Yalova’da Vali’nin hakareti sonrasında kalp krizi sonucunda hayatını kaybeden Halil Serkan Öz, ülkede gerçekleşen insan kıyımının son örneği oldu. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Encümen-i Muallim’inden bu yana öğretmenler ve öğretmen örgütleri bu ülkenin tarihinde önemli roller oynamışlardır. 1960’ların TÖS’ü, 1970’lerin TÖBDER’i devrimci uyanışın ülkenin dört bir yanına dağılmasında etkili oldular. Ertuğrul Kürkçü, bir söyleşide 12 Mart’tan çıkışı tasvir ederken “1974 affıyla öğretmenler içeriden çıkıp Anadolu’ya yayıldıklarında örgütlenme bir anda yeniden canlanıverdi” demişti. Gerçekten de devrimci öğretmenler gittikleri köy okullarında eğitim yapmakla yetinmemiş, köylülerin örgütlenmesinde de önemli misyon üstlenmişlerdi. Bir emekli öğretmen abimiz, öğretmen sayesinde tüm oylarını TİP’e veren Ege köylerini anlatmıştı.
Köy Enstitüleri milliyetçi bir proje olarak eleştirilebilir ve eleştirilmelidir. Ancak Sovyet deneyiminden, Makarenko’nun “Yaşam Yolu”ndan fazlasıyla etkilenme olduğu açıktır. Türkiye’de politeknik eğitim örneğine en çok yaklaşan deneyimlerden birisi olmuştur. Zaten büyük toprak sahiplerine ve Batı’ya yaranmak amacıyla 1950 seçimlerinden önce CHP tarafından kapatılmıştır. Ancak Köy Enstitüsü’nün bulunduğu bölgeler genel olarak sol kültürden etkilenmiş olurlardı. Göl, Hasanoğlan Enstitüleri’nden mezun olan öğretmenlerin büyük kısmı mücadeleye katkı sunmuşlardır.
Bu geleneği kırmak isteyen ordu öğretmen okullarını kapattı, öğretmen yetiştirme işini YÖK’e bağlı Eğitim Fakülteleri’ne verdi. Bu fakülteler ise özellikle Cemaat’in ya da MHP’lilerin denetimine terk edildi. Amaç solcu öğretmen damarını kesebilmekti. Bunda büyük oranda başarılı oldular. Fakat bundan sadece sol için değil toplumun tümü adına facia niteliğinde sonuçlar ortaya çıktı.
Sermaye iktidarında eğitimin amacı esas olarak insanı işgücü haline dönüştürmektir. Dolayısıyla eğitimin niteliği büyük oranda yetiştirilen işgücünün yapısı tarafından belirlenir. Türkiye’nin ucuz işgücüne dayalı ihracatçı üretim yapısı niteliksiz işgücüne büyük oranda ihtiyaç duyduğu için eğitim giderek niteliksizleşti. Sağcı, öğrenciye müşteri gibi bakan, kendisine ve yaptığı işe saygısı olmayan bir öğretmen tipi giderek bu niteliksizleşmenin bir etkeni/sonucu olarak yaygınlaştı.
Fakat yapısal etkenler hiçbir zaman tam olarak olguyu belirleyemez. Düzen açısından bir köleleştirme faaliyeti olan eğitim (bu yüzden her ne sebeple olursa olsun “eğitim şart” denilen her noktada bir adım geride durmalı) kontrol edilemeyen kimi öznelerin etkisiyle bir tür özgürleştirme faaliyeti haline de dönüşebilir. Eğitim insanlığın binlerce yılda biriken ilerici mirasının gençlere aktarılmasına vesile olabilir, bu anlamıyla bir büyük uyanışı tetikleyebilir. Bizde eğitim genel olarak cahilleştirir, köreltir, ezbere alıştırır, mantık kullanımını devre dışı bırakır, olaylar arasında sebep/sonuç ilişkisi kurulmasını öğretmez, bireyin öz güvenini yerle yeksan eder (elit yetiştirme amacıyla kurulan okullar hariç). Oysa devrimcinin eğitime sızması gence bir pencere açabilir. Köleleştirme faaliyeti olan eğitim bir anda bir özgürleşme imkanına dönüşebilir. Düzenin böylesi bir yaratılma ihtimali oluştuğunda nasıl yanıt ürettiğini Ölü Ozanlar Derneği çok güzel anlatır.
12 Eylül ana damarı kuruttu, fakat ilkel eğitim sistemine sızmaları bütünüyle engelleyemedi. Bu engelleyememenin en güzel örneklerinden birisini ortaya koyan Halil Serkan Öz hocamız bir matematik öğretmeni olmasına rağmen, sendikalı ve direngen kimliğiyle, yaratıcı ve çok yönlü kişiliğiyle, alanında sahip olduğu derinlikle belli ki kendisine güçlü bir alan yaratmış. Okuduğu ve okuttuğu kitaplarla onlarca, yüzlerce pencere açmayı başarmış. Türkiye gibi pespayeliğin artık giderek bir ortalama haline geldiği bir ülkede sosyalist bir öğretmenin yarattığı bu düzey aslında toplumun solunun ezilmesi ve zayıflatılmasının aslında bir toplum için ne kadar büyük bir yıkım haline dönüştüğünü de ortaya koyuyor.
Tabii devletimiz bu kadarına bile katlanamaz. 6 yaşında çocukların evlenebileceği üzerine fetva verenleri hoca diye baş tacı yapanlar, Halil Hoca’yı öğrencileri önünde fırçalamayı büyük adamlık sayarlar. Devletin kendisine sağladığı zırhlar olmadan sokağa çıkamayacak bir adam Halil Hoca gibi bir zenginliği kuruttu.(AKP’nin çok övündüğü 13 yıllık bir Sağlık Reformu’nun sonucu olarak Yalova ilinde Vali bulunmasına rağmen, hastanelerinde anjiyo düzeneği bulunmamasının da ölümü getirdiğinin altını çizelim.) Bu düzenin katlanılmazlığını bundan güzel ne gösterir? Keşke hocamız bir bürokratın “anarşist” hakaretini bir madalya olarak takip gezseydi. Erdoğan’ın bakanlarını uluorta tokatladığı hikayelerinin bu adamları zerre kadar utanca gark etmediği, “reisimizdir ister sever ister döver” in düstur olduğu bir çağda Hocamız bu aşağılanmaya katlanamadı.
Şerif Mardin AKP’nin Kemalizm karşısında güçlenmesini “İmam Öğretmen’i yendi” diyerek tanımlamıştı. Öğretmeni İmam değil, devlet faşizmi yendi. Kemalizm ile yetinmeyip gerçek bir toplumsal kurtuluş yoluna çıkılınca devlet İmam’ı, Öğretmen’e tercih etti.
Ezilenlerin kurtuluşundan korkunun bir düzeni nasıl bir çürümenin içine ittiğini her geçen gün daha belirgin olarak yaşıyoruz. Ve bu yüzden bugün artık sosyalizm mücadelesi en çok da ezilenlerin onurlu bir yaşam mücadelesi haline de dönüşmek zorundadır.
Onurun saldırı altında olduğu yerde ekmek karın doyurmuyor.
[button link=”www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]