Syriza kazandı. Avrupa Troykası’nın tüm tehditlerine rağmen kazandı. Önceki seçimlerde tehditler çok sert ve hatta kabaydı; fakat korkutma politikasının geri teptiğini gören Avrupa kurmayları bu seçimlerde tehditlerinin tonunu düşürdü. AB’nin “yaramaz çocuğu” Yunanistan bir türlü düzene girmiyor. Syriza ile yeni bir süreç başladı.
Tüm dünyaya bugüne kadar demokrasi dersi veren Batı dünyası şimdi kendisi yeni bir demokrasi sınavıyla karşı karşıyadır. Aslında bu sınav ilk değil… 20. yüzyılın başındaki krizde Avrupa bu sınavdan geçemedi ve kendi bünyesinden faşizmi doğurdu. İnsanlığın üçte biri sosyalizmi yaşama geçirmeye çalışırken Avrupa faşizmle boğuşuyordu. Bu yıllarda tohumu atılan faşizm Sovyetler Birliği tarafından yenilirken, İspanya ve Portekiz’de on yıllarca yaşadı, 1970’lerin ortalarında ancak yıkıldı.
1950’lerde başlayan refah devletleri günlerinde Batı başka bir demokrasi sınavından geçiyordu. Kapitalist merkezlerde demokrasi tüm parıltısıyla sahne alırken, aynı yıllarda üçüncü dünya ülkelerinde Amerikan destekli faşist darbeler yaşanıyordu. Bunların en ünlüsü Şili’deki Pinochet darbesidir. Allende’nin Halk Cephesi, sosyalist hedeflerle iktidara geldikten hemen sonra Amerika’nın provokasyonları başladı ve bir askeri darbeyle Halk Cephesi iktidarı yıkıldı. Bütün bunlar için gerekçe “komünizm” tehdidiydi.
Filipinlerde 1965’de Marcos diktatörlüğünün kuruluşunun, aynı yıllarda Endonezya’da 1 milyon komünistin katledilmesiyle sonuçlanan askeri darbenin arkasında hep “özgür dünya”nın lideri Amerika vardı. Böylece Batı dünyası ikinci demokrasi sınavında da sınıfta kalıyordu. İkide bir özgürlük nutukları atan Batı dünyası sosyalizme yönelen halkları faşizmle cezalandırdı.
Sovyetlerin yıkılmasıyla komünizm tehdidi kalmayınca “tarihin sonu”nun geldiğini iddia eden kapitalist anayurtlar, demokrasinin insanlığın ulaşabileceği son düzen biçimi olduğuna inandı. Ancak bu fiyakalı lafların yaldızları da çabuk döküldü. Chavez’in seçimleri kazanmasından sonra 2002’deki darbe girişimiyle Batı dünyası demokrasi konusunda üçüncü ve son sınavına giriyordu. Chavez kaç kez seçim kazanmasına rağmen Batı medyasında hep “diktatör” olarak anılmıştır. Yine Filistin’de Hamas seçimleri kazanmasına rağmen Batı dünyası bu sonucu tanımamıştır. Mısır’da “Arap İsyanları”nın ruhu Sisi darbesi ile yok edilmeye çalışılıyor.
Demokrasi konusu 2008 kriziyle birlikte bu kez Batı ülkelerinde gündem olmaya başladı. Amerika’da “Occupy Wall Street”, İspanya’da Öfkeliler’in “demokrasi şimdi” eylemleri, Syriza’nın demokrasiyi sokaklarda yaşatması ünlü batı demokrasilerini yeni bir sınavla karşı karşıya getirmektedir. Latin Amerika’da Chavez’e darbe girişimiyle başlayan sınav şimdi bizzat “demokrasinin beşiğinde” devam ediyor.
Bu sınav Yunanistan’la bitmeyecektir. Kapitalizmin içinde bulunduğu kriz demokrasi sınavını zamanla Batı dünyasının büyük bir bölümüne yayacaktır. Dünya ilginç bir döneme giriyor. Kapitalizm, komünizm tehlikesi kalmayınca “terör” diye bir düşman yarattı. Ancak bu düşman yeterince korkutucu değil! Paris’te yürüyenler de zaten “korkmuyoruz!” demediler mi?
Peki, Avrupa Troyka’sını saran Syriza korkusu neyin nesi? Sandıktan iki de bir böyle hayaletler çıkarsa, demokrasi yeniden tekellerin canını sıkmaya başlayabilir.
Kapitalizm, bir yanda müthiş servetleriyle modern derebeyiler yaratırken, öte yanda yoksullar okyanusunu büyüttükçe büyütüyor.
Bu okyanusta hava artık dönmeye, dalgalar yükselmeye başladı.
[button link=”www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]