Bahar EKİNCİ
HDK’nin yeniden örgütlenmesi gündemiyle karşı karşıyayız. Kürt Özgürlük Hareketi, stratejik yaklaşımı gereği bu konuya özellikle önem veriyor ve HDK bileşenlerini bu anlamda göreve çağırıyor.
Aslında HDK projesi ilk ortaya konduğu günden bu yana bir evrim geçirdi. Konuyla ilgili herkes biliyor ki HDK/P projesi aslında Öcalan’ın projesidir. Demokratik Cumhuriyetin demokratik ulus perspektifiyle inşası sürecinde bu coğrafyadaki halkların kurucu iradelerini açığa çıkarması yaklaşımı birincil önemdeydi. HDK’nin ilk kongresinin açılışında farklı uluslardan pek çok konuğun kongreyi kendi dillerinden selamlaması bu yaklaşımın ürünüydü. Kongre’nin adı da bu yaklaşımla belirlenmişti. O süreçte HDP, HDK’nin siyasi partisi, hatta bir seçim partisi olarak ele alınıyordu. Aslolan HDK idi. Bizler açısından o dönemde HDK, başta Kürt Hareketi ile ittifak yapacağımız bir zemin olarak önemliydi. Bu ittifakın o günlerde başkaca bir zemini yoktu. Ancak HDK projesine aynen KÖH gibi bakmıyorduk. Halkların buluşmasının ideolojik zemini doğru tariflenmeliydi. Ezilenlerin, emekçilerin talepleri HDK’de etkin olmalıydı. Bunun ideolojik mücadelesini HDK’de vermek kaydıyla içinde bulunmayı büyük ölçüde önemsedik. HDP’nin ise bir seçim partisi olması yaklaşımındaydık biz de, HDK’deki pek çok yapı gibi. Ama süreç birkaç açıdan öngörüldüğü gibi akmadı. HDP, 7 Haziran’da aldığı %13’ü aşkın oy oranıyla başta AKP diktatörlüğünden kurtulmak isteyen kitlelerin umudu haline geldi.
2011’den bu yana Türkiye politik atmosferinde çok ciddi gelişmeler oldu. Bu gelişmelerin HDK/P projesini doğrudan etkilemesi kaçınılmazdı. Gezi İsyanı’yla AKP’nin diktatörleşmesine karşı ayaklanan kitleler batıdaki havayı değiştirdi. Kimi çevrelerce kalıcı sonuçları olmamış gibi görünen bu isyanın, belki de en önemli etkisi bilinçlerde oldu. Gezi’de oluşan forumlar, kısa bir süre sonra sönümlense de örgütlülüğe yaklaşımda toplumda açığa çıkan bilinç sıçramasının göstergesiydi. Bir diğer etkisi korku duvarlarının aşılmasıydı. Yazının konusu itibariyle Gezi’nin önemli sonuçlarından biri de şovenizm duvarlarında oluşan çatlaklardı. Bunda hiç kuşku yok ki 2013’te başlatılan müzakere sürecinin de etkisi oldukça fazlaydı.
Bir diğer önemli gelişme Rojava devrimidir. AKP destekli katil IŞİD çetesine karşı insanlık mücadelesi veren YPG/YPJ’nin direnişi, dünya kamuoyunda olduğu Türkiye’nin batısında da ciddi bir sempati oluşturdu. Gezi İsyanı ve müzakere sürecinin de etkileriyle 6-8 Ekim Kobani Direnişi batıda da önemli etkiler yarattı. Rojava devriminin önemli sonuçlarından biri de halk örgütlenmeleriyle kurulmaya çalışılan modeldir ve bu model HDK projesinin içeriğini doğrudan etkilemiştir. Toplumun öz savunmadan ekonomiye, eğitimden adalete öz örgütlenmelerle yeniden inşası sürecine girildi. Uygulamalar ve tartışmalar 21. yüzyıl sosyalizmi deneyimlerinden biri olarak değerlendirmeyi hak ediyor. 21. yüzyıl sosyalizmi deneyimi L. Amerika’da ilk filizlerini ortaya çıkardı ve çok zengin deneyimler biriktirmeye devam ediyor. Kapitalizmin yapısal dönüşümü, sınıfın parçalanması, kapitalizmin üretim alanından gitgide uzaklaşması, işsizliğin kalıcılaşması, varoşlarda ciddi gerilimlerin birikmesi, kapitalizmin doğayı kendi çıkarları için yok etme noktasına gelmesi ve artık sadece işçi sınıfına değil tüm insanlığa düşman bir sınıf haline gelmesi gerçekliği üzerinden şekillendi 21. yüzyıl sosyalizmi tespiti. Kapitalizmin içinde sosyalist alternatiflerin, üretimin emekçiler tarafından örgütlenmesinden toplumun öz örgütleriyle kendini yönetmesine kadar zengin örnekleri var bu coğrafyada. Biz de bu süreci başından beri takip ediyor, yaşanan sorunlarla birlikte açığa çıkan deneyimleri tartışıyor, stratejik ve taktiksel yönelimlerle uygulamalarda bulunmaya çalışıyoruz. 1996’dan itibaren yaptığımız stratejik değişiklik ve ardından 21. yüzyıl sosyalizmine bakışımızla açığa çıkardığımız deneyimler biliniyor.
