM’leri de ilave etmek hata olmaz.
Dünün sözde mazlumları saraylara yerleşip zalimleşiyorlar.
Yoksul ve dört kişiden birisinin işsiz olduğu bu ülkede sarayda itibar aramak ortalığa kesif bir çürüme kokusu yayıyor. AKP iktidarı çürüyor.
Çürümenin kokusunu sokakları her gün gaz kokularıyla doldurarak örtemiyorlar. Zorbalık yetmeyince dini değerlerle çürümeyi örtmeye çalışıyorlar. Bu yoldan devam ettiklerinde kendilerini koruduğuna inandıkları kutsallığın bütün büyüsü bozulacaktır. Tüm toplumu dini kullanarak kullaştırmaya çalışırken, aynı zamanda tüm insani değerleri dinamitleyerek paramparça kişilikler yaratıyorlar.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez egemen konuma gelmiş iki cemaat hesaplaşıyor. Biri iktidar konumunda olunca hesaplaşma diğeri aleyhine gelişiyor. Fakat bu hesaplaşma ikisinin de sığındığı kutsallığın büyüsünü bozuyor. Avrupa’da katolik kilisesinin çürümesiyle alevlenen mezhep çatışmaları, aynı zamanda filizlenmekte olan kapitalizmin bencilliğiyle de iyice tetiklenmişti.
Tüm bölgemizde petrol zengini sözde islami devletlerlerin dini çürütmesi en vahşi kapışmaları davet etmiştir. Bizde dinin en egemen konuma tırmandığı ve kendi içinde hesaplaştığı bir zaman aralığında aynı zamanda vurgun ve rant da zirve yapıyor. Bu çamurlaşan zemin üzerine ahlaki değerlerle donanmış bir toplumsal yapı inşa edilemez. Bu ortam kendi zalimlerini ve kurbanlarını yaratır.
Böyle çürüyen bir ortama da debdebe ve saray yakışır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]