G20 Zirvesinde İki Ayrı Görüş
Ayşe TANSEVER
20 Mart 2009
Dünya finans kapitali kriz içinde debelenip duruyor. Ne yapacak, ne tür politikalar uygulayacak, yeni liberal politikaların yerine ne koyacak bu işin altından nasıl kalkacak, bilemiyor. Şimdi bütün gözler Nisan başında yapılacak olan G20’ler zirvesinde. Zirve öncesi çeşitli alt toplantılar yapılıyor. Avrupa Birliği önce kendi kriz sorununa çare bulmak için toplandı. Ardından G20’lerin finans bakanları toplandılar. Şimdi de yine AB liderleri Brüksel’de bir araya geldiler.
Bu kez G20 zirvesindeki önerilerini belirleyecekler. G20 içinde çeşitli görüşler var. Görüş ayrılıklarından korkuluyor. Krizden çıkmak isteniyorsa ortak davranmak gerekiyor. O zaman bu ayrılıklar nasıl ortadan kaldırılacak? Dünya üretiminin %80’ini gerçekleştiren G20’ler ne tür ortak bir karar alacak? Dünya gündemini bu sorular dolduruyor.
Şimdiye kadar yapılan toplantılarda iki ayrı ana görüş ortaya çıktı.
ABD Görüşü
Bunların birincisi, ABD’nin başına çektiği görüş ve uygulama. Obama krizden çıkmak için kurtarma paketleri açılmasını öneriyor. Paketlerin temel mantığı, kapitalist pazarı canlandırmak. Bunun için izlenen yöntemlerden ilki batan bankaları, şirketleri hatta sanayileri kurtarmak. Diğeri ise batmalarını engellemek. Bunun için vergiler indiriliyor ya da yer yer muafiyetler getiriliyor. Faiz oranlarını sıfır seviyesine çekip orada tutmak amaçlanıyor. Ödenmeyen kredi kartı borçları devlet tarafından üstleniliyor. Böylece bir yandan arzın önünde duran engeller kaldırılırken diğer yandan da talep canlandırılmaya çalışılıyor. Talep canlandırılınca da işçi çıkarılmalarının önünün alınacağı savunuluyor. “Fabrikalar kapanmayacak ve pazardaki sıkışıklık açılacak, böylece kriz aşılacak. 2009’da olmasa bile 2010–11 yılında krizden çıkılmış olacak” deniyor.
Obama bu doğrultuda paket üstüne paket açıkladı. Son olarak 1400 milyar dolarlık yeni bir paket devreye sokuluyor. Merkez Bankası 400 milyar dolarlık devlet tahvili alacak. Gerekirse daha da alacak. Geriye kalan para yine kurtarmalara ve yeni bazı yatırımlara harcanacak. Yani piyasaya yeni para enjekte edilecek.
Obama uygulamalarının temelinde devlet vardır. Yeni liberal politikalarla bir yana atılan devlet, kurtarmada güçlü bir başrol oyuncusu olarak devreye giriyor. Devlet babanın müdahaleleri krizden çıkmak için çare olarak öngörülüyor. Yeni liberal politikalar ile zaten züğürtlemiş olan devlet yeniden soyulacak. Elbette bunun sonucu yeni para basmalar, devalüasyon ve enflasyonlar. Yani günümüzdeki krizin gelecekteki uzantısı şimdiye kadar kaçınılan yan belalar olacak. Ama krizden korkanların yarınları görecek hali yok.
Obama ekibi G20 ülkelerini de aynı şekilde paketler açmaya zorluyor. Her devletin ülke üretim düzeyine göre kurtarma planı açması öngörülüyor. AB için de GSMH’ sının % 2 ya da 3ü civarında paketler açması öneriliyor. “Ancak böyle ortak paketlerle krizden çıkılacak” deniyor. Henüz G20 karar almadan Obama’nın kendisi bu yola çıktı. Sanki herkese de emrivaki yapıyor.
