Orta Doğu’da Batı ve İran arasında son günlerde imzalanan anlaşma, bölge güçler dengesindeki değişikliğin resmileşmesi idi. Ancak ilginç olan, tam bu süreçte Yemen olaylarının patlak vermesi ve buna karşı Suudi öncülüğünde bir askeri ittifak gücünün kurulmasıdır.
Arap Yarımadası’nda bu koalisyonun kurucusu Suudi Krallığı’dır. Körfez ülkeleri ve merkezlerin dışında Türkiye, Mısır, Fas gibi ülkeler de destek verdiklerini açıkladılar. Ama özünde dünyanın bir numaralı silah ithalatçısı Suudi Arabistan vardır. Mısır başkanı Sisi ise bu destek ile Suudilerin ekonomik ve askeri desteğini beklemektedir. ABD’de perde arkasında durmaktadır.
Bölge açısından Suudi Krallığı’nın askeri olarak ortaya çıkması yepyeni bir olgudur. Şimdiye kadar Suudileri ya İngilizler ya da ABD korumuştur. İlk kez kendi savunmasını ele alma girişimine başlıyor. Böylece bölgede varlık gösteren üç cephe oluşuyor. Birincisi anti-ISIS koalisyonudur. Ülkemizde bunun direkt içindedir. İsrail dahil tüm gericiliğin toplandığı bir gerici cephedir. İran’da buna destek veriyor ve başarıları gizlenmiyor. İkincisi İran çevresinde Suriye ve Hizbullah güçlerinin olduğu bir Şii cephesidir. Bu bölgedeki gericiliğe karşı kısmı olarak dövülen bir karşı cephe olarak ele alınmalıdır. Üçüncüsü ise Sünnilerin oluşturduğu bu Suudi Arabistan eksenli koalisyon ve cephedir
İşte bu koalisyonun tam da İran görüşmeleri sırasında gerçekleşmesi ilginçtir. Bir yandan İran ile anlaşma, bölgede yumuşama belirtisi gösterirken öte yandan Suudi cephesinin kurulmasının amacının iyi okunması yerinde olacaktır.
Bunun bir rastlantı olmadığı kesindir. Bize göre ABD’nin bölgeyi böl yönet politikasının bir parçası olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Bilindiği gibi Arap monarşileri birbirleriyle anlaşamazlar. Bir bel kemiği oluşturamazlar. Bu birleşme sanki “ABD’den boşalan yeri” almak için savaş bayrağı açmaktadır. ABD bir yandan İran ile barış girişimi nedeniyle Şiilerin arkasında gözükse bile Sünnilerin arkasında da olabileceğini göstererek hem Arap dünyasını bölüyor hem de bu uzlaşmaz kaygan zeminde kendisine manevra alanı açıyor. Bu ayrışma içinde çok yönlü oynama hem de onların gücünü kullanma açıkgözlülüğüne soyunuyor. Başka bir yolu kalmamıştır.
Suudi Koalisyonunun Asıl Amacı
Suudi girişiminin arkasında bölgede İran, yani Şii yükselişi, olduğu propagandası yapılıyor. Ancak Yemen olayına yakından baktığımızda gerçeklik bunun bir bahane olduğu olasılığını güçlendiriyor. Anlamak için Yemen’de son yaşananları kısaca bir hatırlayalım.
Yemen 2011 yılında Arap Baharı yaşadı. Gerici Salih iktidarı devrildi ve yerine onun başbakanı olan ama Güney Yemen’li Hadi geçti. Hadi, BM aracılığı ile Baharcıların taleplerini yerine getirme anlaşması yaptı. Ancak Eylül 2014’e gelindiğinde verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmemişti. Huti aşiretleri o nedenle ayaklandılar ve Hadi ve iktidarını devirdiler. Yetkilileri de gözaltına aldılar. Ve sonra da kendi iktidarlarını kurma çabasına giriştiler. 20 Şubat’ta da ülkeden ayrılmak isteyen Güney Yemen ilerici güçleri ile anlaştıklarını açıkladılar Buna göre genellikle eski devrik lider Salih’e bağlı parti güçlerinin denetiminde olan alt meclis yerinde kalacaktı. Ama senato diyebileceğimiz üst meclis dağıtılacaktı. Onun yerine Güney güçleri ile birlikte bir halk meclisi kurulacaktır. Bunların temsilcilerinin %50’si Güney Yemen’den gelecekti ve %23’ü kadın, %20’si gençler kontenjanı olarak ayrılacaktı. Böylece Huti aşiretlerinin şemsiye grubu ile Güney Yemen devrimci güçleri olan Al-Hirak, Güney Barışçı Hareketi ve gençlik hareketi, Yemen yasal halk iktidarı olacak ve seçimlere gidilecekti.
Hemen arkasından bir iki gün geçmeden istifa ettiği bilinen Hadi, söylendiğine göre ordu içindeki destekçileri tarafından göz hapsinden kaçırıldı ve Güney Yemen’deki Aden kentine götürüldü. Hadi, orada istifasını zor altında imzaladığını söyleyerek geri aldı ve yasal Yemen Devlet Başkanı olduğunu açıkladı. Bu kez Hadi güçleri, güney ittifak güçlerine destek için Güney Yemen başkenti Aden’e yürümeye başladılar ve birçok kenti, limanı alarak Hadi’nin sarayını kuşattılar. Hadi oradan da kaçıp Suudi Arabistan’a sığındı. Suudi Arabistan da şimdi Yemen’in yasal devlet başkanını yerine oturtmak bahanesi ile Hutileri bombalıyor.
