BİRAZ DA FUTBOL
“Kara Deryalarda bir Fenersin” *
Kuzey KARAHAN
2 Kasım 2010
Az gelişmiş ülkelerde spor, genellikle futbolla özdeşleşmiştir. Her çocuk, aklı biraz bir şeylere ermeye başlayınca bir takım tutar ya da tutturulur. Tutulan takıma da neredeyse ömür boyu “sadık” kalınır. Bu olgu siyaset jargonuna da girmiştir. Değiş(tiril-e)meyen siyasi angajmanlar, “takım tutar gibi” deyişiyle damgalanır.
Sol siyasetin tarihinde başı futbolla pek hoş olmamıştır. Eskiden siyasi saflaşmaların yoğun olduğu eski yıllarda, her hangi bir siyasi safta yer almayanlara, “memleket meseleleriyle” ilgilenmedikleri için “futbolcu” denirdi. Hatta vulger bir atasözü bile oluşmuştu denebilir; “Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu”.
Hepten yadırganacak bir durum da değildi tabi. Beri tarafta insanlar, devletin anti demokratik uygulamalarına, zenginlerin soygununa karşı, yoksulların hakları ve sorunları için canhıraş direnirken; söz konusu sorunlardan uzak, apolitize bir duruşu içe sindirmek kolay olmuyordu. Egemenlerin çabaları bugün olduğu gibi o yıllarda da insanları ülke sorunlarından, politikadan uzak tutmaktı. Futbola da böyle bir işlev yüklemişlerdi.
12 Eylül darbesinden sonra şu “iş bitirici” Özal, bir depolitizasyon kampanyası başlattı. Faşist Cunta ilk yıllarda halk üzerinde, müthiş bir baskı ve terör uyguladı ama o şiddette bir terörün uzun yıllar sürdürülmesi mümkün değildi. Bu kaba “asker tarzı” siyaset Cunta siyasetçisi Özal eliyle “sivilleştirildi”. Sonraki yıllara damgasını vuran, Özal’ın sol, devrimci saflarda yoğunlaşmış kitleleri politikadan uzaklaştırma siyaseti olan depolitizasyon oldu. Daha sonra fanatizme kadar varacak olan futbol taraftarlığı bu yılların ürünüdür. Futbol, devasa yatırım ve parasal pompalamalarla endüstrileştirilerek, “alternatifleştirildi”. Önce görselliğe, sahalara öncelik verildi. Yarım yamalak “çim” sahalar, televizyonlarda imrenilerek bakılan yemyeşil Avrupa sahaları haline getirildi. Önce İstanbul’da başlayan bu kampanya, hızla Anadolu’ya yayıldı. Ardından teknik direktör ithalleri ve pahalı oyuncu transferleriyle takımların oyun kaliteleri de Avrupa takımlarıyla mücadele edebilecek seviyeye yükseltildi.
Medya da bu kampanyanın önemli bir parçası oldu. İki üç geveze “futbol bilir”in TVlerde, keh keh-kih kihleri arasında saatlerce süren futbol geyikleriyle, kafalar futbola kilitlendi. Başta “hedef kitle” olan erkeklerin yanına önemli ölçüde kadınlar da yerleştirildi. Üç gün önce “topu görse karpuz sanacak” “alımlı kızlardan” futbol habercileri üretildi. Eskiden maça gitmek bir yana, pek takım bile tutmayan kadınlar, futbol rüzgârına dâhil edilebildiler. Maça gitmeye para ayıramayan yoksul emekçiler, TV önlerine oturtulup futbol bombardımanına uğratıldılar. Düzene, işsizliğe, yoksulluğa, haksızlıklara karşı tepkileri, futbol tutkusuyla törpülendi. Dahası taraftarlar, Kürt sorunu geriliminin yükseldiği dönemlerde, tersinden bir “politizasyona” da uğratıldı. Her maç öncesi söyletilen İstiklal Marşlarıyla kaba bir ırkçılık yaratılmaya çalışıldı, yaratıldı da.
