Siyaset eninde sonunda çıkarların savunulmasıdır. Hatta bir sınıf veya zümrenin çıkarlarının tüm ülkenin, toplumun çıkarlarıymış gibi sunulma sanatıdır. Bu yolda tıkanmalar ortaya çıkarsa, zümre veya sınıf kendi çıkarlarını ülke ve toplum çıkarlarıyla örtemez hale gelirse siyasette demagoji, yalan, bayağılaşma ve hatta provokasyon başlar. Ve bu sarmal dipsiz kuyu gibidir, dibe doğru bu yolculuk gittikçe hızlanır.
AKP ve Erdoğan siyasal İslam’ın, daha doğrusu yeni palazlanan yeşil sermayenin çıkarlarını iktidarının ilk yıllarında oldukça ustaca savundu ve bu çıkarları toplumsallaştırmayı bildi. Türban savaşları, ardından “askeri vesayete karşı ileri demokrasi”nin savunulması, daha da etkilisi “üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğünün” savunulduğu ve Kürt sorununun çözümüne talip olunduğu yıllarda yaptığı siyaset inandırıcı ve ülke gerçeklerinde bir karşılığı vardı.
Bir kırılma noktası arayacaksak, Gezi isyanıyla başlayan ve 17-25 Aralık yolsuzluk skandalı ile derinleşen süreç AKP siyasetinin inandırıcılığı yitirme noktası oldu. Dış politikada ise Davos’taki “one minute” çıkışıyla başlayan süreç Erdoğan’ı Ortadoğu sokaklarında kahraman seviyesine yükseltmişti. Ardından defalarca ABD ile yaşanan gerilimler, “Ey Obama!” çığlıkları, sonra Rusya ile uçak krizi sırasında yazılan sahte kahramanlık destanlarının hepsi yenilgi ile sonuçlandı. Ankara’nın her seferinde” süngüsü düştü”. En son ve en ciddi kriz tüm Avrupa ile yaşanandır, daha şimdiden Erdoğan’ın elinde yine gürültü yapmaktan başka bir şey kalmadı. Hollanda ineklerini geri yollamak misilleme tedbirleri arasında!
Siyaset o kadar bayağılaştı ki CHP lideri Saray’ın elindeki vatan millet silahını almak için yarışa girdi; Hollanda ile ilişkilerin askıya alınmasını savundu. Ancak iktidarın militan gazetesi Akit’ten hemen uyarı geldi: “Kılıçdaroğlu’nun gazına gelmeyin!”
Siyasal İslam, savunduklarını ülke çıkarıymış gibi gösterme gücünü kaybettikçe demagoji, bayağılık ve provakasyonlara başvurmaktan başka bir yol bulamıyor. Ana muhalefet ve MHP de çok farklı yol izlemiyor; aynı batakta debelenmeye devam ediyorlar. Fakat bu politikaların artık sınırına gelindi.
Hollanda ve Almanya ile başlayıp tüm Avrupa’ya yayılan kriz gerçekten “evet” oylarını arttıracak mıdır? Bunu yakında göreceğiz. Bugüne kadar Erdoğan’ın efelenme ve Kasımpaşa ağızlı politikalarının alıcısı oldu. Son geldiği noktada yani Avrupa ile krizde bu politikalar ülkeyi bir uçurumun kenarına kadar getirdi. İnsanlar “Erdoğan için uçurumdan da atlarız” diyecekler midir? Akit gazetesinin uyarısı öyle olmadığını gösteriyor. “One minute” macerasından beri Erdoğan Saray’da muhtarların karşısında bağırıp çağırırken, pratikte her seferinde dediklerini yutmak zorunda kaldı. İnsanlar ülkeyi bu kadar rezil durumlara düşüren bir Başkan’a sultanlık verecekler midir?
Ankara her yönden kuşatılıyor. Referandumu kurtarmak için Erdoğan’ın attığı adımlar geçici seçim hileleri olarak kalmayacaktır. Tam tersine kalıcı ve yıkıcı etkileri olacaktır. Erdoğan Avrupa ile krizi bilinçli olarak yükseltiyor. Yakın gelecekte AHİM’den arka arkaya Ankara aleyhine kararlar çıkacaktır. Saray bunlardan kurtulmanın yollarını arıyor. Öte yandan, Saray, bakanlar ve havuz medyası hep bir ağızdan AB’nin çökmekte olduğunun propagandasını yapıyor. Hatta daha ileriye gidip Avrupa’da yakında din savaşlarının çıkabileceğini iddia ediyorlar. Çöken bir Avrupa, yükselen ve kıskanılan bir Türkiye!
Bütün bunlar bayağı politikaların yarın unutulacak yalanları olarak kalmayacak, AB’den olası bir kopuşun hazırlıklarıdır.
Avrupa krizini Rusya çok isabetli yorumladı: “Türkiye’nin artık AB’ye girme ihtimali sıfırdır.” Bu gerçek artık örtülemez noktaya geldi. Ankara hem AB hem de ABD ile sorunludur. Rusya ile S-400 füze pazarlığı, bir dönem Çin’le yapılan pazarlık gibi fiyaskoyla sonuçlanabilir. Sorun bu kurnaz görünen ama aslında aptalca politikalarda değildir. Saray’ın yönettiği Türkiye artık AB ve ABD için kesinlikle güvenilir değildir. Sorun buradadır. Ve bu sorun referandum sonuçlarına doğrudan bağlı olmadan devam edecek ve derinleşecektir.
Rusya, Türkiye’nin eksenini mümkün olduğu kadar Batı dünyasından uzaklaştırmaya çalışıyor. Ayrıca Moskova Batı dünyasının yarattığı “Ukrayna sorunu”nun rövanşını neden böyle bir eksen kaydırmasıyla almasın! Ankara manevra yaptığını sanarak bir mayın tarlasının içine girdiğinin farkında mıdır?
Saray bütün bu politik manevraların sultanlık için yeterli olmadığını görürse geriye bir büyük provokasyon kalır: Bölgede savaşı büyütmek!
Bakalım yalan fırtınası bu noktaya varacak mı? Bu yoldan sultanlığa varma olasılığı hemen hemen yoktur, fakat bu yolla ülkenin ve elbette Saray’ın yıkımı kaçınılmaz hale gelir.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]