AB Görüşü
Almanya ve Fransa’nın hükümet ve devlet başkanları A.Merkel ve N.Sarkozy ise başka bir görüş taşıyorlar. 19–20 Mart tarihleri arasında Brüksel’de yapılan toplantıda görüşlerini topluluğa benimsetmeye çalıştılar. Hedeflerin nasıl uygulanacağını tartışacaklar.
Bu görüşe göre Obama’nın paketleri krizin sonuçlarını geçici olarak hafifletebilir ama yetmez. Krizi doğuran ortaya çıkaran faktörler ortadan kaldırılmalıdır. Krizin baş nedeni finansın denetim altında olmamasıdır. Finans sektörü denetlenmeli, yeni bir yapılanma içine alınmalı, saydamlaştırılmalıdır. Yani finans spekülasyonlarına bir sınır getirilmelidir. Nasıl yapılacağı sorundur. Kapitalizmin en güçlü unsuru ile nasıl dövüşülecektir? Buna güç yeter mi?
İlk olarak finans ve vergi cenneti denilen, “kirli paranın” kaçtığı alanlar ya da ülkeler bu işten caydırılmalıdır. Avusturya, Lichtenstein, Andorra ve İsviçre gibi ülkeler baskı altına alındı ve banka bilgilerini açıklamaları doğrultusunda bir kampanya başlatıldı. Tek tek bu ülkeler banka gizliliğini ve bazı hesapları açıklamayı kabul ettiler daha doğrusu kabul etmeye zorlandılar. AB içinde bu doğrultuda büyük sürtüşmeler yaşandı.
İkinci olarak finansın denetlenmesinin nasıl yapılacağı konusunda büyük tartışmalar yaşandı. Kimi ülkeler bunun ülke bazından yapılmasını savunurken, diğerleri Avrupa merkezli bir denetimden yanaydı. Sonunda Avrupa Gözlem Komisyonu kurulması benimsendi. Bu komisyon AB içindeki finans işlemlerini gözleyecek. Finans şirketlerinin çıkardığı her türden değerli kâğıt denilen tahviller vs. denetlenecek. (Bilindiği gibi bunların satışları için bazı istatistikler yapılır, ilan edilir ve paralar bu doğru olup olmadığı belirsiz verilere göre yönlendirilmeye çalışılır. İşte bu istatistik şirketleri ve medyaları denetlenip bir düzen getirilecek )
Sonuç olarak G20 toplantısı öncesi krize iki tane çözüm önerisi şekillenmiştir. Birincisi Obama’nın uygulamaya soktuğu devlet paketleri yoluyla ekonomiyi canlandırmak ve korumak. Bizim ülkemizde Erdoğan hükümetinin açıklamaları da bu doğrultudadır. İkincisi AB’nin finans güçlerinin ve işlemlerinin denetlenmesine yeniden yönelmesidir.
G20 toplantısında bu iki görüşten bir tanesi benimsenmek durumunda. Küresel dünyamızda “ancak herkes aynı şeyi yaparsa krizden çıkma şansı olabilir” deniyor. Alman finans bakanı Peer Steinbrück “30 yıldır var olan tabular yıkıldı” diyerek devam ediyor. “Hedge fonları ve rating ajansları devlet denetimine alınacak. Uluslararası çalışan bankalar denetlenecek. ‘Denetlenmeyen hiç bir pazar, hiç bir aktör hiç bir ürün olmasın’ kavramını Anglo-amerikalıların kabul etmesi bile büyük bir ilerlemedir.” diye açıkladı. (auobserver.com 20 Mart 2009) Finans denetlenmesi görüşünü ABD gerçekten kabul etmiş midir? Yani Obama takımı kendi paketleri yerine ilk önce böyle bir finans denetlenmesinde hem fikirler midir? Yoksa Steinbrück kendi niyeti ile ABD görüşünü karıştırmakta mıdır? Henüz AB toplantı sürecinde olunduğuna göre ABD’nin AB görüşlerini kabul ettiğini söylemek için zaman erkendir.
