Türkiye Devrimci Hareketi ve Kürdistan Özgürlük Hareketi arasında bugüne kadar kurulan en etkili ittifak HDK/HDP zemininde gerçekleşti. Bu ittifak içerisinde güçlerin asimetrik oluşu kendi içinde pek çok sancılara sebep oluyor. Ancak buna rağmen bu durum HDP/HDK’nin geliştirdiği politikaları etkisiz, HDP/HDK’yi ise kullanışsız bir enstrüman haline getirmedi. Aksine aşması gereken pek çok engel olsa da HDP/HDK fikriyatı büyük oranda tuttu. Çünkü 7 Haziran gösterdi ki, Türkiye halkları arasında ekilen nifak tohumlarını önemli ölçüde törpülemeye yarayan da; emek, barış, özgürlük politikasının dilini, söylemini, eylemini bu kadar geniş kesimlere ulaştıran da HDP/HDK projesi oldu.
HDP/HDK’nin konferans ve kongre dönemine girdiğimiz şu günlerde coğrafyamızda ve bölgemizde baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Sanki zaman, yukarıdaki “oluyor bu” ruh halinden ve 7 Haziran’ın yarattığı umut havasından başka bir noktaya doğru akıyor. Haziran’da büyük bir çekim merkezi olan ve 1 Kasım’da irtifa kaybetmesine rağmen Türkiye ezilenleri için hala kıymetli bir noktada duran HDP/HDK bir yol ayrımında mı? Kongre ve konferansların sonucunda kuruluş ilkeleri ve misyonunu oturtabilecek, Türkiye toplumunun demokrasi mücadelesinin örgütü ve partisi olabilecek ve bunun için yeniden yapılanabilecek mi? Yoksa HDP/HDK, siyasetini Rojava gerçeği ve bölge ile etkileşim içinde şekillenmekte olan Kuzey’in gündemleri eksenine mi oturacak? Bu soruların cevabını önümüzdeki günler verecek.
7 Haziran yenilgisinin ardından seçim sonuçlarını tanımayarak fiili bir darbe gerçekleştiren Erdoğan ve AKP devleti ülkeyi kısa sürede bir iç savaşın eşiğine getirdi. Hatta günlerdir Cizre, Silopi, Nusaybin, Sur gibi pek çok ilçede devlet güçleri ile Kürt gençliği öncülüğünde bir savaş yaşanıyor.
Ortadoğu’ya üşüşen emperyalist güçler, Suriye’de yaşanan savaş, Rojava ve bölgedeki dinamik süreç sadece dış politik bir mesele değil, Türkiye’yi, Kürt sorununu da doğrudan etkiliyor.
Savaş ve çatışmanın ağırlığı altında HDP ve HDK projesinin Batı ayağı ile ilgili zor günler yaşanıyor. Savaşın daha da tırmandığı ve yayıldığı koşullarda HDP’nin Kuzey’in ihtiyaçlarına göre siyasi hat oluşturması ve Kürdistani gündemlere hizmet edecek bir araca dönüşmesi riski var. Öte yandan böyle bir risk olmasa bile HDP’nin mevcut siyasi hattının bu yeni sürece kendi misyonunu koruyarak nasıl cevap olabileceği de önemli bir soru olmalı.
Peki, her gün gelişen ve olgunlaşan politik meselelerin kana cana gelmeye başladığı böyle bir dönemde HDP-HDK hala kurucularının ihtiyacı olmaya devam etmekte midir? Buna bugüne kadar gerçekleşen pratiğinin sonuçlarını da eklediğimiz de bileşenleri açısından HDP/HDK nerede duruyor? Buna biraz bakalım.
HDP-HDK nasıl kurulmuştu? Türkiye devleti ve KÖH arasında 30 yılı aşkın bir süreden beri devam eden ve yenişememe ile sonuçlanan ulusal kurtuluş mücadelesinin ihtiyaçları bunda önemli bir itici güç oldu. HDP/HDK ittifakının Kürt Siyasi Hareketi açısından anlamı demokratik modernite, demokratik ulus stratejisinin içinde aranmalı. TDH ve diğer mücadele dinamikleri için ise yıllarca ulusalcılık, Siyasal İslam arasında kutuplaştırıcı politikalarla gözü, eli kolu, bağlanmış işçi sınıfı ve ezilen toplumsal kesimlerle buluşmanın yolunu açmak; egemen güçleri zayıflatacak stratejik bir birlik içine girmek ittifak zeminini gerekli kıldı.
