Çözüm Süreci: Nereye?
Mehmet YILMAZER
08 Haziran 2014
Çözüm süreci hızla ilerliyor! Ancak nereye? Son yaşananlar bir kez daha siyasal krizin derinleşme yolunda son sürat ilerlediğini gösterdi. Ülkedeki siyasal saflaşma ve kopma, her geçen gün 1950’li yılların ikinci yarısına daha fazla benzemeye başlamıştır. Sonu da 60’lı yılların başına mı benzeyecektir?
Olayların bir özetini yaparak başlayalım. “Çocuk kaçırma” kampanyasıyla iktidar, çözüm sürecini yeniden ele almaya hazırlanırken niyetini çok açık bir şekilde ortaya koydu. Kürt Özgürlük Hareketini itibarsızlaştırmak, çözüm sürecinin somut taleplerini örtmek için farklı konuları öne çıkartmaktır niyeti! Ardından Diyarbakır’da “Çözüm Çalıştayı” adı altından bir oyun sahnelendi. HDP ve Kandil’e seviyesiz saldırılar dışında hiçbir plan ve takvim açıklanmadı.
Bu arada AKP iktidarının savaşa her zaman hazır olma konsepti dâhilinde yapılan “kalekol” inşaatlarına karşı yaygın bir halk hareketi gelişti. Bu hareketlere atıf yapılarak ulusalcı çevrelerde, “batıya diktatörlük, doğuya özerklik mi?” çığlıkları atılmaya başlandı. Hatta iktidarın neden eylemlere daha radikal müdahale etmediği sorgulandı. Bu arada iktidar, bütün çabalarına rağmen, Sırrı Sakık’ın açıkladığı gibi değil, Ağrı seçimlerini kaybetti.
Aynı zamanda İmralı ile görüşmeler yapıldı. Karşılıklı umut dolu sözler söylendi. Fakat Başbakan’ın o ünlü danışmanı Y. Akdoğan bir kez daha iktidarın tüm niyetini açığa vuran değerlendirmeler yaptı: “Öcalan süreci daha iyi okuyor. HDP ve Kandil yıkıcı davranıyor” fetvasını verdi. Ve sonunda yeniden sahnelenen “çözüm tiyatrosu” Lice katliamı ile ilk perdesini kapattı.
Bu arada Erdoğan’ın sık sık açılışlar yaptığını ve TÜBİTAK’ın “bantlar montaj” açıklamasıyla aslında başka daha büyük bir tiyatro oyunun içinde olduğumuzu hatırlamış olduk. Bu oyun: “Başkanlık” seçimleridir!
AKP’nin şu ara “çözüm sürecini” gündemleştirmesini ciddiye almak için siyaseten ya çok saf olmak veya “süreci bozmayalım” kaygısıyla olayların gerçek rengini vurgulamak yerine ısrarla pembeye boyamanın siyaset yapmak olduğunu sanmak gerekir. Lice katliamı bu pembe rüyaları parçalamış olmalıdır.
AKP’nin çözüm sürecini yeniden gündemleştirmesinin nedeni, kısmen değil tümüyle “başkanlık seçimleri” dolayısıyladır. İktidara özellikle şu süreçte çözüm için en küçük misyon yüklemek yanılgı olur. Her şey Kürt seçmeninin tavrındaki kararlılığı bozmayı, kafaları bulanıklaştırmayı amaçlıyor. AKP, başkanlık seçimlerinde Kürt Hareketinin açık desteğini amaçlamaz. Bu onun için önemli bir taktik hata olur. “Çarşıya pirince giderken evdeki bulgurdan olmaya” benzer. O nedenle iktidarın başkanlık seçimlerindeki taktik hedefi, Kürt seçmenin içindeki oy kanallarını genişletebilmektir.
Bu iki seçim sürecinde AKP, büyük olasılıkla Kürt sorununda vitrin süslemekten öteye adım atmayacaktır. Bu nedenle, Kürt Özgürlük Hareketi, görüşmeler ve süreçle ilgili açıklamalarında büyük dikkat göstermelidir. Verilen hiçbir söz, olumlu bir gelişme olarak algılanamaz. Somut adım dışında her şey oyalamacadır. Böyle bir tavrı AKP çoktan hak etmiştir. Bu bir “siyasal keskinlik” değil, sürecin gerektirdiğini yerine getirmek olacaktır.
Öte yandan, Kürt Özgürlük Hareketinin süreçle ilgili dikkati anlaşılır bir şeydir. Ancak Kürt sorununun çözümünün tek yolunun AKP iktidarından geçtiğini düşünmek ve böyle davranmak, dün hata olarak görülmeyebilirdi, fakat özellikle Gezi sonrası politik gelişmeler nedeniyle, artık hatadır. Sürecin yürütülmesinde Kürt Özgürlük Hareketi ve HDP, attığı son adımların da mantığı gereği olarak, sadece AKP iktidarına değil, ülkenin “batısında” ne olup bittiğine de iyi bakmalı, ustaca taktiklerle bu alandaki etkisini genişletmek için bugüne kadar yapmadığı ölçüde enerji harcamalıdır. Kürt sorununun çözüm yolunda ilerleyebilmesi artık AKP’nin “vereceklerinden” çok halkların ittifakının büyütülmesinden geçmektedir.
“Başkanlık seçimleri” kapıdadır. Bu yolda AKP, “zafer” için her yolu mubah gören taktiklerini çoktan harekete geçirmiştir. Bu yakın süreçte Kürt Özgürlük Hareketi ve HDP, açık ve kararlı bir şekilde kendi adayını göstermeli, eğer seçimler iki tur olursa, her iki turda da kendi adayını sonuna kadar desteklemelidir. Bu AKP’ye güçlü bir uyarı, batıda ittifakı büyütmek için dostlara önemli bir çağrı anlamına gelecektir.
Çözüm süreci AKP’nin oyalama alanının dışına taşınmalıdır. Bunun yolu da Erdoğan’ı çileden çıkartacak olsa da, halkların ittifakını büyütmekten geçiyor. Bu, şimdiye dek defalarca tekrarlanan ancak başarılamayan siyasal talebin yeni bir tekrarı değildir. Gezi sonrası süreçte tüm yaşananların pratik olarak dayattığı acil bir görevdir.
Yazının başında olayların 50’li yılların ikinci yarısına çok benzemeye başladığını söylemiştik. Ancak sonucu 60’lı yılların başı gibi olmayacaktır. Halkların ittifakının önünü kesmeye yeltenecek her tavır onların öfke ve gücünü büyütecektir.