Muzaffer KAYA
HDP 7 Haziran seçim zaferiyle siyasi dengeleri değiştirdi. Erdoğan’ın tek adam rejiminin önünü kesmekle kalmadı, AKP’yi de koalisyona mahkûm etti. Her ne kadar başarının asıl kaynağı AKP’den kopan Kürt oyları olsa da, HDP Türk seçmenden de hatırı sayılır bir oy aldı. Türk seçmenden alınan yaklaşık bir milyonluk oy, Türkiye ölçeğine göre çok küçük sayılabilir, ama çok önemli bir başlangıçtır.
HDP’nin bundan sonra Türkiyelileşme yolunda hız kesmeden devam etmesi gerekiyor. Bu konuda en büyük sorumluluk Türkiyeli sosyalistlerin ve demokratların omuzlarındadır. Önümüzdeki kaotik günleri, koalisyon tartışmalarının bizi atalete düşürmesine izin vermeden, yakaladığımız tarihsel fırsatı nasıl büyüteceğimize yoğunlaşmakla geçirmeliyiz.
Türkiye’nin batısında HDP’nin önündeki en öncelikli görev, geniş kesimlerde yarattığı sempatiyi ve seçmen desteğini bir örgütlülüğe dönüştürebilmektir. HDP’nin siyasi etkisiyle örgütlülüğü arasında büyük bir açı var. Bu konuda öncelikle hızlı bir örgütsel yeniden yapılanma çabasına girerek HDP’nin işleyiş tarzı ve HDK-HDP ilişkisi daha net bir şekilde tanımlanmalı. Parti içi demokrasi ve kurumsallaşma yönünde adımlar atmalıyız. İlk hedef olarak seçim sürecinde aktif destek veren kişi ve grupların HDK çalışmalarına katılabileceği bir çalışma tarzı geliştirmeyi önümüze oymalıyız.
Örgütsel yeniden yapılanma ve kurumsallaşmayı HDP’nin büyümesinin asgari şartı olarak düşünmek gerekiyor. Bu çabayla eş zamanlı olarak belirleyeceğimiz öncelikli toplumsal alanlara dönük kısa ve orta vadeli örgütlenme stratejileri oluşturmalıyız. Öncelikle Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesinin motor gücü olabilecek bir potansiyele sahip olan metal işçilerinin geliştirdiği direnişlerle uygun bir ilişkilenme şekli geliştirmek zorundayız. Metal sektöründe Patron-Türk Metal ittifakının on yıllardır işçiler üzerinde kurduğu sıkı denetim 12 Eylül rejiminin eseridir. 12 Eylül’ün getirdiği seçim barajını yıktığımız şu günlerde, 12 Eylül sendikacılığının da koltukları sarsılmaya başlamıştır.
HDP-HDK hem bu güncel mücadeleye dair taktikler geliştirmeli, hem de orta vadeli bir sendikal örgütlenme perspektifi oluşturmalıdır. Türkiyeli yoksulların hala ezici çoğunluğunun desteğini alan AKP’nin “Aşil topuğu,” çalışma hayatındaki gerilimlerdir. Sendikalaşma oranının yüzde 4’e indiğini düşünecek olursak, HDP gibi büyük bir gücün sistemli ve bileşenlerin uyumlu çalışması ile sürdüreceği bir sendikal çalışma, çok büyük bir boşluğu dolduracak ve HDP’nin Türkiyelileşmesine muazzam bir katkı sunacaktır.
İkinci olarak HDP’ye öğrenci gençlik içinde yoğun bir ilgi ve sempati vardır ama ne yazık ki bunun herhangi bir örgütsel karşılığı yoktur. HDP bileşenlerinin kendi dar gençlik çalışmaları dışında HDP kimliği ile yapılan bir gençlik örgütlenmesi mevcut değildir. Eğer bağımsızların ve bileşenlerin uyumlu bir çalışması ile kapsayıcı bir gençlik çalışması kotarılabilirse bu, HDP’yi kısa sürede Gezi gençliğinin dinamizmi ile buluşturabilir. Bunun başarılabilmesi için HDK bileşenlerinin dar grup çıkarlarının ötesinde bir yaklaşımla ortak çalışmayı öğrenebilmesi gerekiyor.
Son olarak HDK’nın başta İstanbul olmak üzere metropollerin yoksul mahallelerinde zamanla kurumsallaşacak dayanışma pratikleri örgütlemesi gerekiyor. Bunlar ücretsiz kurslardan hukuksal yardıma, sağlık taramalarından tüketim kooperatiflerine çok çeşitli faaliyetler olabilir. Kentlerin varoşlarında gündelik hayata nüfuz eden ve özellikle kadınlar ve gençlerin içinde aktif olduğu faaliyetler yerellerde derinleşmemizi sağlayacaktır.
Başta da belirttiğim gibi tüm bunların başarılabilmesi için, HDP-HDK’nın kurumsallaşması ve merkezi örgütlenme stratejileri geliştirebilecek bir düzeye gelebilmesi şart. Bunu başardığımızda HDP-HDK, bileşenlerinin aritmetik toplamının çok üzerindeki potansiyel örgütsel gücünü gerçekliğe dönüştürebilecektir.