“Bir devrimcinin bir ayağı sürekli ölümde olmak zorundadır”
TKP-Kıvılcım üyesi Mehmet Akdağ, ölümünün 19. yılında, Hasdal Mezarlığı’nda anıldı. Anma etkinliğine mücadele arkadaşları, dostları ve SODAP temsilcileri katıldı.
Devrim ve sosyalizm yoluna hayatını adayan Mehmet Akdağ, 15 Şubat Pazar günü, Hasdal Mezarlığı’nda SODAP tarafından düzenlenen anma etkinliğiyle anıldı. Saat 11.00’de başlayan anma etkinliğine Akdağ’ın mücadele arkadaşları, dostları ve SODAP temsilcileri de katıldı. Saygı duruşu ile başlayan anma programı, mücadele arkadaşlarının Akdağ’la ilgili konuşmalarıyla sürdü. Konuşmalarda mücadeleyle dolu yaşamı, devrimci kişiliği ve mücadelesinden kesitler sunuldu. Anmada, Akdağ için yazılan Hatırlamak Seni marşı söylendi. “Devrime Adanan Hayat Ölümsüzleşir” yazılı pankart açılan anma etkinliğinde “Mehmet Akdağ Yaşıyor, Partide Savaşıyor”, “Kavga, Direniş, Zafer; Yaşasın Sosyalizm”, “Devrim Şehitleri Ölümsüzdür” sloganları atıldı. Anma programı, Akdağ’ın mücadele arkadaşlarının yaptığı konuşmalardan sonra, marşlar ve sloganlar eşliğinde sona erdi.
Aşağıda, Mehmet Akdağ yoldaşın mücadele hayatından kesitleri ve onu hastanede ziyarete eden yoldaşlarıyla yapılan röportajı içeren bir metin sunuyoruz.
Arif Hoca’nın Yaşamında Somutlanan İrade ve Zafer
“Hangi limana gideceğini bilmeyen yelkenliye hiçbir rüzgârın faydası yoktur”
Mehmet Akdağ yoldaşın ölümün ardından gözaltına alınan bir arkadaşa şubede sorulan ilk soru: “Mehmet Akdağ’ın cenazesinde ne işin vardı” olmuştu. Ve hemen ardından arkadaşın devrimci kimliğine ilişkin saptamalar gelmişti. Bunun anlamı açıktır; Arif Hoca Parti’yle özdeşleşmişti, bütünüyle Parti adamıydı. Şubede kaldığı hücrenin duvarına reçelle Parti imzası atacak kadar kimliğine bağlı, işkencede bunu reddedecek kadar irade sahibiydi. Yılar önce yazdığı işkence yazısında şöyle diyordu. “Direnmenin zemini nelerdir, ona göz atalım: İlk koşul devrimcinin, devrimi, partiyi (örgütü), toplumu, insanı ve son olarak kendi kişiliğini algılayışının, tanımlayışının ve sahiplenmesinin ayakları yere basan bir tarz içinde olmasıdır. Kabaca bir devrimci portresi çizerken ustaların dediği gibi “Yalnız gecelerini değil tüm hayatını devrime adayan” kişi. Böyle olunca devrimcinin karşısına ölüm gibi bir olguda çıkmaktadır. Bu olayı şematize edersek her devrimci yaşamı sevdiği gibi ölümü de tanıyıp sevmek zorundadır. Her devrimcinin bir ayağı ölümde olmak zorundadır. Başka türlü devrimci yaşama, mücadeleye, onura çok sıkı bağlanamaz. Kişinin onurlu bir ölümle onursuz bir yaşam arasında tercih yapması gerektiğinde, devrimci bir an tereddüt etmeden ölümdeki ayağını onuruyla basmalıdır. Tarih göstermiştir ki mücadele devrimcileri onurlu yükselişleriyle, ölümleriyle zafere ulaşmıştır. Bireyler tarihe karışmıştır bir o onur dışında.”
Bugünün insanı iki ayağını da anlamsız yaşamına basmaya uğraşmaktadır.