Dünya’nın bir ucunda L. Amerika’da bu süreç yaşanırken diğer ucunda Rojava’da, belki de bu deneyimlerden etkilenerek değil de koşulların kaçınılmaz dayatmasıyla çok benzer uygulamalar yapılıyor ve tartışılıyor. L. Amerika’da neoliberal saldırıların açığa çıkardığı gerilimler üzerinden akarken süreç, Rojava’da Suriye’de açığa çıkan iç savaş ve IŞİD çetesinin saldırılarına karşı ayakta kalma mücadelesiyle şekilleniyor devrim. Ama çok benzer uygulamalar ve tartışmalarla.
HDK projesinin içi artık halkların birliği ve cumhuriyeti kurucu bir iradeyle inşa etme meselesinden çok daha ileri bir şekilde doldurulmaya çalışılıyor. Bunun böyle olmasında Rojava’da yaşanan süreç kadar -zaten onun da etkisiyle- Kuzey Kürdistan’da DTK üzerinden yapılanlar ve yapılmaya çalışılanlar da etkilidir. Kürt Özgürlük Hareketi, DTK üzerinden Kuzey Kürdistan’da yaşamı üretimden tüketime, adalete eğitime, öz savunmaya kadar halkın iradesini açığa çıkaracak şekilde öz örgütlerle yeniden kurmaya çalışıyor. “Burada yapılanların bir kısmı 80 öncesi batıda da mesela Fatsa’da da yapıldı, ne farkı var?” denebilir. Çok ciddi bir yaklaşım farkı var. Kapitalizmin içinde sosyalist alternatifler yaratarak ikili iktidar odakları oluşturulmaya çalışılıyor (Bu aynen KÖH’nin ifadeleri). Fatsa’da devrim yapmak için halk örgütlenmeye çalışılırken koşulların dayatmasıyla ‘kurtarılmış bölge’ oluşmuştu. “Ama devrim çok yakındı.” KÖH’nin sürece teorik yaklaşımıyla aramızda farklar yok değil. Özellikle devlet ve iktidar kavramlarına bakışlarıyla aramızda ciddi farklar var. Ama bu konu bu yazının sınırlarını aşıyor. Başka bir yazıda ele alınabilir.
Rojava devriminin ve DTK’nın önüne koyduğu projede yol alabilmesi hiç kuşku yok ki KÖH’nin yarattığı siyasi hegemonya sayesinde olabilmiştir. Halkın tepkisellikle ve bıçak kemiğe dayandığı durumda hareket ettiği, çok geniş ve kitlesel meclis, konsey vb üzerinden 1 yılı aşkın sokakları işgal etse de iktidarı “daha namuslu” burjuvalara armağan ettiği Arjantin ayaklanması; siyasi hegemonya ve geleceği ellerine alma ideolojisi olmadan neler olabileceğine dair acı bir deneyimi barındırıyor. İşte bu noktada HDK’nin batıda örgütlenmesinin önündeki en önemli sorunlardan birine değinmiş oluruz. Batı’da Kürdistan’daki gibi siyasi hegamonya inşa edebilen bir “önderlik” henüz şekillenmemiştir. Türkiye Devrimci Hareketi, henüz geniş kitlelerle ideolojik ve siyasi kopukluk yaşamaktadır. Gezi İsyanı’nın sonuçları, bunun önemli bir göstergesiydi.
Bu noktada HDK’nin 4 yıllık tarihine rağmen neden yol alamadığı konusuna giriş yapmış oluyoruz. HDK kurulduktan sonra ülkede 3 seçim yaşanmış olması, HDP’nin hızla öne çıkması ve AKP’den sıtkı sıyrılanların umudu haline gelmesi HDK’yi büyük oranda HDP’nin gölgesinde bıraktı. Seçim partisi olarak kurgulanan HDP birden yeni yaşamın örgütlenmesinde önemli bir umut haline geldi.
