25 yıl önce bir Berlin Duvarı vardı ve iki sistemi birbirinden ayırıyordu. Dünyada yaşanan sorunlarda da hep bu iki sistemin parmağı olduğu savunuluyordu. Halk hareketlerine komünist damgası vuruluyor ve arkasında Sovyetlerin parmağı aranıyordu. Berlin Duvarının yıkılması ve sonunda da Sosyalist sistemin çökmesi ile dünyamız artık günlük gülistanlık olacaktı. Barış gelecekti. Özgürlük gelecekti. Halkların refahı artacaktı. Vs. vs. 25 yıl geçti ve hiç biri olmadı.
9 Kasım’da Berlin duvarının yıkılışının balonlu, şaşalı 25. yıl kutlamalarında duvarın yıkılmasına rağmen neden hala savaşların olduğu, neden hala özgürlüklerin kısıtlandığının hesabı verilemedi. Sosyalizm yok, Rusya tam bir kapitalist ülke ama sanki iki farklı sistem gibi aralarında soğuk savaş yeniden başladı. Bırakalım Orta Doğu, Güney Asya ve Kuzey Afrika’yı Avrupa bir savaşa hazırlanıyor. Bunun yeniden bir dünya savaşı başlatacağı korkuları var. Merkezler arası çelişkiler arttı. Ekonomiler sıkışıyor. Bazı yorumcular dünyamızın zaten bir 3. Dünya savaşı içinde olduğunu söylüyor. Küreselleşme koşullarında dünya savaşı ancak böyle olur diyorlar.
Batı, eskinin İran ve Kuzey Kore’sinin yanına şimdi Rusya ve Çin gibi ülkelere karşı bir cephe örmeye çalışıyor. ABD beslemesi faşist güçlerle Ukrayna’da darbeye çanak tuttular, şimdi NATO bu sorunu bahane ederek savaşa hazırlık yapıyor. Moskova’nın sınırlarına dayandılar. Her an sıcak savaş çıkabilir. Yani dünyamız yine çeşitli kutuplara parçalanıyor. Oysa Berlin duvarının yıkılması ile savaşsız, kutupsuz bir dünya vaat edilmişti. Ama kapitalizm krizden çıkamıyor ve dünyada karşısında gelişen yeni güçlere tahammülü yok. Onlara karşı savaşacak, kendi çıkarlarını dayatacak, savaş sanayi ile belki ekonomisini de canlandıracak…
Duvar yıkıldıktan sonra öngörüldüğü gibi özgürlüklere de kavuşulmadı. Kapitalist merkezler ABD ve AB’ de olduğu gibi her ülkede demokratik haklar kısılıyor. Faşist uygulamalar artıyor. Faşizm ana vatanı kıtada bile güçleniyor. Bu onların zenginliklerini yoksullara karşı koruma yoludur. Yani Berlin Duvarı çöktü ama dünyamız özgür bir dünya olmak şöyle dursun giderek özgürlüklerin kısıldığı bir yer oldu.
Halklara refah gelecekti. Nerede? Duvar kutlamaları sırasında Brüksel gibi birkaç milyonluk ülkede yüz binler kemer sıkma politikalarına karşı sokakları yangın yerine çevirdiler. Aynı hafta sonu Katalonlar, İspanya merkez hükümetinden ayrılmak için referandum yaptılar. Merkezin yükünü çekmek istemiyorlar. Bir ay önce İskoçlar referandum yapmışlardı. Topluluk ülkeleri İtalya’dan İngiltere’ye kadar parçalanmak ile yüz yüze. İngiltere topluluktan çıkma tehditleri yapıyor. Sosyalizm varken duydukları korku nedeniyle uyguladıkları sosyal harcamaların hepsini bu 25 yılda geri aldılar. Kapitalizmin merkez ülkeleri yoksulluktan, sosyal harcamaların kesilmesinden, işsizlikten kırılıyor. Protestoların ardı arkası kesilmiyor. Sağ ve merkez partiler bir yana Avrupa’nın sosyalist hatta komünist partileri bile halklarına umut veremiyorlar.