Herkes krizden çıkabilmenin ortak davranmaktan geçtiğini biliyor. 1929 krizinde de böyle bir ortaklık aranmış. Ortak kararlar alınmış ama uygulanamamıştır. Uygulama acı reçeteler demektir. Kimi ülke kapitalistleri savaşı uygulamaya tercih ediyorlar. Kapitalistler çıkarlarını korumak için savaşı göze alabilirler. Nitekim şimdiye kadar almışlar da…
AB görüşü, gerçekten ABD ve diğer katılan ülkeler tarafından benimsenecek midir bu bir yana AB’nin kendi içinde de çekinceler vardır. Topluluk içinde krizden en çok etkilenen ülkeler paketlerden yanadırlar. Macaristan genel olarak Doğu Avrupa ülkelerine yardımı öngören bir paket vermişti ve reddedilmişti. Ayrılan 25 milyar euro’luk genel fonun kime yeteceği tartışmalıdır. İrlanda’dan sonra Avusturya ve Yunanistan’ın da zor duruma düşmesi beklenmekte. Ortak bütçeden ayrılan bu fonun yetmeyeceği kesindir. O nedenle de miktar yeni olarak 50 milyar euro’ya çıkarıldı.
Ayrıca, bu ülkeler Obama gibi paketler benimseseler bunun yükü topluluğun en güçlüleri olan Almanya ve Fransa’nın sırtına kalacaktır. Bu ülkelerden alınan fonlar yoksullara akacaktır. Topluluk elbette savunulanın aksine iyi gün topluluğudur. Kötü günlerde dostluk ne olacak hep tartışılmıştır. O nedenle Almanya ve Fransa gibi ülkeler biraz da başka bir yol bulmaya zorlanmaktadırlar. Belki şöyle söylemek daha uygundur. AB zaten başından beri kapitalizmin farklı bir versiyonudur. İngiltere ve Amerika’nın başını çektiği Anglosakson tipi kapitalizmden farklıdır. Yaşadığı savaşlar onu daha ılımlı ve sosyal kaygıları olan bir kapitalist model haline sokmuştur. Şimdi de krizden zarar gören hatta iflas eden ülkeleri de gözetmeden edemiyorlar. Daha farklı bir kapitalist model, finansın daha denetlendiği bir model öneriyorlar.
Ama elbette AB’nin güçlü ülkeleri taşın altına el koyacak değiller. Korunacak başka bir mekanizma öne çıkarılıyor; IMF. Kriz döneminde bu kurumun görevinin daha da önem kazanacağı düşünülüyor. “Kurumun yardım gücü arttırılmalıdır” deniyor ve IMF bütçesine 75 milyar euro’luk ek bir katkı yapılıyor. IMF’nin krizden etkilenen ülkeleri “kurtarma gücü” arttırılıyor.
Son olarak belirtilmesi gereken bir yön daha var: G20’ler içindeki diğer ülkeler… G20’ler içinde Çin, Rusya ve Brezilya gibi 3. dünya ülkeleri de vardır. Elbette bunların da tavrı G20 kararını etkileyecektir. Rusya AB görüşlerini destekleyeceğini açıkladı. Çin’in ne yapacağı hem merak konusudur hem de çok önemlidir. Çin, 2000 milyar dolarlık rezervinin %80’ini ABD devlet tahvillerine yatırmış olduğu için bu ülke ekonomisindeki gelişmelerden bire bir etkilenecektir. Onun için vereceği kararlar bu olgudan kaçınılmazca etkilenecektir.
Sosyalizmin olmadığı koşullarda kapitalizm dizginsizce yeni liberal politikaları uyguladı ve vardığı sonuç krizdir. Kapitalizm soygununu mantık sonucuna ulaşmıştır. Şimdi bundan çıkış yolları aranıyor. Ama çıkış yolları öyle kolay değil sancılıdır. Bu sancılara katlanılmadığı zaman ne olacağı belli değildir. Kendisini daha da kötü durumda bulabilir. Hatta kapitalizm iktidarı sallantıdadır. Sorun onun yerine iktidar olacak güçlerin kendilerini yetkin hissetmesinde yatıyor.