Futbol taraftarlarının çoğunluğunu yoksullar, emekçiler oluşturuyor. Bunların içinde elbette halktan yana, aydın gençler de eğitimli insanlar da var. Son yıllarda cılız da olsa bu kesimlerden endüstriyel futbola, ırkçılığa, fanatizme karşı, emekçi dostu taraftar grupları ortaya çıkıyor. Ve bu taraftar grupları emekçilerin hak mücadelelerine açık, eylemsel destek veriyorlar. Onları 1 Mayıs’larda da görmüştük ama Ankaragücü’lü taraftarların, TEKEL direnişini desteklemek için tribünlerde pankart açması ve kendilerine saldıran polisle çatışması ilk anlamlı örnektir. Yine Forza Livorno, Halkın Takımı (Beşiktaş), Tekyumruk (Galatasaray), FenerbahCHE, Beleştepe (Beşiktaş), İnadına (Bursaspor), Boranlar (Kartalspor), YSKA (Altay), İstanbul Tayfası, Sakaryaspor, Adana Demirspor taraftar gruplarının, direnişteki UPS işçilerini hem direniş alanında ziyaret etmeleri ve hem de Galatasaray Meydanından Taksim’e yaptıkları bir yürüyüşle destek vermeleri; yine Sakaryaspor taraftarlarının, işini geri almak için direnen Türkan Albayrak için tribünde “Diren Türkan Abla!”pankartı açmaları önemlidir. Türk Telekom Arena Stadyumu’nun yapımı sırasında iş cinayetine kurban giden işçileri sahiplenen Galatasaray taraftar grubu Tek Yumruk’un tutumu elbette insancadır.
Politik örgütlenmeler üstü; aşağıdan gelen toplumsal hareketler ve yatay örgütlenmeler, özellikle Latin Amerika’da yaşanan, 21. Yüzyıl Sosyalizminin tipik deneyimlerindendir. Bizde bu tarz hareketlenmeler henüz oldukça cılız. Kalıcı bir yoksul hareketi, bir işsizler hareketi, koca TEKEL direnişine rağmen oluşamadı. Militarizm karşıtı Vicdani Ret, bir savaş ortamı yaşanmasına rağmen yaygınlaşamadı. Değişik işkollarındaki işçilerden oluşan Direnişteki İşçiler Platformu yine hesaba katılabilecek bir yaygın güce dönüşebilmiş değil.
Dikkate alınması gereken emek dostu taraftar grupları, nasıl ve ne kadar yaygınlaşabilir, kestirebilmek elbette zor. Ama varlıklarının ve dayanışma eylemlerinin, bir sevinç ve umut kaynağı yarattığı açık. Dileriz yolları da açık olsun!
* Kara Deryalarda bir Fenersin – (Avusturya İşçi Marşı’ndan) FenerbahCHE sitesinin spotu.
Ek:
Forzalivorno – Endüstriyel Futbola Karşı Manifesto
1. Forzalivorno, endüstriyel futbola karşı gelişen bir taraftar hareketidir. Paranın egemenliğinin, sporun ruhunu zedelemesine karşı çıkar. Taraftarları müşteri olarak gören yaklaşımların karşısındadır. Her alanda sporun endüstrileşmesine karşı muhalefet ederek amatör ruhu ve yerelliği savunur!
2. Forzalivorno sporda ve yaşamın her alanında ırkçılığa ve her türlü din, dil, ırk, cinsiyet ayrımına karşıdır. Toplumdaki yaygın milliyetçi reflekse karşı ödünsüz bir kardeşlik çizgisini savunur. “Öteki”leştirilerek dışlanan gruplara yönelik, mikro düzeyde de olsa her türlü ayrımcılığa karşı durmayı, yaşamsal bir önemde görür.
3. Forzalivorno, dili söylemi ve duruşuyla sporda şiddeti körükleyen egemen anlayışı reddeder. Taraftarın her şeyden önce “güzel futbola” taraftar olduğunu bilerek, futbol endüstrisinin suni bir şekilde körüklemeye çalıştığı gerilimlere karşı, renklerin kardeşliğini savunur. Futbolu çirkinleştirmeyen, rakibini alkışlama erdemi gösterenlerin forumu olma iddiasındadır.
4. Forzalivorno, takım tutmayı mutluluk sayar; fakat tutulan takımın kutsanmasını reddeder! Taraftarizmin körleştirdiği mevcut taraftar profiline karşıdır. Taraftar gruplarının kendi forumlarına, kendi çevrelerine hapsolmuş tek yanlı bakış açısına karşın, farklı takım taraftarlarının birbirlerini anlayıp ortak hareket edebilecekleri zeminleri yaratma misyonunu üstlenmiştir. Tüm üyelerinden de bu çabayı destekleyecek bir performans beklemektedir.
5. Forzalivorno, savunduğu amatör ruhla değer üretimini esas sayar. Bir arada olmanın getirdiği güçle üretkenliği çoğaltmayı ve adilce paylaşmayı savunur!
6. Forzalivorno, futbolda ve sporun tüm alanlarında bahis ve şikenin karşısındadır.
7. Forzalivorno spor yapma hakkını savunur. Bu amaçla spor salonlarının, pistlerin ve sahaların halkın kullanımına açılmasını talep eder.
8. Forzalivorno, sporcuların haklarını bilmek ve savunabilmek için sporcu sendikalarının kurulması düşüncesine destek verir.