Bir diğer önemli mesele HDK’de bulunan her bileşenin HDK’ye aynı misyonu biçmiyor olmasıdır. KÖH’nin verdiği misyon anlatıldı. Ama mesela; EMEP HDK’nin bir güç birliği gibi, eylem birliği yapan platform gibi çalışması gerektiğini söylüyor. HDP’nin gölgesinde kalan HDK’nin örgütlenmesinin önünde bu yaklaşım farkları da ciddi bir engel olarak duruyor. Batıda kitlelerle ciddi bağlar kuramadan daha homojen bir yapılanmanın içine girmenin yaratacağı sıkıntıları tartıştırmak anlaşılır bir durumdur. Önemli olan bu tartışmayı şovenizmin etki alanı dışında yapmaktır. Bu meseleyi aşmanın yollarından biri birlikte olumlu pratikler inşa edebilmekten geçiyor. Mesela; Kürt işçilerin yoğunlaştığı bir sektör olan inşaat sektöründe sınıf mücadelesi anlamında olumlu bir pratik hayata geçirilebilir. Bunun için hala geç kalınmış değildir.
KÖH’nin BDP’yi feshedip Kürdistan’da DBP’yi kurması batıda da olduğu gibi HDP’ye geçmesinin yarattığı semptonlar da tartışmaya değer. En ağırlıklı bileşenin olduğu gibi HDP’ye geçip HDK’de de aynı konumlanışa geçme durumu, diğer bileşenlerin yapılarını koruyup temsilcileri üzerinden süreci yürütmeye çalışması eşitsizliği daha da yönetilmesi zor hale getiriyor. Bir de daha önce batıda mahalle düzeyinde örgütlü olan Kürt kitlesi HDK yerel meclisleri kurulmadığı için açıkta kalmıştır. Bu durum KÖH’ni kaygılandırmaktadır.
HDK’deki her bileşenin HDP’de bulunmayışı da HDK/P ilişkisinin başta kurgulandığı gibi ya da birilerinin hala olması gerektiğini savunduğu gibi yürüyemeyeceğini gösteriyor. Hatta son süreçte HDK’nin genişletilmesi tartışmaları bu ilişkinin tekrar tariflenmesini gerektirmektedir.
Bazılarınca sorun olarak görülen HDP’nin öne çıkışı sıkıntı duyulması gereken değil değerlendirilmesi gereken bir olanaktır. Belirttiğimiz gibi biz de HDP’nin başta seçim partisi, tabela partisi olması yaklaşımındaydık. Ama süreç başka türlü aktı. Her şey öngörüldüğü gibi gelişmeyebilir. Bizlere düşen açığa çıkan olanakları değerlendirmektir. Yoksa sürecin akışını geriye dönüp değiştiremeyiz. HDP geldiğimiz konakta önemli bir olanak açığa çıkarmıştır. Milyonlarca insan HDP’ye oy vermiş belki en az o kadarı da kulağını kabartmıştır. Bu durumu örgütlemeye dönüştürmemiz gerekir. HDK bir projenin adıdır. Bu projeyi hayata geçirirken HDP’nin öne çıkışından azami oranda faydalanabiliriz. Kuracağımız meclislerin daha etkili olacaksa HDP’nin meclisleri olarak kurulmasında ne sakınca olabilir? Hatta bir de tersinden düşünürsek HDP ya da HDK’ye gelmeyenlerle ama yan yana durabildiğimiz bileşenlerle kurduğumuz Barış Bloğu nedir? Yanlış mıdır bu oluşum? Ya da herhangi bir mahallede kuracağımız bir meclise HDK’de değil diye mesela Halkevleri’ni çağırmayacak mıyız? O mahallede bulunan köy dernekleri HDK altında olmak istemiyorsa katılımı genişletmek için kuracağımız oluşuma başka bir isim versek günah işlemiş mi oluruz?
HDK; emek, kadın, ekoloji, eğitim, gençlik ve sağlık alan örgütlenmelerini korumalı ve geliştirmelidir. Bunu yaparken de kendi dışındaki oluşumlarla yakın temasta olmaya ve hatta yan yana durmaya azami dikkat göstermelidir.
Yerel meclisler, HDP’nin açığa çıkardığı olanaklardan da faydalanarak kurulabilir. Ancak bu meseleye tüm bileşenler ortak bakmıyor. Kurmamalıyız diyenler de var. Bizce yerel meclisler olumlu örnekler yaratılabilecek belli başlı yerlerde pilot uygulamalarla kurulmaya başlanmalıdır.
HDK/P projesi sadece iki “yakamızı” bir araya getirme projesi değildir. Devrimi birlikte örme araçlarından biridir. Bu süreci örerken yaşanan sıkıntıları, olanakları derinlikli tartışabilmemiz gerekir. Basınç oluşturarak ikna etme yaklaşımı sonuç alıcı değildir. Önümüze çıkan olanakları değerlendirerek gerçekleştirilecek olumlu örnekler ön açıcı olacaktır.