Mehmet YILMAZER
Seçimler bittikten hemen sonra koalisyon senaryoları başladı, bir müddet daha devam edeceğe benziyor. Sandıktan tek başına iktidar çıkmadı. Çeşitli olasılıklar üzerine bol bol konuşuluyor. İki olasılık ağırlık kazanıyor: AKP ve MHP koalisyonu en fazla konuşulan olasılık, fakat sermaye “uzlaşma” yani AKP-CHP koalisyonu istiyor.
AKP-CHP koalisyonu bugüne kadar “kutuplaşan” politik ortamda bir değişim işareti olarak yorumlanabilir. Ülkelerin siyasal yaşamlarında bu tür koalisyonlara sık rastlanmıyor. Hatta iki büyük parti koalisyonu genellikle olağanüstü dönemlerde ortaya çıkan bir seçenek olmuştur. Türkiye olağan günlerden geçmiyor. Yeni bir döneme girildiği açıktır. Tarihimizde örneği olmasa da “büyük koalisyon” yeni bir dönemin en önemli işaretlerinden birisi olarak görülebilir.
Olasılıklar üzerine daha fazla konuşmanın bir yararı olmayacağı için, seçimin ortaya koyduğu bazı sonuçlara değinmek gerekiyor.
Bütün endişeli beklentilere rağmen seçimler “normal” koşullarda gerçekleşti. Provokasyon denemeleri geri tepti. Özellikle Diyarbakır provokasyonuna kitlenin gösterdiği bilinçli tepki derin devletin bütün beklentilerini boşa çıkardı.
Çok partili cumhuriyet yıllarında ilk kez krizli günlerin normal yollardan aşılması olasılığı ortaya çıkmıştır; yani yeni siyasal güçler dengesi “müdahale” olmadan şekillenecektir. Bunun ne gibi sonuçlar yaratacağını yaşayarak göreceğiz. Herhalde en önemli fark yeni güçler dengesinin kuruluşula bütün siyasal aktörlerin ve elbette kitlelerin eskiye oranla daha dinamik katılımı olacaktır. Önceki dönemin en temel refleksi böyle günlerde halkın iradesini askeri vesayet sistemine pasif olarak teslim etmesi biçiminde yaşanıyordu. 7 Haziran sonrası siyasal ortamdaki dinamizm devam edecektir.
Bir diğer sonuç, seçim sonuçlarıyla siyasal İslamın diktatörlük denemesine dur denilmiştir. Bu çok önemli bir sonuçtur. Fakat sadece bir başlangıçtır. Çok daha zorlu günler önümüzde duruyor.
Diğer sonuç şovenizm duvarında önemli gediklerin açılmasıdır. Böylece HDP’nin “Türkiyelileşme” adımı ileriye doğru güçlü bir hamle yapmıştır. “Yeni Türkiye”ye doğru yürünecekse yol ve yön belli olmuştur. Elbette bu yolu ve yönü toprak kaymalarının altında yok etmeye niyetli siyasal güçler hala vardır ve oldukça güçlüdürler. Ancak bugüne kadar pek çok git gellerle ve puslu havalarda bulanıklaşan yol ilk kez bu kadar aydınlık olarak kendini ortaya koymuştur.
“Bu dönemin en önemli özelliği nedir?” diye sorulsa, bugüne kadar topluma giydirilmeye çalışılan iki deli gömleğinin yırtılmasıdır, diye cevaplanabilir. Deli gömleklerinden ilki tek ulus yaratma günlerinden yakın döneme kadar gelen Kemalizm çimentosuyla toplumu taşlaştırma yıllarıdır. Bunun için neler yapılmadı? Üç askeri darbe, güçlü bir derin devlet eliyle sürekli provokasyonlar yaparak bilinçleri uyuşturma ve insanların kılcal damarlarına kadar korku enjekte etme, nerdeyse bu topraklarda yaşayan halkların alın yazısı olmuştu.
Bu deli gömleği bir dönem yükselen ve güçlenen Devrimci Hareket ile zorlandı, ancak esas olarak Kürt Özgürlük Hareketinin güçlü mücadelesiyle anlamsızlaştırıldı. Bu olgunlaşan duruma 2002 seçimleriyle siyasal İslam bir darbe vurdu. Olgunlaşan meyvayı elinde buldu, ancak bunu tümüyle kendisinin yarattığı kanısına kapıldı. Bunun içinde bir noktadan sonra sürekli hata yapmaya başladı ve ufkunun sınırları ortaya çıktı.