Bu birliğin sonuçları 7 Haziran’da kendini gösterdi. Burada ittifakın aritmetik toplamı değil, bileşenlerinin toplamını aşan bir güç ortaya çıkmıştı. Batıda önemli bir kesim HDP’ye yüzünü dönmüş ve kulağını açmıştı.
Nitekim aldığı %13,1 oy ile HDP, Erdoğan’ı ve demokratik zemindeki gelişmeler karşısında birbiriyle kenetlenen devletin tüm kirli odaklarını çileden çıkartıp bütün yıldırımları üstüne çekti. 1 Kasım tekrar seçimiyle Erdoğan devletin kirli güçlerini de arkasına alarak kendi iktidarını kanla şiddetle gayri meşru yollarla elde etmek yoluna gitti.
Saray darbesi, Suruç katliamı, Ankara katliamı yaşandı. Darbe koşullarında, savaş ve şiddet ile halklarımız bastırılmaya çalışılıyor. Buradan bakıldığında bazıları için HDP/HDK’nin ömrünün bittiği düşünülebilir. Barış sürecinin bittiği ve nihayetinde demokratik alanda mücadele imkanının kalmadığı sonucu çıkarılabilir. Fakat tam tersine faşizme karşı direnişte de ayaklarımızı üstüne basacağımız en önemli zemin HDP/HDK’dir. Araçlar elimizde, yol haritamız var. Bunu başarmanın yol ve yöntemin bulabilmemiz için bir yandan faşizme karşı direnişte tereddütsüz olmak, öte yandan da HDP/HDK projesini anlamaya ve birbirine güvenmeye ihtiyaç vardır.
Zaman zaman Kürt Hareketi içinde, “Kürdistan’la Batı’yı birleştirmede bileşenler bize ne kadar cevap olabildi anlamış değiliz.” şeklindeki değerlendirmelere rastlıyoruz. 7 Haziran seçimleri ardından savaş makinasına sarılan Erdoğan’ı durduramamanın, faşizmi geriletememenin faturasını bileşenlere havale edilmesi ne kadar gerçekçidir? Bu yargı hiçbir şekilde gerçekliği ifade etmediği gibi HDP/HDK projesini kavramayışın da bir yansımasıdır.
Mücadeleler arasındaki seviye farkları, güç farklılıklarımız sanki bilinmiyormuş gibi davranılabiliyor, politikalar HDP/HDK’nin Batı’daki örgütsüzlüğe çözüm üretme görevinin üstünden sık sık atlanarak kestirme gitme eğiliminde olabiliyor.
KÖH’den çoğu arkadaşın bileşenlere karşı davranışı ve dili bunun temelindeki soruna işaret eder nitelikte. HDP/HDK içindeki TDH’den sosyalist yapılar birer bileşendirler. Kürt Siyasi Hareketi ise HDP/HDK’nin kendisidir. Böyle bakılabiliyor. Sık sık HDP/HDK’nin karşılıklı ihtiyaçlardan doğan bir ittifak politikası olduğu göz ardı edilebiliyor. HDP/HDK ne sadece Batı’yı ne de sadece Kürdistan’ı kendine dert edebilir. Her ikisini birlikte ele almalıdır ve ortak bir şemsiye olabilecek siyaseti üretmelidir. Bunda da bileşenlere önemli roller düşüyor. Ortak dil, üslup, örgütlenme politikasını ve pratiğini geliştirmeyi başarmalıyız. HDP/HDK’yi Kürdistan devrimiyle dayanışma yeri olarak görmek de bu siyasi hamleyi hafife almak olur. Esas olarak egemen güçlerin zayıflatılması, halkların iktidarının kurulabilmesi için; Batı ve Kürdistanı kapsayan yeni bir siyaseti ve toplumsal alanı el birliği ile ete kemiğe büründürme ihtiyacına dayanıyor. Bu da ancak birlikte başarılabilir.
