15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ortaya konan yaklaşımlar, tüm önemli siyasal durumlarda olduğu gibi ideolojik duruş noktalarının bir kez daha tezahürü oldu.
24 Temmuz’da CHP’nin Taksim’de yaptığı mitinge katılım meselesine de buradan bakmamız gerekiyor.
AKP’nin organize ettiği “demokrasi nöbetleri” politikada sokağın önemini herkese bir kez daha gösterdi. AKP, sokağı, “Allah’ın bir lütfu” olarak gördüğü darbe girişimini kendi lehine çevirmek için, uzun zamandır yaşadığı tıkanmayı aşmak için, kitlesini kemikleştirmek için, her tarafından sapır sapır dökülen devleti kendi lehine yeniden inşa etmek için değerlendiriyor. Bunu yaparken de “ayrıştırıcı” değil “birleştirici” bir yaklaşım sergiliyor. Burjuva kanallarda dönen kamu spotlarından birinde “Ne mutlu Türküm diyene, Kürdüm diyene, Lazım diyene, Pomakım diyene, Aleviyim diyene, Ermeniyim diyene!” diyor. Baktılar ki ayrıştırarak karşı cepheyi güçlendirebilirler, birleştirici olmaya karar verdiler. Ama bir süreliğine! Düzeni yeniden tesis edip, devleti yeniden kurumsallaştırana kadar.
Siyasetin sokakta yapıldığını “keşfeden” CHP darbe girişimi sonrası sokakları boş bırakmama, sözünü söyleme adına Taksim mitingini organize etti. CHP’nin sözüne bakıyoruz. 24 Temmuz’da kürsüden okunan “manifesto” malumun ilanı niteliğindeydi. Bu manifestoda ne Kürt geçiyor, ne barış, ne de OHAL’e karşı bir yaklaşım… Ardından yapılan liderler zirvesinde HDP’nin eş başkanlarının bulunmamasına dönük bir tavır yok. Mademki parlamento çok önemli, mademki “15 Temmuz darbe girişimi parlamenter demokrasimize karşı yapılmıştır.” diyorsunuz o ünlü “manifestonuzda”; bu çelişki niye?
Peki, CHP ile ortak miting yapılamaz mıydı? Yapılabilirdi elbette. Ama içeriğini birlikte belirlediğimiz ortak bir miting. Böyle olsaydı işte o zaman oluşturmaya çalıştığımız demokrasi blokunun ön adımları atılmış olabilirdi ve böyle bir mitingden de böylesi çapsız bir manifesto çıkmazdı zaten…
24 Temmuz mitingine AKP’nin bir heyetle katılması, “birleştirici” olma taktiklerinin bir ürünüydü. Bu mitingde AKP yerine HDP olsaydı bu AKP’nin planlarını bozardı. Uyanık davranıp hemen bir heyetle katılacaklarını, o gün de ulaşımın ücretsiz olduğunu duyurdular. Bu koşullarda, bırakın ortak bir demokrasi mitingi yapmayı AKP’yle aynı karede olma rezaleti doğduğu için HDP’nin mitinge katılması olanaksızlaştı.
Peki, bu mitinge katılan devrimci güçlerin gerekçeleri neydi? “CHP’nin çağrısıyla 24 Temmuz Pazar günü 18.00’de Taksim’de yapılacak ‘Cumhuriyet ve Demokrasi için Buluşuyoruz’ mitingi, 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından AKP’nin bir yandan sokaklarda İslamcı-faşist bir kitle seferberliği yaratmaya çalışıp bir yandan OHAL ilan ettiği koşullarda, sol muhalefet açısından önemli bir fırsat sundu.”1
OHAL için sol muhalefete sunulan fırsat mitinginde OHAL hiç eleştirilmedi. Mitingde hakim olan “uzlaşma” görüntüsüydü. Oradaki sosyalistlerin nicelik ve nitelik olarak varlığı silikti. Yani belirleyici değillerdi. Ama şu bir gerçek ki Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana HDP’nin ciddi olarak ideolojik hegemonyasıyla bunalan, kendilerine alan açmakta zorlanan başta Haziran Hareketi olmak üzere bu mitinge katılan yapıların çoğu bir soluk aldılar. Örgütlemek istedikleri kesimlerle buluştular, Kürt kitlesi değil ya onların örgütlemek istedikleri kitle. Zaten Kürt kitlesiyle her yan yana geliş eminim ki bu yapıların tabanında bir huzursuzluk yaratıyordu.
“Faşizme karşı direniş mükemmel metinlerde değil, karışık sokaklarda oluyor. Orada HDP’lisinden CHP’lisine ‘kusurlu’ omuzdaşlarımız da var. Kusur arayanlar için her iki tarafın hesabına da ayrıca içerik farklı da olsa destan yazabiliriz. Ama bugün olayımız başka; faşizme karşı mücadele…”2 CHP’yle HDP’yi aynı kefeye koyan bu yaklaşım maalesef bir yapının ulusalcı fabrika ayarlarına dönme eğiliminin göstergesidir.
Cumhuriyetin bu en büyük krizini egemenler kendi yöntemleriyle çözmeye çalışıyorlar. Darbe, olmadı sivil diktatörlük, olmadı biraz “demokrasi” sosu sonra faşizm… Egemenler bu durumda bildiklerini yapıyorlar, hatta süreçten öğreniyorlar. Ayrıştırıyor, olmadı birleştiriyor, şovenizmi yükseltiyor, olmadı “ne mutlu Kürdüm diyene!” diyorlar. Ama bizler maalesef çok zor öğreniyoruz. Bir araya gelmekte zorlanıyoruz. Hala şovenizmin etkisindeyiz, hala CHP’den medet umuyoruz. Kendi bağımsız hattımızı inşa etmekte zorlanıyoruz. 10 Ekim Ankara katliamından bu yana dokuz aydır Demokrasi Bloku kurmaya çalışıyoruz ama kuramıyoruz, neden? Çok açık! Birilerinin HDP alerjisi yüzünden, birilerinin kendine güvenmeyip bu oluşumu kurma işini meslek örgütlerine paslaması yüzünden, siyaseten inisiyatif almakta pasif kalışı yüzünden…
Bu arada söylemeden geçmeyelim. Bu süreçte HDP’nin daha hızlı inisiyatif alması gerekiyordu. Sokaklara hızla çıkarak ittifak güçlerimizin CHP’nin zeminine kaymasını engellemeliydik. Süreç çok hızlı ilerliyor. Tüm siyasi aktörler sözünü söylüyor. Bizim de doğru bir zeminde demokrasi için birlik oluşturmak için daha inisiyatifli olmamız gerekiyor.
1-2) a.g. 24 Temmuz mitingi için ön notlar: Taksim’de olmak ya da olmamak –Ali Ergin Demirhan, sendika10.org
[button link=”http://www.sodap.org/bahar-ekinci-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]