2017’nin en öne çıkan yanı Trump’la küreselleşmenin cenazesinin kaldırılmasıdır. Siyasi olarak Batı dünyasında sağ ve aşırı sağ güçleniyor. Buna Doğu Avrupa’yı da katabiliriz. Fakat üçüncü dünya için aynı şeyi söyleyemeyiz. Latin Amerika’da Bolivar Devrimlerine karşı sağ yükselmeyi denese de işler onların istediği gibi gitmiyor. En son Honduras’ta seçimi çaldılar. Ancak ne zamana kadar!
Batı dünyasında ise aşırı sağın veya moda deyimiyle popülizmin yükselişi devam ediyor. Trump dünyayı şaşırtan adımlar atıyor. AB ise kendi iç sorunlarıyla boğuşuyor; bunlar kolay çözümlenecek gibi de görünmüyor.
Batı’da bu yükselişin anlamı açıktır. Zenginler dünyası artık yoksulları kendi hallerine terk etmek istiyorlar. Bunun en somut sonucu olarak göçmenlere karşı duvarlarını yükseltiyorlar. AB içinde son yılların en gerilimli konusu budur.
“Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” denir. Dünyada gerilim hatları artıyor, 2018 çok daha zorlu geçecek.
Trump’ın adımları “delidir ne yapsa yeridir” havasında yeterince ciddiye alınmıyor. Bunun haklı bir yanı da var. Ancak Trump’ın adımları sonuçta hep bir yatağa akıyor. O da seçim vaadi olan “önce Amerika” tercihi yolundadır. İlan edilen Ulusal Güvenlik Belgesi’nde bu tercih defalarca tekrarlanıyor.
2018’e baktığımızda dünyada iki büyük fay hattında gerilim yükselecektir. Birisi, Batı dünyası ile dünyanın geri kalanı arasında çekişme ve çatışmalar artacaktır. Bugünün dünyasında bunlar “vesayet savaşları” biçiminde yürüyor. Zenginler yoksul dünyaya karşı yeni duvarlar örüyorlar. Berlin Duvarı’nın yıkılışında duyulan sevincin yerini yeni duvarlara karşı yükselen öfke alıyor. İkinci fay hattı Batı ve Doğu arasında şekilleniyor. Somut söylenirse Amerika ve Çin arasındaki hesaplaşma 2018’de artacaktır. Zaten Beyaz Saray’ın strateji belgesinin özeti budur. Amerika ve Çin arasında artacak olan gerilim en çok Güney Asya’da hissedilecektir. Özellikle Hindistan üzerinde…
Dünyanın bu bölgesi patlayıcı madde yığınağıdır. O kadar çok sorun, o kadar büyük kitleleri kapsıyor ki, bu bölgede kıvılcımlardan çıkabilecek yangınlar dünyanın dengelerini tümüyle altüst edebilir. Uzakdoğu, yıpranmış ve yorgun düşmüş Ortadoğu’dan çok daha büyük kıyametlere gebedir.
Amerika elinden kaçmakta olan dünya egemenliğini, Çin’i hırpalayarak teminat altına almayı hedefliyor. Çin’in ne Irak ne de Suriye olmadığı açıktır. Yükselen devi hırpalamak için yapılacak her girişim, dünyayı tümüyle sarsacaktır. Amerika aynı zamanda, Rusya ve Avrupa arasındaki gerilimi yükseltmek için uğraşıyor. Bu kıyamet alametleri Trump’ın deliliğinden değil, Amerika’nın güç kaybının yarattığı telaştan kaynaklanıyor.
Güç dengeleri bir başka yönden de köklü değişimle yüz yüzedir. Küreselleşme yıllarında finansın dünya üzerindeki spekülatif turları özellikle Amerika’ya büyük karlar getirdi. Ancak bu yağlı günler 2008 krizi ile kapandı. Artık büyük güçler arasındaki rekabet finansın yanında hatta ondan daha önde yüksek teknolojinin üretime geçirilmesi noktasına odaklanmaktadır. Kuantum ve nano teknolojisi, genetik mühendisliği, yapay zekanın üretime yoğun bir şekilde girmesi merkezler arasındaki rekabeti serleştirecektir.
Bu gelişmeler sadece bir teknolojik rekabetten ibaret değildir; toplumsal yapıyı da önemli ölçüde sarsacaktır. Teknolojinin niteliği gereği kapitalist merkezlerde işsizliği arttıracak, toplumsal yapıda bugüne kadar bilinmedik deformasyonlar yaratacaktır.
Kapitalizm, duvar yıkıldığında çok sevinmişti; şimdi kendisi uzun duvarlar örüyor, örmekle kalmıyor insanlığı kıyamete doğru sürüklüyor. Büyük güç Amerika mevzi kaybettikçe, yokuş aşağı bir batağa doğru kaydıkça dünyayı cehenneme çevirmekten geri durmayacağının işaretlerini veriyor.
Davos’taki Dünya Ekonomik Formunun bu yılki konusu “Parçalanmış dünyada ortak bir gerecek yaratmak”tır. 2018 yılı bunun kapitalizm sınırları içinde bir hayal olduğunu daha güçlü bir şekilde kanıtlayacaktır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]