Fakat bir deli gömleği anlamsızlaşırken AKP özellikle son beş yıldır bir diğerini topluma giydirmeye çalıştı. Bu çaba “başkanlık sistemi” projesiyle zirveye çıktı. Ancak 7 Haziran seçimleriyle siyasal İslamın deli gömleği güçlü bir şekilde yırtıldı. Projenin mimarı ve yürütücüsü şimdi sarayında deli gömleğini yırtılan yerlerinden nasıl dikebileceğini tasarlıyor olmalıdır.
Siyasal İslamın iktidar yılları Kemalizme göre kısa olmasına rağmen kendini deşifre edişi ve itibarsızlaştırması çok hızlı yaşanmıştır. Devlet, keyfilik ve paralel örgütlenmelerle büyük ölçüde inmelenmiştir. Ordu vesayeti geriletilse de, Kemalizm günlerini aratmayacak şekilde adalet sistemi, güvenlik kurumları felç olmuştur. Ordu sessizliğini korusa da iç gerilimlerle yüklüdür.
Doksan yıllık cumhuriyet döneminde siyasal İslam ilk kez bu kadar büyük bir güç olarak iktidar fırsatını yakaladı. Bu fırsatı yakalamanın hırsı ve telaşıyla bu sürede iki şey yaptı: tüm devlet kurumlarını keyfi bir şekilde kendi “yandaşları” ile doldururken keyfiliğin zirvesine çıktı. Öte yandan bunun yetmeyeceğini bildiği için bu kısa süreye çılgınca bir sermaye birikimi sığdırmak zorundaydı. Bu da yağma ve vurgunlar demekti.
Siyasal İslamın bu hızlı adımları hem devlet kurumlarını hem de kendi itibarını derin bir şekilde yıprattı. 7 Haziran seçimleri artık ne Kemalizm ne de siyasal İslamın yolundan kazanılacak bir gelecek kalmadığını göstermiştir.
19. yüzyılın ortalarında Tanzimat Fermanı günlerinden beri bu topraklara demokrasi ithalı yapılmaya çalışıldı. Cumhuriyet ile batılılaşma başladı. Ancak kıyafet, harf devrimi gibi sığ adımlardan öteye gidemedi. 1950’lerde atılan “hürriyet” çığlıklarına rağmen demokrasi ufukta görünmedi. Yarım yüzyıl sonra İkibinli yıllarda AKP askeri vesayete karşı “ileri demokrasi” lafını etse de, yol gelip “başkanlık sistemiyle” otoriterleşme dayandı. Bu topraklardaki egemenlerin kültüründe burjuva demokrasisi yoktur. Son otuz yılda yaşananlardan filizlenip büyüme şansının olmadığı yeterince anlaşılmıştır. Ne Kemalizmden ne de siyasal İslamdan demokrasi beklemek siyasal olarak büyük bir hata olur.
7 Haziranda ortaya çıkan güçler dengesinden sonra bu düzenin “kaldığı yerden” bir şey olmamış gibi devam etmesi çok zordur. Artık toplumu tek tipleştirecek yeni deli gömleklerine gerek yoktur. Ayrıca böyle yeni girişimlerin şansı da yoktur.
Bu güne kadar verilen mücadelelerin bir kazancı olarak 7 haziran sonrasında demokratikleşme sürecinin başlaması artık kaçınılmazdır. Bu konuda HDP dışındaki partilerden tutarlı adımlar beklemek zordur. Ancak şöyle bir gerçeklik de vardır. Özellikle son otuz yıldır yaşananlardan sonra, bir “özgürlük” havası tadılıp, onun ulaşılabilir olduğuna inanç yükseldikten sonra, bu yolun kapatılması mümkün değildir.
HDP kazandığı mevzilerle demokratikleşme sürecinin motor gücü olmak göreviyle karşı karşıyadır. Yeni dönemde HDP’nin misyonu demokrasi yolunun açılmasında motor güç olmaktır.