Avrupa Birliği zor günler yaşıyor. Biri bitmeden bir diğer sorun karşısına çıkıyor. Sistem zaten çıkmazda olduğu için böyle olmasında anlaşılmayacak pek bir şey yoktur. Daha dün Yunan borç krizi ve Syriza ile başları dertte idi. Şimdilik onu geri bir tarihe attılar. Daha büyüyerek bu kez içine tüm borçlu Akdeniz ülkelerini alarak karşılarına dikileceğini biliyorlar.
Topluluk genelde daha 2008 krizinden çıkabilmiş değildir. Almanya ve birkaç Kuzey Avrupa ülkesi hariç hiçbirinde ekonomik veriler olumlu gözükmüyor. Buna karşın uzmanlar 2016 yılı için yeni bir küresel ekonomik kriz öngörüyorlar. Avrupa’nın buna hazırlıklı olduğu söylenemez. Avrupa halkları hoşnutsuzdur. Artık nurlu ufuklar değil, işsizlik, emekli aylıklarının düşmesi, eğitim, sağlık yükünün daha çok sırtlarına binmesi ile boğuşuyorlar. Bu ortamda halklar yeni bir seçenek arıyorlar ve sol itibar kazanırken finans kapital güçleri halklar arasında zemin kaybediyor.
Topluluk içinde Doğu Avrupa ülkeleri aradıklarını bulamadılar. Şu an olmasa bile yakın gelecekte onların da borç krizi ile karşı karşıya kalma tehlikesi ufukta geziniyor. O nedenle topluluk merkezine başkaldırılar artıyor bazı kararlara başkaldırıyorlar. Merkezin bu sorunlarla uğraşması gerekiyor.
Topluluğun ezelden beri gelen bir göç sorunu vardır. Yıllardır Afrika ülkelerinden gelen yoksul insanlara karşı Akdeniz’de ordusu ile savaşırdı. Bu yetmezmiş gibi şimdi de Türkiye üzerinden Orta Doğu ve özellikle Suriye’den gelen göçmen akınına uğradı. Yüz binlere şimdi milyonlar eklendi.
Topluluk soruna ortak bir çözüm üretemiyor; bu sorun da borçlar gibi onu bölüyor. Kapılarına milyonlar dayanmış ve onlar aralarında ancak 120 bin kişilik bir kota çıkarabildiler. Buna da zaten Doğu Avrupa katılmıyor. Son toplantıdan ancak Türkiye ile uzlaşma aramak, çözüm sonucu çıktı. Ama onun da ne olacağı belli değildir. Göçmenlerin hedef ülkesi Almanya lideri Merkel sorunu kendi girişimi ile çözme yolunda İstanbul’a geldi.
Buna çözmek demek yanlış bir kelimedir. Aslında sorunu Türkiye içinde boğma çabasıdır. Olaya bu açıdan bakınca da aslında modern bir sömürüdür. Sömürüdür çünkü vermeye razı olduğu savunulan 3 milyar Euro bu sorunun maliyetinin karşılığı değildir. Bu kadar göçmeni kendi topraklarında barındırmaya kalksa bu rakam devede kulak kalır. İç finansal sorunlarına bir de göç sorunu eklenmiştir.
Göç sorunu aynı borç sorunu gibi topluluğu bölüyor. Eskiden göç yükü Yunanistan, İtalya ve İspanya sırtında idi. Şimdi bunlara Balkan ülkeleri eklendi. Merkez ülkeler görünürde yoklar ama el altından baskı yapıyorlar. Macaristan sınırını kapattı. Göçmenler Hırvatistan, Slovenya üzerinden yukarı çıkmaya, kuşatmayı kırmaya çalışıyorlar. Avusturya da yakında sınırını kapatacak. Almanya zaten Schengen anlaşmasını askıya aldı. Yani sonuçta sorunun ağırlığı Akdeniz ve bu Balkan ülkeleri üstünde kalıyor. Bu ülkelerde merkezlere öfke birikmesi dışında ekonomik olarak sorunun altından kalkmaları zordur.
