Dünyanın bugün içine itildiği büyük karanlığın en büyük sebebi sermayenin üzerine oturduğu büyük eşitsizliği düzeltecek bir sosyalist devrimden duyduğu korkudur. Sermaye, bir yeniden paylaşımdan korktuğu için dünyanın en karanlık güçlerinin arkasındaki güçtür.
Bugün siyasal İslam’ın onlarca akıl dışı biçiminin Ortadoğu’yu nasıl kasıp kavurduğunu anlamak isteyenler ABD’nin sol karşısında İslamcı güçlerle derin dayanışmasını görmek zorundadır. Nasır’ın Mısır’ının Müslüman Kardeşler Mısır’ına dönüşmesi, Babrak Karmal Afganistan’ının Taliban’ın kalesi haline gelmesi, Suriye’nin cihatçı çetelerle dolup taşması, Fanon’un Cezayir’inin askeri diktatörlükle şeriatçılar arasında sıkışması bu dayanışmanın ürünüdür. Musaddık’ın CIA darbesiyle yıkıldığı gün İran’da Mollalar Devrimi’ne start verilmiştir. 12 Eylül 1980 olmasaydı, 1995’ten itibaren siyasal İslam adım adım Türkiye’nin kaderini eline alabilir miydi? Devletin darbecisi ile faşizmi inşa eden aktörlerinin her birinin ABD’nin yoğun ilgi ve alakasına mazhar siyasal İslamcı odaklar olması şaşırtıcı değildir.
Hitler’in iktidara gelmesi de Trump’un başkan olması da sermayenin sola karşı ne olursa onu destekleme kapasitesinin ürünüdür.
Dolayısıyla Erdoğan’ın bugün Batı’ya diklenmesi birçok açıdan komik oluyor. Batı’ya karşı bir yıl önce uçağını düşürdüğü Rusya ile kol kola girme çabası daha da komik. Kendi kapitalizmi Batı ile hemhal olmuş bir ülkenin Osmanlı’nın son dönemlerinden beri geliştirdiği büyük güçleri biri birine kullanma numaralarının son baskısı da bu oluyor. Buradan zelzeleleri daha da arttıracak sonuçlar çıkar ancak. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü biraz da radikal Alman ittifakı kararının sonucu değil midir? Ya da Menderes’in başına gelenlerle para bulmak için Sovyetler’e yaptığı ziyaretin ilişkisi nedir? Bunları iyi düşünmek gerekmektedir. Erdoğan kendi iktidarını kurtarmak, kazandıklarını hukuka tevil edebilmek için ülkeyi cehennem çukurundan diğerine taşımaya azmetmiş vaziyette.
12 yaşında bir kız çocuğu kendisini taciz eden bir adamı mahkemede görmeye kalbi yetmediği için ölmüş, Şirvan’daki maden kazasında ölen işçilerin cansız bedenleri teker teker gün yüzüne çıkmış, genç işsizlik %20’lere varmış ne gam; Türkiye cihan devleti oluyor! 2023’te en büyük ilk 10 ekonomi arasına giriyoruz! Doların artması da zaten FETÖ’nün oyunu TUİK ne de olsa bütün bu pisliği düzeltmenin bir yolunu elbet bulacaktır.
Erdoğan’ın sürekli gaza basma arzusunun AKO içinde ciddi gerilimler yarattığı artık oldukça açık görünüyor. Böylesi bir gerilim var, zemin bulsa yeni bir Erbakan’a isyan eden gençler zemini ortaya çıkabilir, ancak Erdoğan gerilim yükseltme taktiğini sadece muhalefeti değil kendi partisini de yönetmek için kullanıyor. OHAL konusundaki uzatma ısrarı, Mehmet Şimşek’in hırpalanmasını sessizce izlemesi bunun örneği. Partinin daha dünyevi kanadı, “Bırakalım cihan devleti olmayı işimize bakalım.” diyen faniler piyasadan, Batı’dan basıncı yedikçe konuşuyorlar. Ekonomi Bakanı “Ben OHAL’in uzamasına karşıyım.” dedi. Kültür Bakanı “Gazeteciler tutuksuz yargılansın” dedi. M. Ali Şahin “HDP’li vekiller serbest kalabilir” dedi. En son Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ın serbest kalma haberleri de aslında Batı ile yumuşamayı isteyen bir kanadın göstergesi. Erdoğan şimdiye kadar bu kanatları ehlileştirmeyi hep başardı ama bu sonsuza kadar başarabileceği anlamına gelmiyor. Erdoğan’ın cehennem senaryoları Batı’dan kopuşu ve dolarda patlamayı getirdikçe yandaş sermaye gruplarını yedeklemeye devam etmek için yeni rant projeleri ortalığa dökülüyor. Yeni ganimet askeri araziler ve buralar da gökyüzünü gizleyene gökdelenlere ev sahipliği yapsın isteniyor. Rant dağıtma mekanizmaları sermayeyi denetim altına almanın en önemli aracı. 80 milyonluk bir ülke, 17. büyük ekonomi olarak Volkswagen firmasının toplam AR-GE harcamalarının 1/3’ünü bile yakalayamayan bir kapitalizm dünyanın en rezil sanayisi çimentoda birinciliği kimseye kaptırmayıp, tüm yeşil alanlarını betonlaştırma yoluyla cihan devleti olma yolunda ilerliyor!
Bizler böylesi bir rezillikle cebelleşirken Fidel’in gitmesi canımızı acıttı. Fidel, insanlığın zorbalıktan ve sömürüden kurtulmak için neleri göze alabileceğinin ve neleri başarabileceğinin en güzel ifadesi oldu. Küba’da olabilenin aynı şekilde her yerde olabileceğine duyulan inanç ülkemiz dahil pek çok yerde solu kötürümleştiren sonuçlar yaratmadı değil ama Fidel kopya edilemeyeni başardığı için de unutulmazdır. Buena Vista Social Club filminin bir sahnesinde Havana’nın yoksul duvarlarından birinde “Rüyalarımızın Peşindeyiz!” yazıyordu. Fidel ve onun gibilerin yarattıkları sayesinde dünya üzerinde milyonlarca insan eşitlik ve özgürlük için hayallerinin peşinde koşmaya devam ediyorlar.
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]