Yine bugüne kadar biriktirdiğimiz deneyimlerde başka bir sorun da KÖH temsilcilerinin TDH bileşenlerini HDK projesini ilerletememekle eleştirmeleri ve buna çözüm olarak da sürekli basınç yapmaları olmuştur. Burada sorun eleştiri değil, eşit ilişki kuramama ve basınç yaparak yol alınabileceğini düşünme yanılgısıdır. Ortak bir bakış olup olmadığının dikkate alınmaması sadece zaman kaybı yaratmıyor, birbirinin deneyiminden yararlanmayı önüne koymayan tek taraflı bir ilişki olarak ilerletici de olmuyor. Çoğu bileşen güç ve eylem birliğinin üstünde bir derinliği kendi duruşları itibari ile benimsemiyor. Buna rağmen bu bileşenlerin uzun süre ikna edilmeye çalışılması boşa enerji sarfı olmuştur.
SODAP olarak ikili iktidarlar ve 21. Yüzyıl Sosyalizmi perspektifimizin bir tezahürü olarak HDK müktesebatına yabancı değiliz. Ancak bizim de anlayışta ortaklaşma ihtiyacımız olmuştur. HDK’nin örgütlenme anlayışına dair, halk meclislerinin kapsamı ve çalışma tarzına dair, HDK‘nin yerel dinamikleri nasıl kapsayacağına dair, yönteme dair tartışma ve ortaklaşma ihtiyacının üstünden atlanarak nasıl yürünebilir? Ama oraya bir türlü gelemiyoruz. Oysa emek alanında, sendikalarda, bulunduğumuz mahallelerde güç biriktirebilecek şekilde, birbirimize güç verecek şekilde yol alabilmeliyiz. Batı’da mevcut örgütlerimizden, deneylerimizden yola çıkarak, bunların sinerjisini hesaplayarak güç biriktirecek yol yöntem geliştirmiş değiliz. HDK içerisinde ısrarcı bir şekilde hat empoze etmek, basınç uygulamak; tartışmaları tıkamakta ve birlikte yol çizmeyi zorlaştırmaktadır.
Ayrıca mahallelerde bazı deneyler var. O kadar can yakıcı olduğu halde bol bol yazılıp çizilen, HDP-HDK ilişkileri adı altında kağıt üstünde tarif edilenler buralara hiç değemiyor. Çözüm önerileri sahadaki pratikten beslenmediğinde hiçbir zaman hayata geçmeyen kurallar silsilesi ve soyut meselelerden öteye geçemiyor.
Mesela HDK adı altında yapılan işlerin pek çoğu halk meclisi örgütlülüğüne dayanmadan, DBP ya da gençlik örgütü organlarında alınan kararlarla yapılıyor. HDK’nin inşa edilme gündemi üzerine birlikte kafa yorulması ve yerel dinamikler, alan gündemlerine politika üretilmesi gerekirken; HDK, DBP ya da gençliğinin organıymış gibi hareket edebiliyor. Oysaki bu işleri yapmak için her bileşenin kendi özgün çatıları mevcuttur. Bu açıdan Batı’da DBP’nin de kendisini bir bileşen olarak ayrıca örgütlemesi önemli bir handikabın aşılmasına da hizmet edebilir.
Evet, Batı ve Kürdistan’da mücadele seviyeleri arasında farklılıklar vardır. Ama bu farklar yok sayılmamalı, aynı politik seviye, örgütlülük, benzer ağırlıkta mücadele dinamikleri Batı’da da varmış gibi davranılmamalıdır. Bu gerçeklik görmezden gelindiğinde, politikalar oluşturulurken bu seviye farkları gözetilmediğinde sonuç alıcı olunmuyor. Eksik yanımız olan Batı’nın mücadelesinin güç biriktirmesine hizmet etmiyor. Bugün çok sözü edilen Batı’nın sessizliğinin bir nedeni bu seviye farkıdır. Bu farkları algılamadan yürütülecek taktik ve politikaların sürekli sorun çıkartacağı görülmelidir. HDP/HDK kuruluşundan bugüne kadar azımsanmayacak bir mesafe kat etti; önümüzdeki kritik günlerde içerde, dışarda engelleri aşa aşa yürümelidir. HDP/HDK kongre ve konferanslarının buna vesile olmasını diliyoruz.