Seçim öncesi patlayan Bursa merkezli ‘metal fırtınası’ ile yaklaşık 25.000 metal işçisi iki haftaya varan grev, işyeri işgali, fabrika önünde toplanarak işe başlamama gibi eylemlilikler yaptı. Öne çıkan talep, işyerinde toplu iş sözleşmesi yetkisi olan ve 6 ay önce yeni sözleşme yapmış olan sendikanın, Türk Metal Sendikası’nın işyerinden kovulması, çalışanların kendi temsilcilerini kendilerinin belirlemesi. Buna ek olarak ücret zammı ve doğal olarak eyleme katılanların cezalandırılmaması, işten çıkarılmaması.
Dile getirilen gerekçe, daha doğrusu bardağı taşıran konu ise, söz konusu grup sözleşmesinin imzalanmasından sonra gene aynı işkolunda başka bir işyerinde (Bosch) sendikanın daha fazla ücret zammı ile sözleşme yapması. Renault işçilerinin çaktığı kıvılcımın yayılmasının nedeni ise metal işçilerinin yıllardır süren memnuniyetsizliği. Ama aynı zamanda işçilerin, özellikle sosyal medya yardımı ile diğer işyerleri ile kurdukları doğrudan ve hızlı bağlantı.
İşkolundaki diğer yetkili sendika olan Birleşik Metal Sendikası’nın sözleşmeyi kabul etmeyerek iki günlüğüne de olsa greve çıkmış olması ve bu grevlerle az da olsa daha iyi sözleşme yapmış olması bu süreci destekleyen başka bir etken. Ancak gerek daha önce işçilerin bu sendika ile yaşadıkları olumsuz süreç, gerekse de grevde ısrarlı olunmaması, bu sendikayı işçilerin gözünde bir alternatif olmaktan çıkarmıştı. Dahası süreci başka mercilere bırakmak yerine kendi ellerine almanın gerekli olduğu noktasına gelmiş olmaları.
Grev ve eylemler genelde işçilerin taleplerinin yerine getirilmesi ile sonuçlandı, işyerleri işçilerin belirledikleri kendi temsilcileri ile ücret artışı yapmayı kabul ettiler. Kuşkusuz grev ve eylemlerin bitiriliş şekli, alınan ücret zammı eleştiri konusu yapılabilir. Ama bunlar eylemin başarısına gölge düşürmemeli. Peki, nedir eylemin başarısı?
Ülkemizde sınıfın ortaya çıkışı ile birlikte sendikal örgütlenmelere yönelik doğrudan saldırılara ek olarak düzen, kendi sendikal anlayışını en yalın biçimi ile yani gangster sendikacılıkla sınıfa dayattı. Son elli yılda sınıf bu düzene karşı mücadele verdi, düzende gedikler açıldı, zaman zaman geriletildi. Bursa’da kendilerine ‘Harranlıyız’ diyenler ise artık bu düzenin sonunun geldiğini ilan ettiler.
Gerçekten bu düzen sona erecek mi? İşte tartışılması gereken halka tam da budur. Fırtına başladığında işçiler daha önceki deneylere bakarak, gerek Birleşik Metal gibi sendikalara, gerekse de sınıftan yana politik çevrelerle aralarına adeta aşılmaz bir duvar çektiler. Hemen hemen herkes bunu doğrudan veya dolaylı olarak kabul etti, mücadelenin başarısına gölge düşürmemek için geride durmayı tercih etti. Geçen hafta sonu yaşananlara baktığımızda ise bunun ne kadar doğru olduğunu sorgulamak zorunluluğu ortaya çıktı.
DİSK genel merkezi doğru bir kararla, 15/16 Haziran direnişinin 45. yıldönümünü Bursa direnişçileri ile dayanışma amacıyla Bursa’da kutlayacağını ilan etti. Ancak ne direnişçi işçiler bunu duydu, ne de onlara destek veren bölgedeki HDK gibi sınıftan yana kuruluşlar. Sadece iki satırlık duyuru metni sanal dünyada dolaştı. Kırmızı DİSK, Birleşik Metal önlüklü katılımcılar dışında bu çevrelerden ‘delegasyon’ düzeyinde katılımın olduğu kutlama adeta yasak savma gibi bir duruma dönüştü.
Kutlamada görülmeyen direnişçi işçilerin bir kısmı ise biraz sonra, kutlamanın hemen yakınında bir alanda mehter müziği eşliğinde toplanmaya başladılar! Direniş sırasından ‘sessiz ve derinden’ bir çalışma yürüten Hak-İş’e bağlı Çelik-İş sendikası TOFAŞ işyerinde kısa bir sürede 2000’den fazla üye kazanmış ve ‘TOFAŞ şubesini’ açma kararı almıştı. Direniş sırasında işten atılan bir işçi temsilcisi ise şube başkanı olarak kravatlı takım elbisesi ile mehterli açılış töreninde diğer kravatlı Hak-İş yöneticilerinin yanındaydı.
Direnişçi işçilere kendi adlarında bir şube ve kendilerinin seçtikleri şube başkanı veren Çelik-İş, kendisi gibi diğer gangster sendika olan Türk Metal’in yaptığı hataları yapmamaya çalışıyor. Bu yeni aşı tutar mı, göreceğiz.
7 Haziran seçimlerinde Kürdistan direniş hareketi, Gezi direnişi ile buluşmayı hedefleyerek devasa bir adım attı. Bu adımı şimdi sınıfın direnişi ile buluşmayı hedefleyerek derinleştirmek takip etmeli gibi gözüküyor. ‘Dünyanın diğer Harranlıları’ Hindistan’da, Brezilya’da, Güney Afrika’da bunun mümkün olduğunu gösterdiler. Buralarda ortaya çıkan Gezi benzeri toplumsal direniş hareketleri ile birleşerek yeni bir sendikal mücadele anlayışını geliştirdiler. Onların deneyleri ile kendi gerçekliğimizi yan yana getirerek bu adımı atmak zorundayız.
[button link=”www.sodap.org/mehmet-akyol-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]