Rusya Suriye’deki atağı ile gerçekten Batı güçlerini hazırlıksız yakaladı. İlk birkaç gün ne yapacaklarını şaşırdılar. En başta olayı olumladılar. Obama Esad’ın gitmesi koşulundan bir süre vazgeçebileceklerini, Rusya ile birlikte IŞİD’e karşı ortak saldırılar yapabileceklerini açıkça söyledi. Ama kamuoyunda başka korkular gelişti. ABD silahlı gücünün aktif olduğu Orta Doğu’ya Rusya silahlarının girmesi acaba bir 3. Dünya Savaşı başlatabilir miydi? Obama bunu bile öngörmedi. Putin ilk günden anti-IŞİD koalisyonu ile ortak çalışabileceklerini açıklamıştı. Hava iyice olumlandı. Göçmen dramı ile acı içinde olan sıradan, duyarlı insanların yüreğine bir su serpildi. Rus saldırısı ile İslam terörünün bitebileceği umudu doğdu. Rusya ile ABD arasındaki ilişkilerin yumuşaması dünyaya bir barış sevinci getiriverdi.
Ama bu hava hemen değişti. Batı çıkarları doğrultusunda toparlanmaya başladı.
Çünkü Rus hava saldırıları ABD komutası altındaki anti-IŞİD koalisyonun yıllardır yapamadığını birkaç günde başardı. IŞİD’ın lojistik alanları bombalandı. Suriye’deki komuta sistemi çökertildi. Birçok cephane ve silahları tahrip edildi. IŞİD militanlarının Irak’a kaçış yolları tahrip edilerek Suriye içinde kuşatılmaya başlandı. Teröristlere teslim olmak ya da ölmekten başka çare bırakmama yolunda ilerlendi. 700 kadar muhalif güç Suriye tankçı birliklerine teslim oldu. Hatta bazı muhalif güçler Rusya’nın bölgeye girmesini olumlu buldular. Rusya’yı destekleyen gösteriler yapıldı. Putin fotoğrafları öpüldü. Bu noktada bir şey daha eklemek gerekir. Rus saldırılarına İran ve Lübnan üzerinden Hizbullah güçleri de destek veriyorlar. Hatta bu saldırı planının ilk olarak İran askeri komutasında geliştirildiği bile söyleniyor.
Batı şoktan yavaş yavaş çıktı. Hava gene değişti. Rus saldırısının olumsuzlukları yazılıp çizilmeye başlandı. ABD savunma bakanı Ashton hiçbir gerekçe göstermeden Rusya’nın Suriye iç savaşına benzinle gittiğini açıkladı. Saldırının Suriye’de sorunu çözemeyeceğini aksine şiddetlendireceğini ön gördü. Saldırılar olumsuzlanmaya başladı.
İkinci olarak, Rus saldırılarının sivilleri vurduğu söylendi. Ama bu çok abartılamadı çünkü tam o sırada büyük bir rastlantı sonucu ABD silahlı kuvvetleri Afganistan’ın Kunduz kentinde bir hastaneyi vurdular. Acil servise isabet eden bombalar 22 hasta, doktor ve sağlık personelini öldürdü. Yani savaşta yanlışlıklar olabiliyordu. Ama Rus savaş uçaklarının en fazla 5 metrelik bir hedef sapması yaptığı açıklandı. Yani ABD’nin yanlışlıkları yanında Ruslarınkinin lafı bile olmazdı.
Sonra Rus saldırılarının “ılımlı” muhalifleri” vurduğu açıklandı. Rusya “radikal” IŞİD güçleri yerine Esad karşıtı “ılımlı” muhalifleri vuruyordu. O zaman Putin şu soruyu sordu: “Ilımlı muhalefet” kimdir? Bu soruya Kerry dâhil kimse doğru dürüst yanıt veremedi. Çünkü “ılımlı muhalefet” denilen Esad karşıtı güçler, ABD eli ile desteklenen güçler ise, o zaman bu konuda yığınla belirsizlik vardı. Ortada 40 parçaya ayrılmış Batı’nın tüm uğraşlarına karşı birleştirilemeyen Esad karşıtı besleme bir muhalefet vardır. Bunların en güçlüsü de Nusra Cephesi’dir. Nusra ABD’nin al-Kaide ile bağlantısı olduğu için terörist ilan ettiği radikal İslam gurubudur. Ancak ABD’nin yetiştirdiği “ılımlı” birçok kişinin bu cepheye katıldığı biliniyor. Hatta Rus sitelerinin iddiasına göre de ABD el altından Esad’a karşı Nusra Cephesi’ni desteklemektedir. Buna kılıf olarak da onların bir kanadını Horasan Cephesi olarak tanımlıyor. Horasan Cephesi özünde Nusra’nın kendisinden başkası değildir. Batı’nın Rusya “ılımlı muhalif” güçleri vuruyor karalaması ile aslında kendi ikiyüzlülüğünün sorgulanıp ortaya çıkmasına yol açtı. Artık bundan sonra ABD ve ittifak güçleri Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın “ılımlı muhalefet” diyerek radikal İslam güçleri ile ittifak yapma döneminin bitmesi gerekiyor. Eğer gerçekten IŞİD ile mücadele ediyorsa bunu göstermek zorundadır. Yoksa askeri, siyasi olarak itibarını daha da yitirecektir.