Göç sorunu topluluk ülkelerini olduğu kadar ülke içindeki halkları bölüyor. Nasıl bazıları Yunanistan’a borç rahatlığı sağlanmasına karşı idilerse aynı şekilde göçmen alınmasına da karşı duranlar var ve sayıları artıyor. Var olan, işsizlik, yardımların kesilmesi vs. sorunlarının katmerleşeceğine inanıyorlar. O nedenle de faşist partiler güçleniyorlar. Yabancı düşmanlığı besleniyor. Sorunu finans-kapitalin Orta Doğu politikasında gören ve göçmenlere yardım elini uzatmak isteyen halklar ile aralarında çatışmalar artıyor. Almanya’da geçtiğimiz hafta sonu yabancı düşmanı örgüt PEGİDA’nın birinci yılı kutlamalarında kendilerini protesto eden ilerici güçlerle karşı karşıya gelmesinler diye polis kan teri döktü. Bu Almanya dışında birçok ülkede gelişiyor. İsviçre’de geçtiğimiz hafta sonu parlamento seçimlerini göç korkusunu işleyen gerici parti kazandı.
Faşizmin arkasında finans-kapital güçlerinin olduğu kesindir ama Avrupa’da yabancı düşmanlığının bir sınırı vardır. Çünkü Avrupa yıllardır göç almıştır ve çok renkten, ulustan insan yerli halk ile iç içe girmiş, kaynaşmıştır. El-Kaide ile Müslüman karşıtlığı merkez ülkelerde kışkırtıldı. Ama sonra bunun tehlikelerini gördüler ve fazla abartmamaya özen gösteriyorlar. Eğer Müslüman ayrımı yaptıkları gibi bir de yabancı ayırımı yapmaya kalkarlarsa bu Avrupa’yı yangın alanına çevirebilir. O nedenle göç sorunu titiz bir konudur. Cezayir kurtuluş savaşı sırasında, Cezayir göçmenlerinin Paris’i yangın alanına çevirdiğini unutmayalım. O nedenle faşist partilerin de durmak zorunda olduğu bir sınır vardır.
Avrupa, göç sorununun Orta Doğu’da, en azından Suriye’de, bir barış ile halledilmesi diplomasisine başlamış gözüküyor. Merkel’in İstanbul ziyaretinde para ve vize ayrıcalıkları gibi sorunlar dışında, Suriye’de politik bir çözümün konuşulduğunu düşünmek yanlış olmaz. Almanya dış işleri bakanının da şimdilerde Orta Doğu’yu dolaşması barışçıl bir çözüm arayışlarından olsa gerektir. Ayrıca Avrupa’nın bir şekilde ABD’ye baskı yaptığı da kesindir. Bu yazıyı kaleme aldığımız sıralarda Pentagon ile Rus savunma bakanlığının en sonunda Suriye hava sahası konusunda anlaştıkları haberi geldi. Gene Obama, Putin’e yazdığı mektupta sorunu çözüm amaçlı Esad’ın bir süre daha iktidarda kalmasını kabul edebileceklerini yazmış. Bugün de Esad Moskova’da Putin karşısındaydı.
Öte yandan Putin’in Eylül sonunda Suriye’de IŞİD’e karşı başlattığı hava saldırısına Batı beklenen karşı çıkışı göstermedi daha doğrusu gösteremedi. ABD gag guk etti ama büyük patırtı koparamadı çünkü İngiltere dışında Avrupa sessiz kaldı. Göç krizi Avrupa’nın boyutlarını aşıyordu ve Putin girişimi bir çözüm ışığı olarak görüldü. ABD yalnız kalınca da sanki barış yolunun biraz aydınlandığı ortaya çıkıyor. Nasıl, ne koşullarda, ne kadar kalıcı olacağı kestirilemez bir barışçıl çözüm arayışları hızlanmış görünüyor.
Olası bir barış yeni yola çıkacak milyonları durdurmaya yöneliktir ama var olan nasıl çözülecektir? Avrupa’nın Balkan ülkelerinden sınırlarına dayanmış on binler, yüz binler var. Zorlu kış günleri gelmeden başlayan yağmurlar bile bunları perişan etti. Bu sorunu da borç krizinde, Doğu Avrupa başkaldırılarına karşı yaptıkları gibi çözer gibi yapacaklardır. Birbirleri ile kavga ede ede göçmen alıyormuş gibi yapıp, sonra onları geri yollama çabası içinde ve ellerinden geldiğince de sorunu bizim gibi bir ülkeye ne pahasına olursa olsun “satarak” çözmeye çalışacaklar. Ama hepsini biriktiriyorlar. Göçmenlerin ülkemizde bir düzen, bir sistem içine alınamaz ise istikrarsızlığa yol açması büyük olasılıktır. Bu karışıklığın da şimdi verilmesi düşünülen “rüşvetlerin” yakında geri alınmasına mazeret olmayacağının garantisi nedir?
[button link=”http://www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]