Kore Savaşı’nda NATO’ya girmek için binlerce kayıp veren Türkiye, ironik bir şekilde “Ayla” filmini Oscar adayı gösterirken NATO ile de bozuşmanın eşiğine geldi. Dünyanın Soğuk Savaş yıllarında kurulan ekseni epeydir kırıldığı için bunun etkileri dalga dalga her tarafa yayılıyor. En sert etkiler hiç şüphesiz bölgemizde yaşanıyor.
Ankara’nın dış politikasının klasik yoldan çıkmasına neden olan iki önemli gelişme Irak’ın işgali ve Suriye iç savaşı olmuştur. O günlerden beri sık sık Ankara’nın ekseni tartışılır oldu. Çok kutuplu dünyanın büyük güçlerinin çatışma hattında bulunan Türkiye’nin gelişmelerden etkilenmesi elbette kaçınılmazdı; ancak epeydir yaşanan kutupların gerilim alanlarında hızlı ve keskin savrulmalardır. Ankara’nın ekseni Suriye iç savaşından beri yerinden oynadı ve nereye gideceği belli olmaz bir biçimde yalpalıyor.
Rusya ve ABD’nin yanında şimdi bir de AB’nin PESCO’su devreye giriyor. Lizbon NATO toplantısından beri konuşulan “Avrupa savunma sistemi” bu kez hayata geçmeye en yakın noktaya gelmiş görünüyor. Önümüzdeki günlerde Türkiye üzerindeki gerilim hatlarının voltajı daha da yükselecektir. Türkiye, bir yandan S-400’ler ile NATO’ya kafa tutmaya çalışırken, bu gerilimli ve kaotik ortamda nasıl bir strateji inşa edeceğinin hazırlıklarını yapmak yerine, günlük olaylar içinde savruluyor. Bu gündelik savrulmaların çok ağır bedelleri olacaktır. Öyle görünüyor ki, o zaman aralığı yakınlaşıyor.
Bölgede önemli gelişmeler yaşanıyor. ABD’nin Suudi Arabistan üzerinden inşa etmeye çalıştığı İran karşıtı saflaşma Ankara’nın Arap dünyası ile ilişkilerini zora sokmaktadır. Saray’ın kuruduğu bir hayal daha çökmek üzere… Bir zamanlar Erbakan, Libya’da Kaddafi’nin çadırında bozum olmuştu; şimdi sıra Erdoğan’a geliyor. Ankara’nın yanında kala kala Katar kaldı, o da hiç garanti değil.
Yine Atina’da Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs’ın enerji zirvesi yapması önemli bir gelişmedir. Doğu Akdeniz’deki enerji yataklarının işlenmeye başlaması için bir dönüm noktası olabilir. Bölgedeki bu tür gelişmelerin arka planında hep İsrail’in gölgesi bulunur.
Bütün bunlar yaşanırken Ankara, bölgede kaybettiklerini Rusya ve İran üzerinden telafi etmeye çalışıyor. Saray, her zaman yaptığı gibi iç politikaya dönük büyük konuşuyor. Bu, nereye gideceği belli olmayan iş birliğine dayanarak, Afrin’e operasyondan; hatta İran ile birlikte Kandil’e “ansızın” gitmekten söz ediyor.
“Eksen kaymasının” nasıl olacağının önemli işaretleri Soçi görüşmeleri sonrasında ve Zarrab davasının gidişatında daha belirgin hale gelecektir. Soçi sonrası Erdoğan, teröristlerle aynı masaya oturmayacaklarını açıkladı. Putin ise “Suriye’nin geleceğine kendi halkı karar vermelidir” diyerek nüansı vurgulamış oldu. Yeni Suriye şekillenmeye başladıkça Ankara’nın işi iyice zorlaşacaktır. Artık sır değildir: Batı dünyası Erdoğan ile gidilecek bir yol kalmadığını düşünüyor. Putin henüz böyle düşünmese de bütün olay Erdoğan’ın Soçi sonrası tavırlarına bağlıdır.
Ankara’nın dış politikası epeydir bir stratejik öngörüye göre değil de iç politikayla iyice bulamaç olmuş, Saray’ın geleceğine kilitlendiği için hangi tutarsızlıklara sürükleneceğini ancak yaşayarak görebileceğiz.
Eksen eski yerinde durmuyor; ancak ne yöne doğru ilerleyeceği de belirsizdir. Bölgede büyük güçlerin yarattığı gerilim ve çatışmaya karşı bir duruşa tutarlı örnek İran’dır. Kendi stratejik konumuna göre nerede nasıl esneyeceğini belirleyebiliyor. Savrulmalara iki örnek ise Suudi Arabistan ve Türkiye’dir. İki ülkenin egemenlerinin de kendi iktidarlarını koruma sorunu vardır. Hele Erdoğan için durum çok daha karanlıktır. Ekonomik gidiş bir yandan, Zarrab davası diğer yandan Saray telaşla yeni hazırlıklara girişiyor.
En son ve en ilginci Yüksek Seçim Kurulunun yeniden yapılandırılması için kanun tasarısıdır. Referandumda yaşananlar, gelecek seçimlerde neler yaşanabileceğinin en şaşmaz işaretleridir. Tek adamlığın ve keyfiliğin zirvelerine tırmanmakta kararlı olan Saray, Cumhuriyet’in hemen tüm kurumlarını bozdu, çürüttü. Ancak en önemlisi Cumhuriyet’in durduğu eksendir. Türkiye eksen kaymasının değil ama kırılmasının yakınlarındadır. Koşullar değişince elbette eksen de değişir; ancak Ankara’da yaşanan karmaşa stratejik bir yenilenmenin yarattığı durum değil; Saray’ın her ne pahasına olursa olsun yerini koruma telaşındandır. Büyük günahların yarattığı telaş ve korkudan strateji çıkmaz, çıksa çıksa büyük bir yıkım çıkar.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]