Erdoğan’ın Afrika gezisine giderken yaptığı açıklamalar yine gündeme oturdu. AYM kararını tanımadığını açıklayan Erdoğan, böylece çok tartışılan başkanlık sisteminin nasıl bir şey olduğunu da göstermiş oldu. Sistem, Başkanın iki dudağının arasındadır. Artık bu konuda tartışmanın hiçbir anlamı kalmamıştır. “Türk tipi başkanlık sistemi” böyle bir şeydir.
Bir yanda Saray’ın talimatıyla Kürt coğrafyasında tüm yasaları bir kenara atarak yürütülen savaş, öte yanda devletin zirvesinde keyfiliğin her gün yeni bir seviyeye tırmanması cumhuriyetin geldiği son noktadır.
Bu kadar da değil… Ülkenin yüzde ellisi bu olanları ne suç olarak görüyor, ne bir tepki gösteriyor. Diğer yüzde ellisi ise her gün duyduklarına gördüklerine daha fazla hayret ederek yaşamaya devam ediyor.
Cumhuriyetin tek parti yılları ve daha sonra askeri darbelerle yaşanan yılların en tipik özelliği yasaların bir kenara itilmesi ve düzenin keyfilikle yönetilmesidir. Bu yılların “mağduru” olarak iktidara gelen siyasal İslam, çok kısa sürede kendinden önceki yılları aratmayacak şekilde zalimleşti. Bu kısır çember bu toplumun değiştirilemez alın yazısı mıdır?
Yaşananlar korku veya sadaka dağıtılmasıyla ne ölçüde açıklanabilir? Belki belli bir ölçüde! Fakat o zaman ortaya çok korkunç bir tablo çıkıyor. Nasıl bir toplumda yaşıyoruz? “Namus cinayetlerinin” en çok işlendiği bir toplumda yozlaşmaya, yolsuzluklara, hukuksuzluğa, keyfiliklere doğru dürüst bir tepki ortaya çıkmıyor. Ortadoğu, firavun zulmü ve geleneği ile şekillenmiştir. İtaat, boyun eğme toplumsal kılcal damarların içine işlemiştir.
Kutsallaştırmanın köklü bir geleneğe dayandığı bu topraklarda neredeyse tanrı ölçüsünde kutsallaştırılan iktidar-devlet olmuştur. Saray kılıcını kaldırdığında Şeyhülislam fetvasını kutsal payitaht-devlet için vermiştir.
Tarihimizden bugüne bu köklü gelenek bütün canlılığıyla yaşamıştır. Kılıç havaya kalktığında Şeyhülislam dahil tüm kullar rüzgar görmüş buğday başakları gibi eğilmiştir. Fırtına geçince yeniden ayağa kalkmanın yolları aranmıştır.
“Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı demek”, “Doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulur” bizim deyişlerimizdir. Fakat “Yiğidi öldür hakkını yeme” deyişi de bizim kültürümüzden gelir. Tarihimizde ararsak yiğitlik de alçaklık da bulabiliriz. Fakat bugüne ne gelmiştir? Günlük yaşamımızda etrafımızda nasıl ortam vardır?
Osmanlı’dan cumhuriyete doğru yol aldıkça geleneklerin önemli bir bölümü “yeni” düzenin içine taşınmıştır. Fakat bu arada çok önemli bir gelenek unutulmuştur. Bu da isyan geleneğidir. Özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde Celali isyanları hemen hemen aralıklarla bir yüzyıl sürmüştür. Büyük köylü kitleleri her seferinde irili ufaklı beylerin ve şeyhlerin ihanetine uğradıkça, liderler sarayla uzlaştıkça, isyan ruhu dağların zirvelerine, ormanların derinlerine çekilerek büyük güç ve moral kaybetmiştir.
Cumhuriyet sonrası isyan geleneği Kürt coğrafyasında canlılığını korumuştur. Ancak o da 1937 Dersim isyanı sonrası büyük bir ara vermiştir. İsyanın bu topraklarda yeniden canlandığı yıllar 1968’lerdir. Unutulan isyan ruhu bu tarihten sonra hemen hemen bir yirmi yıl sürmüştür. Bu ayağa kalkış 1980’lerle devletin bütün gücüyle ezilmeye çalışılmış, batıda bu kısmen başarılmış, ancak Kürt coğrafyasında isyanlar yeniden ruh ve güç kazanarak günümüze kadar büyüyerek gelmiştir.
Batıda isyan ruhu büyük darbeler yemiş, 1980’ler sonrası gittikçe sönümlenmiştir. Gezi bu sönümlenmeye de bir isyan olmuştur.
Devlet 21. yüzyılın ilk on yılı geçince yine kılıcını kaldırdı. Neden? Bir türlü geriletilemeyen son Kürt isyanının çeşitli yollardan Batıya da yayılma “tehlikesi” ortaya çıktığı için!
Kırk yıl öncesinde kalmış isyan günleri Türk halkı, yoksulları, çalışanları, yani bugünün gerçek mağdurlarınca hatırlanırsa bu devlet için felaket olurdu. Sur direnişi üçüncü ayına yaklaşırken, 68’lerden, Gezi’den gelen isyan ruhunu bugünlere taşımanın zamanı artık gelmiştir.
Devletin zirvesi halklarla alay ediyor. Tüm pervasızlığıyla, hukuk tanımazlığıyla kendisini mutlak egemen sanıyor. Artık isyanı batıya yaymanın, Kürt isyanıyla buluşmanın tam zamanıdır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]