Avrupa kıtasının doğusu ise zaten Berlin Duvarı yıkılır yıkılmaz Batı’ya teslim oldu. Ya da “işgal” edildi. Bağımsızlık kalmadı. Kararları Brüksel veriyor onlar sadece uyguluyorlar. Çok yakındıkları Sovyet boyunduruğundan kurtuldukları gibi Batı boyunduruğuna girdiler. Kapitalistleşme uğruna toplumdaki sosyal adalet dengesi bozuldu. Doğu ve batı gelişkinlik farkı bir türlü kapanmadı. Doğu ucuz emek olarak kullanıldı ve sömürüldü. Topluluğun en gelişkin ülkesi Almanya bile doğusu ile batısı arasındaki eşitliği sağlayamadığına göre gerisi fasa fisodur. Doğudaki vatandaşı hala batıdakinden daha az güvencede. İşsizlik daha yüksek, aldığı maaş daha düşüktür. En Batı destekçisi Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde bile asgari ücret batının üçte birinden düşüktür. Daha yoksul Romanya ve Bulgaristan da çalışan ise batının aynı işi yapanından altı kat eksik alır. Bu doğuda öfke yarattı. Halkta ayrılıkçı istemlerin sesi yükseliyor. Macaristan iktidarı bayrak açtı ve işine gelmeyen Brüksel kararlarını dinlemiyor. Örneğin Rusya yaptırımlarını uygulamıyor. Eski Yugoslavya ülkelerinde üretim araçlarının yeniden kamulaştırılması boşuna halkın dilinde değil. Sonuçta Berlin Duvarı yıkılırken verilen yekpare bir Avrupa vaadi de gerçekleşmedi. Her türlü sosyo ekonomik farklılıklar giderek artıyor. Doğudan batıya, güneyden kuzeye parçalanma eğilimi yükseliyor.
Berlin Duvarının yıkılmasını kutlayanlar sistemlerini korumak için kendileri duvarlar örüyor. Hem de yıktıklarından daha uzun, daha aşılmazlarını. Yarattıkları adaletsizlik, eşitsizliklere karşı duvar arkasına gizlenmekten başka çareleri yok. ABD’nin güneyde Meksika sınırı Berlin duvarını aratmayacak bir duvarla örülü. İspanya’nın Fas’taki iki kentinin duvarları geçit tanımıyor. İsrail de Filistinlilerle arasına duvarlar çekiyor. AKP iktidarının Suriye sınırında Kürtler arasına duvar örme girişimi direnç karşısında başarısızlıkla sonuçlandı. Tüm dünyamız duvardan geçilmez hale geldi. Halklar da her gün bu duvarların temellerini dövüyor. Filistin kahramanları İsrail’in inşa ettiği duvarda 7 Kasım günü sembolik delik açtılar. Mısır’a Gazze’den geçiş için yapılan tüneller çok ünlüdür. ABD ve Meksika arasındaki duvarların altı da tünellerle doludur.
Bürokratik duvarlar da cabası. Ülkeler arası vatandaşların dolaşım hakkına karşı olan en aşılmazlar arasındadır. Vizeler insanlara kan kusturuyor. Hayatları pahasına denizlerden gelmek isteyenlere karşı da çok acımasızlar. Akdeniz, Kızıldeniz, yenilerde Karadeniz kana bulandı. Yalnız bu yıl bilinen 3000 ölü var. Geçenler ise yine bu yıl 100 bine dayandı. Gelemeyenler karşı kıyıda fırsat kolluyor. Uçakların bagajlarına kaçak binip ölenlerin cesetleri Avrupa topraklarına düşüyor. Geçmeyi başaranları da yüzlerce bürokratik cendere bekliyor. Sistem soygunundan kaçanlara açık kapı kalmamış gibi. 25 yıl önce duvarların kalkmasını coşkuyla karşılayanlar kendi ördükleri çeşit çeşit duvarlardan nasılsa hiçbir utanç duymuyorlar. Öte yandan da utanmadan Berlin Duvarının yıkılışını 25 yıl sonra coşkuyla kutluyorlar.
Berlin duvarının yıkılması özünde kapitalist yaşam biçimine bir özlem olsa da bir yanıyla da halkların kendi kaderlerini belirlemek için büyük bir adım atmalarıdır. Şimdi sıra kapitalist toplum halklarındadır. Onlar kendilerine dayatılan baskı, eşitsizlik, faşist uygulamalar, sosyal harcamaların kesilmesi ve emeklerinin çalınması, soyulmalarına karşı her gün sokaklardalar. Aynı eski Sosyalist sisteme öfkeliler gibi şimdi kapitalist sistem halkları öfkelidir. Halklar tüm dünyada bir arayış içindeler. Aradıklarını gökte bulmayacaklar. Yaşanan sosyalizmin bozuk yanlarını düzeltmeyi öğrenecekler. Latin Amerika halkları bunu deniyor. Sokaklarda, halk meclislerinde, doğrudan demokrasi vs söylevleri ve deneyleri ile kendilerine en uygun yolu bulmaya, inşa etmeye, öğrenmeye çabalıyorlar. Her geçen gün politikleşiyorlar. Arap İsyanlarında, Avrupa protestolarında, Latin Amerika’da böyle bir tarihi dönem yaşıyoruz. Duvarsız bir dünyanın kurulma dönemecindeyiz. Zaten tepemizdekiler bunu gördüklerinden Berlin Duvarının yıkılışını böyle şaşalı kutlayarak zamanı durdurmaya çalışıyorlar. Asıl önemli olanın korku duvarının yıkılması olduğunu seziyorlar.
[button link=”www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]