Mehmet Akdağ yoldaş ilaç parasını bulamazken cebindeki parayı parti bildirisine dönüştüren, hastalığının son anlarında çevresindekilere “ne o, ölen biri mi var” diyebilecek kadar yaşamı güzelleyen, hayatı bütün yönleriyle kavrayan ve bilimsellikten bir an bile geri düşmeyen bir bilinç. Sahip olduğu iradeyi her an çoğaltmaktan ve yaygınlaştırmaktan yana kavga veren “komünist birey!”. Alçakgönüllü bir bilgelikle komünist kimliğin sentezi! Ve pratikte son derece esnek davranırken, ilkelerde de o denli katı olabilmek!
Tarih, daima iradenin kazandığına tanık olmuştur. Hiçbir devrimci boşuna ölmedi ve devrim, hiçbir zaman çocuklarını yemedi. Önemli olan insanın sahip olduğu gücün farkına varmasıdır. Anka kuşu hala hayatta ve sonsuza dek yaşamaya devam edecek. Sorun onu görmeyi beceremeyen iradesiz gözlerde!
Arif Hoca’nın yaşamı ve kişiliği, zaferin yönünü işaret ediyor. “Vücut zayıflığını kabul edebiliriz, insan kaldırabileceği kadarını yüklenir ama irade zayıflığını asla affetmeyeceğiz.”
Kıvılcımlı’nın en büyük yapıtı elli yıllık devrimci hayatıdır. Mehmet Akdağ yoldaş da her saniyesi devrime adanmış ve bu mücadele içerisinde işlenmiş anıtsal bir hayat bıraktı bizlere. Onun yaşamı bilincin ve iradenin zaferiydi. Düşünce ve davranış bütünlüğünü kişiliğinde oluşturmuş, düşüncelerinin gereği olan eylemleri uygulamakta asla taviz vermemiştir. Bilincinin gereği olarak seçtiği örgütlü devrimciliği tüm bedellerini göze alarak son nefesine kadar sürdürmüştür.
Bir yaşam biçimi olarak seçtiği devrimciliği hayatının tüm alanlarına yansıtmıştı. Kapitalizmin ideolojisine, kültürüne, yozluğuna karşı devrimci kültürün değerlerinin içselleştirmiş, kendi kişiliğinde sıradanlaştırmıştı. Yaşamın ince, çoğunun gözünden kaçan yanlarına karşı dikkatliydi, çünkü burjuva kültürün en çok da buralardan yaşamlarımıza sızdığını düşünürdü. Mehmet Yoldaş, sonsuz bir sevecenlik ve moral gücüyle, en kötü anlarda bile farklı bir bakış açısı ortaya koyarak insanlara güç verir, direnç aşılardı. Ondaki moral üstünlük devrime ve sosyalizme duyduğu son derece güçlü bağlılık ve inançtan kaynaklanıyordu. Çevresindekileri kendine güvenmeye, yaratıcı ve üretken olmaya teşvik ederdi.
Mehmet Yoldaşı hastanede ziyarete eden yoldaşları ölümünden sonra yaptıkları röportajdan:
-“Hiçbir zaman hasta ziyaretine gidiyor izlenimine kapılmadım. Her gittiğimde yoldaş ya etraftaki hastalarla ilgileniyor ya hemşirelerinin çocuklarına ders veriyor ya da siyasi konuşmalar yaparak düzeni teşhir ediyor oluyordu.”
-“Kâğıthane belediye işçilerinin direnişine saldıran ilçe emniyet müdürüne yumruk atmıştı. Gözaltında belediye işçileri Mehmet yoldaşın da belediyede çalıştığını söyledi ve yoldaş açılan davada işçi olarak yargılandı.”
-“Mehmet yoldaş hapishanede daha çok revirde hasta yatağında kalmış, burada da boş durmamıştı. ‘Araba fareleri’ dediği oto hırsızlarıyla dostluk geliştirmiş, onları mücadeleye kazandırmak için çabalamıştı. Mehmet yoldaşın her insanla derin ilişki kurma yeteneği vardı. O bazen bir Roman mahallesindeki barakada, bazen belediye işçilerinin grev yerinde, bazen bir üniversite hocasının odasında bilimsel tartışmaya tutuşmuş olarak görebilirdiniz.
-“Mehmet Akdağ kısa yaşamında olduğu kadar ölümünde de partinin örgütlenmesinde etkisi tarihsel öneme sahiptir. Akdağ’ın cenazesi partinin içinden geçtiği krizden çıkmasında ve canlanmasında önemli yer edinmiştir.”