Yemen dünyanın en yoksul ülkelerinden biridir. Halkın %45’i açtır. Ülkede petrol bitmek üzeredir ve daha önemlisi büyük bir su sorunu vardır. O nedenle halklar ayaklandılar. Ve de ayaklanma sonucunda taleplerini sundular. Bu talepler 4 madde altında toplandı. Önemli olan ekonomik maddeleri şöyle sıralamak mümkündür: Yemen halkına temel tüketim maddeleri ve yakıt fiyatları sübvanse edilecek, düzgün bir vergi sistemi kurulacak, kaçak işçi çalıştırma önlenecektir. Alt yapı yatırımları gerçekleştirilecek ve sosyal bir iyileşme sağlanacaktır. Maaşlar bütçedeki eğitim ve sağlık harcamaları arttırılacaktır. Eğer Hutiler ve Güney Yemen halkları bu taleplerle geliyorlarsa bu bir yoksul halk hareketi değil midir? Şimdi de üstlerine bombalar yağdırılıyor.
Ayrıca ülkenin doğusunda El-Kaide güçlerinin denetiminde olan bir alan vardır ve Suudi bombalamasından bu kesim hiç nasibini almıyor. Öyleyse bunun anlamı şu olmalıdır: Yemen halk hareketini, Yemen Baharını bastırmaktır. Ve Suudi Arabistan’ın özellikle Mısır ve arkasından Körfez ülkeleri ile kurduğu ittifakın temel görevi bölgede gelişen Arap Baharı hareketini ezmektir. Çünkü artık bunu ABD ve merkez ülkeleri direkt olarak yapamıyorlar. Onların yetmediği durumda Arap gericiliği, kendi çıkarını, saltanatını korumak zorundadır. Suudi koalisyonun amacı budur. İran etkisi ve Şii olması da arkasına gizlendikleri bahanedir.
Ancak bu noktada tipik Arap özelliğine parmak basmak gerekiyor. Hutilerin baş destekçileri arasında eski devrik devlet başkanı Salih de vardır. Onun ordu güçleri ile işbirliği içindeler. Bilindiği gibi Salih, ABD ve Suudi Arabistan ile kötü ilişkiler içinde değildi. Ayrıca da ABD ordusu ile anlaşan oydu. Ülkesine üstler kurdurtan o idi. El-Kaide güçleri bahanesi ile ülkesine ABD üstleri kurdurtan, insansız füzeleri üstlerine yağdırtan o idi. Şimdi Salih cephe mi değiştirmiştir? Yoksa ABD’nin böyle kaç-göç oynaması bu nedenle midir? Bin puanlık soru diyelim. Bu konuyu hiç unutmamak gerekir.
İran, bölge ve hatta dünyada, ABD’ye, İsrail’e ve sömürgeci ülke eziyetlerine karşı duruşu ile saygınlık kazandı. Sorun Şii ya da Sünni bölünmesi değildir. Sorun monarşilerin yolsuzlukları, halkları ezmeleri ile bağlantılıdır. Suudi Arabistan da artık bunu görmekte ve kendi iktidarını sağlamlaştırmak için Arap Baharı hareketine karşı ABD’nin gücünü yitirmesi karşısında kendi sorununu ele alma ihtiyacıdır. Mısır da o nedenle bu işin baş destekçisidir. Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve Lübnan monarşilerinin de korkup destek vermesi bundandır. ABD de perde arkasından kâh İran-Şii yanından kâh Suudi yanından destek vermeye hazırdır. Hatta birbirlerine düşürebilirler.
Sonuç ne olacaktır? Uzmanlar tartışıyorlar. Mısır, Bahreyn gibi alanlarda halk hareketleri bastırıldı. Ama yeni güç toplama dönemine girdiler. Libya ve Suriye’de ise daha sorun çözülmedi. Tarihe bakıldığında Nasır güçleri bile Yemen’i yenememişler. Suudilerin 2009 yılında saldırısı başarısız olmuş. Çünkü aşiret geleneği olarak Yemen halkı silahlı bir halktır. Her evde bir silah vardır. Suudi Arabistan’ın halkının eline silah vermesi düşünülemez, çünkü halkından çok korkar. Hatta Arap baharı başlayınca kral tüm maaşlara zam yaptı. Yardımları arttırdı. Beşikten mezara halkına bir şeyler vermeye başladı. Karşı çıkanlar ise idam edilir. Dünyada idamın en yüksek olduğu ülkedir. Bu nedenlerle onun halkına silah vermesi düşünülemez. O nedenle de çoğu askeri Yemen kökenlidir. O nedenle şimdi sırf bombalıyor. Bombalamakla savaş kazanılmayacağı açıktır. Ama postalları ile Yemen’e girmek zorunda kalırsa ordunun ne yapacağı belirsiz olduğundan buna cesaret etmesi pek düşünülemez. Şimdiye kadar yenilmemiş Yemen halkının bu savaşı da kazanacağında uzmanlar birleşiyorlar.
[button link=”www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]