Cizre olayları aslında “yeni Türkiye”nin nasıl her geçen gün eski Türkiye’ye dönüştüğünün son kanıtı oldu. Neler döndüğü üzerine pek çok yazı yazıldı, ancak olay bilmece olarak kalmaya devam ediyor. Cizre Emniyet Müdürü “karanlık” bir kişilikti, bakalım yerine nasıl birisi gelecek? Olanları en kestirme yoldan “paralel yapı”ya bağlamak tam bir bilinç karartması olur. Bugünün devlet yapısında, iktidar böyle olayları çok kısa sürede aydınlatabilir ve engelleyebilir. Üstelik artık “onaltı Türk devletinin” mirasçısı ve devamı olduktan sonra bunu çok daha hızlı yapabilir.
Bunu yapmıyorsa olanlardan politik bir beklentisi olduğu sonucuna varmak gerekir. İktidarın politik “kara kutusu” Abdülkadir Selvi, “iktidarın çözüm için uğraştığını, Kandil’in ise çözüm süreci sonrasına hazırlandığını” iddia ediyor. Bu bilmece gibi tespiti şöyle temellendiriyor:
“PYD, PKK’nın Suriye’deki kolu olduğu bilinmesine rağmen terör listesinde değil. Ama PKK terör listesinde. Bu noktada PKK artık PKK hareketinin önünde bir engel teşkil etmeye başladı. PKK’nın silahlı mücadeleyi bitirdiğini ilan etmesiyle birlikte terör listesinden çıkmış ve geçmiş dönemden eline bulaşan kanı silmiş olacaklar. Üstüne üstlük bir de Batı ülkeleri nezdinde IŞİD ve El Kaide gibi ABD ve Avrupa’yı tehdit eden yapılara karşı mücadele eden özgürlükçü Kürt hareketi payesi elde edecekler.” (Yeni Şafak, 19.01.2015)
İktidarın çözüm sürecinin gidişinden hoşnutsuz olduğu anlaşılıyor. Çünkü PKK, sadece bölgede değil uluslar arası alanda da gittikçe güçleniyor. Onun uluslararası alanda “özgürlükçü Kürt Hareketi” seviyesine yükselme olasılığı iktidarı çok rahatsız etmektedir. Ancak burada iktidar dönüp kendine bakmak yerine PKK için yeni tuzaklar hazırlama peşindedir. “Kobani düştü düşecek” diyenlerin böyle bir konuma sürüklenmeleri çok doğal. Son olarak Şengal’deki insanlık dramına PKK’nin olumlu müdahalesi, bu nedenle Barzani’yi de rahatsız etmesi gelişmelerin yeni sorunlar biriktirdiğini gösteriyor. Bütün bu sorunlara rağmen Kürt Özgürlük Hareketi, gücü ve niteliğiyle her gün daha fazla öne çıkıyor.
Oysa AKP iktidarının “çözüm süreci”nden anladığı aynı zamanda PKK’nin tasfiye edilmesidir. En azından “çözümün sırrı” PKK’nin bu süreçte önemli güç kaybına uğraması beklentisidir. Fakat tam tersine, Kürt Özgürlük Hareketi AKP’nin beklentilerinin inadına güç ve itibar kazanıyor. Bu gerçekliğin iktidarı çok rahatsız ettiğini Yeni Şafak yazarının kaleminden öğreniyoruz.
İktidar kalemşörü burada durmayıp daha da ileri gidiyor:
“Çözümün önünde iki önemli engel var”mış
“1-PKK silahlı mücadeleyi bırakmıyor. Türkiye’de silah bırakıp, kadrolarını Suriye ve Irak’a çekiyor.
“2-Şehir yapılanmasını tasfiye etmiyor. Tam tersine takviye ediyor. Böylece yerelde otorite olma ve özerklik hedefini sürdürüyor.” (a.y.)
İktidar açısından çözümün önündeki engellerin kalkması için: PKK hem silah bırakmalıdır, hem de şehir yapılanmasını tasfiye etmelidir. Bu söylenenleri nasıl yorumlamalı? Politik öngörüsüzlük mü? Açıkça Kürt Hareketiyle alay etmek mi? Ya da bizim bilmediğimiz bilgilere dayanan bir beklenti mi?
Herhalde AKP güç ve iktidarının büyüsüne kapılmış olmalı. Güç zehirlenmesinden ve bölgede üst üste aldığı yenilgilerin yarattığı öfkeden dolayı olaylardaki acı gerçekliği görmek istemiyor. Ya da “onaltı Türk devletinin” ihtişamından bakarak sorunu küçümsüyor.
Bu noktada Cizre bilmecesine gelebiliriz. Hiç bir şey iktidarın istediği yönde gelişmiyor. Bu durumda yeni tuzaklarla Kürt Hareketi’nin güç ve itibarını hırpalamak için Cizre veya buna benzer olayların yaratılması sanki kaçınılmaz hale gelmiştir. Hem PKK’nin son dönemde özellikle uluslararası alanda kazandığı itibarı aşındırılacaktır; hem de çözüm sürecine HÜDA-PAR’ın da eklenmesi için zemin oluşturulacaktır. İktidar mayın tarlasında taktik geliştirmeye çalışıyor.
Çünkü 90’lı yıllarda değiliz. Bölge ve Kürt Özgürlük Hareketi bambaşka güç dengeleri içindedir. Ayrıca yıllardır fazlaca yıpranan “derin devlet tipi” operasyonlar artık eski etki gücüne sahip değildirler. En son ve en önemlisi Kürt sorununun kendisi yeterince büyüktür. Bu sorunun içine bir de dini değerler çatışmasını taşımak tam anlamıyla ateşle oynamak olur. İktidarın gözü bu büyük riski göremeyecek ölçüde kör olmuş mudur? Herhalde hayır, fakat çaresizliğinden dolayı da “derin devlet” yöntemlerini denemeden edemiyor.
Çözüm süreci hiç bu ölçüde uçurumun kenarına gelmemişti. Aşağıya yuvarlanırsa AKP’yi de uçurumun dibine çeker.
[button link=”www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]