Ama elbette Rusya’da IŞİD’e bağlı olmayan Esad karşıtı güçleri vurmaktadır. Yani ABD ve Suudi, Türkiye ve Katar tarafından beslenen güçlerle karşı karşıya gelmektedir. Fakat burada da sorun uluslararası anlaşmalara toslamaktadır. Suriye’nin iç işlerine karışıp muhalefeti maddi ve manevi desteklemek yasa dışıdır. Oysa Rusya, Suriye iktidarının daveti ile gelmiştir. Esad geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerde %80 oy almış yasal bir liderdir. O zaman gene anti-IŞİD güçleri yasa dışı olmaktadırlar. Bu durumda yine ABD ittifakı elinden bir silahı daha kaçırmış oluyor. Uluslararası yasalara aykırı davranarak başka bir ülkenin iç işlerine karışma suçunu işlediği gün yüzüne çıkıyor.
Rusya saldırısı ve başarısı Batı maskesini başka açıdan da düşürüyor. Dört yıldır anti-IŞİD kampanyası adı altında bu güçlerle sözüm ona savaşıyorlar ve bir başarı elde edemiyorlar. Bu onların yeteneksizliği ya da IŞİD’ın çok güçlü olmasından kaynaklanmıyor. IŞİD’ın hava kuvveti bile yoktur. Başarısızlığın nedeni isteksizliktir. Bu örgütün varlığı Batı bölge çıkarları açısından gereklidir. Onların bölgede varlık nedenidir. İran, Suriye, Hizbullah ve Arap Baharı’nı yapan halk güçlerini bastırmak, kendi müttefiki gerici ülkeleri korumak, çıkarlarını dayatmak için bölgede silahları ile olmak zorundadır. IŞİD varlığı onların bölgede olma gerekçesidir. O nedenle yıllardır IŞİD yerine çöl kumlarını vurdular. Rusya’nın bunları yenmekte olası başarısı karşısında ya beceriksizliklerini ya da iki yüzlülüklerini kabul etmekten başka şansları kalmıyor.
Rus uçaklarının Türkiye hava sahası ihlali Batı tarafından hemen yıldırım hızı ile değerlendirildi. Rusya’nın kaza gerekçesi NATO yetkilileri tarafından reddedildi. Ruslar yine “saldırgan” sıfatı ile karşıya alınıyor. Rus korkusu teması işleniyor. Rusya’nın Suriye’ye askeri yığınak yaptığını söyleyerek bir korku havası yayılıyor. Rusya ile ABD, NATO, AB arasında cepheleşme arttırılıyor. Avrupa Birliği politikalarının Kremlin tarafına bükülmesi engellenmeye, yeni gelişen durum karşısında Moskova’ya karşı cephenin parçalanmamasına çalışılıyor.
Oysa Rusya bu cephe kurulmasını önlemek için bölgede Pentagon ile birlikte çalışmayı öneriyor. Gene Türkiye’ye de bir dal uzatılıyor, Türk Savunma Bakanlığı’nı temsil eden askeri yetkililer ile Suriye’deki saldırıların teknik özelliklerini birlikte koordine etmeyi öneriyor. Böylece Rusya karşılıklı çıkar ilişkilerine dayanarak Türkiye’nin kendi cephesine gelmesi için kapı açıyor. Zaten saldırıların başlaması ile Rusya’nın Türkiye üzerinden yapacağı gaz boru hattı anlaşmasını imzalamaya hazır olduğu açıklamaları manidardır. Erdoğan’ın da Avrupa gezisinde Rusya ile ilişkilerin çok değerli olduğu yollu açıklamaları bu doğrultuda bir haberdir. Türkiye gaz ve petrol bir yana, ticaret ve turizm açısından ekonomik olarak Rusya ile iyi geçinmek zorundadır. Başka bir alternatifi yoktur. Yani Türkiye bir şekilde Suriye konusunda Rusya ile orta yol bulma eğiliminde olmak zorundadır.
AB’nin bırakalım Suriye, Orta Doğu genelinde tek başına bir şey yapma gücü yoktur. Anti-IŞİD cephesindeki Suudi Arabistan’ın hem Yemen hem kendi krallık skandalları ve düşmekte olan petrol gelirleri ile başı derttedir. Bölgede İran cephesi ile boy ölçüşmekten vazgeçmiş görünüyor. ABD politikası da bir açmaz içindedir. Bu durumda önümüzdeki günlerde Rus saldırılarının karalanması giderek artacaktır. Orta Doğu’da varlıklarını korumak için bundan başka seçenekler geliştirmeye çalışacaklardır.
Orta Doğu’da artık ABD’nin bütün geriletme çabalarına rağmen Rusya ile de güçlenen İran, Suriye, Hizbullah cephesi vardır. Batı bu cepheye karşı bakalım ne tür yeni oyunlar geliştirip devreye sokacaktır.
[button link=”http://www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]