Rus uçağını düşürdükten sonra Suriye’deki manevra alanı iyice daralan Türk Devleti’nin politik körlükleri ülkeyi giderek Suriyeleştiriyor. Yakılıp yıkılmış kentler, tamamen harabeye çevrilmiş mahalleler, başkentte patlayan ve onlarca kişiyi öldüren bombalar. Barışın cehennemden önceki son çıkış seçeneğimiz olduğunu ısrarla söylerken bunu kastediyorduk.
Erdoğan’ın arkasında öbekleşen sermaye gruplarının Ortadoğu’daki yeni paylaşımdan pay kapma sevdaları, diktatörün korku ve kibri ile bütünleşince ortaya kendisini dev aynasında gören bir alt emperyalist karikatürü çıktı. Ciddi anlamda sermaye girişine bağımlı bir ekonomi, içeride Kürt sorunu başta olmak üzere son derece ciddi iç çatışma potansiyelleri taşıyan sorunlar, komşuların tamamıyla kanlı bıçaklı olmaya yol açan bir dış politika, kendi söküğünü dikemeyen Suudi Arabistan ve Katar’la Ortadoğu’ya yeni nizam verme ergen hayalleri bir araya geldiğinde, ortaya açık yara ile enfeksiyon dolu bir mekana gözü kapalı dalan bir bar fedaisi görüntüsü çıkıyor. 7 Haziran’da tarihinde hiç olmadığı kadar umutlanan, diktatörlüğü kendi imkanlarıyla durdurmayı başaran bir toplum, diktatörün ve sermayesinin, ordusunun, ırkçı hezeyan sahiplerinin itelemesiyle kaosun içine itiliyor. “Bir emrinle Rusya’da namaz kılalım” ergenlikleri ile şişinenler ABD konsolosluğunun neredeyse yer ve saat vererek vatandaşlarını uyardığı bir saldırıyı engelleyemiyorlar. İstikrar kaygısıyla 1 Kasım’da AKP’ye oylarını verenler ülke tarihinin en kaygan dönemlerinden birisinin açılışına onay vermiş oldular. 7 Haziran’ın sonuçlarını sıfırlamak için girişilen ayak oyunları yıkımın fitilini ateşledi. Erdoğan’ın başkan olmak ve tarihe geçmek, günahlarına ve suçlarına yasal kalkan oluşturmak adına kalkıştığı macera toplumun tüm şalterlerini attırmak üzere.
Doğrudan sivilleri de hedef alan, onlarca suçsuz insanı da katleden bir eylemin “doğru ve gerekli” olduğunu iddia etmek kesinlikle devrimci bir yaklaşım olamaz. Bununla birlikte saldırının kim tarafından yapıldığı tartışması şu aşamada, hele de patlamadan birkaç saat sonrasında ancak bir detaydır. Sonuç olarak, toplum olarak şu aşamada Erdoğan’ın yıkıcı hayallerini engelleyememiş olmanın bedelini ödemekle karşı karşıyayız. Suriye’deki çatışmasızlıktan son derece rahatsız olduğunu açık açık hissettiren; ülkelerini mahvettiği, denizlerde kıyıma uğramalarına seyirci kaldığı insanları AB kapısında koçbaşı olarak kullanabilecek kadar alçalan, Lice’de isyanı bastırmak için gençleri yakacak kadar çıldıran bir liderin en çok kendi toplumunu riske attığı, her türlü saldırıya açık hale getirdiği çok berrak bir gerçek değil midir? Suriye’de, Irak’ta patlayan bombaları politika aracı olarak görenlerin kendi ülkelerinde de bu tablolarla karşılaşır hale gelmeleri rastlantı mıdır?
Tabii ki çıkıp özeleştiri vermeyecekler. Daha da vahşice saldıracaklar. Muhtemelen HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkların kaldırılma süreci hızlanacak. Ülke daha çok bombanın patlamasına açık hale gelecek. Vahşet görüntüleri daha da yayılacak. İç çatışmaların yaygınlaşma potansiyeli büyüyecek. 7 Haziran sonrasında gayrimeşru yöntemlerle gasp ettikleri iktidarlarına yeni suçlara imza atmak adına sımsıkı sarılacaklar. Erdoğan ve Saray’da kurduğu konseyler, bu yıkımdan Başkanlık çıkarmanın planlarını detaylandırmaya devam edeceklerdir.
Bugün en önemli soru 7 Haziran’dan buraya kadar yapamadığımız neyi yaparsak bu gidişi durdurabileceğimizdir. Erdoğan’ı durduracak bir politik hat inşa edemezsek ülkenin nasıl bir yıkımın eşiğinde olduğu artık çok açık. Bu Caligula’nın durdurulması için en geniş barış ve demokrasiyi inşa etmek ve bombaların üzerine yürüyebilmeyi başarabilmemiz gerekiyor. Bu görevi ertelediğimiz her gün bir adım daha geri düşüyoruz. Batı’daki demokratik muhalefet paralize olma halinden çıkmak ve her ölçekte yeniden örgütlenmek zorunda. Örgütlülük artık sadece politik değil yaşamsal bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Halka güven verebilmek için özellikle yaşadığımız alanların güvenliğini sağlamak noktasında daha fazla inisiyatif almak durumundayız. Gerilim yükseldikçe toplumun geniş kesimlerinin siyasete kazanılabilmesi için ne yaptığını bilen, çevresine umut ve güven veren, bileğinin hakkına sokaktaki mevzilerini tutabilen bir örgütlenme yaratmamız gerekiyor. Bu olmadan değil siyaset yapmanın yaşamını sürdürmenin bile çok zorlaşacağı günler çok uzak olmayabilir.
Patlayan bombaların, tüm bu yıkım politikasının 7 Haziran’dan bu yana geliştirilmesinin sorumlularının hedef tahtasına konmadığı ve siyaseten yenilmediği bir mücadelenin kazandırma şansı yoktur. Rutin faaliyeti bu görevin ikamesi olarak gören kaybeder. Gün en büyük enerjiyle bu çılgınları durdurmak için harekete geçme günüdür.
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]