Trump’ın Suudi Arabistan’ı ziyaretinden sonra gelişmeler çok hızlandı. Katar’ın kuşatılması, Tahran’da iki saldırı ve bunları hemen IŞİD’in üstlenmesi kurgunun iskeletini ortaya koyuyor. Ankara’da ise telaş var! Katar’daki üsse asker yollamak için apar topar teskere çıkarıldı. Esas endişe, Katar’dan “bir tık sonrası Türkiye mi?” sorusunun cevabı aranıyor.
Çok kutuplu dünya artık bütün zenginliğiyle olaylara rengini veriyor. Önceleri çok kutuplu dünya kavramı sadece bir söylem seviyesinde kalıyordu. Arap isyanlarından sonra pratikte kendini duyurmaya başladı. Suriye Savaşı’nın son iki yılında ise gidişe rengini vermeye başladı. Ancak en önemli gelişim, Trump’ın “Önce Amerika”, “Amerika’yı yeniden büyük yapalım!” parolalarıyla başkan seçilmesiyle yaşandı. Brüksel’de NATO toplantısına katılması ve Suudi ziyaretinden sonra dünyadaki çatallanmalar hızla artmaya başladı. Elbette bu tek başına Trump’ın marifeti değil; o bütün kabalığıyla bugüne kadar oluşan birikimi su yüzüne çıkartıyor.
ABD Başkanı dünyada züccaciyeci dükkanında bir fil gibi dolaşırken, arkasında derin izler bırakıyor. Avrupa artık Kıta Avrupası ve İngiltere olarak çatladı. Doğusunda ise sürekli güç toplayan bir Rusya var. Pasifik her gün daha fazla Çin’in ağırlığını hissediyor. Yoksulluğun en derin olduğu Güney Asya bölgesinden ise Hindistan güçleniyor.
Bu dünyada Türkiye’nin yeri artık eski günlerdeki kadar net değil. Ankara’nın da vatandaşın da kafası her geçen gün daha fazla karışıyor. Almanya İncirlik’ten çekilme kararı aldı. Bugüne kadar “çağdaş medeniyete ulaşmak” için yüzünü döndüğü Avrupa ile Ankara’nın arası iyice açıldı. Önümüzdeki günlerde “iyileşme” değil, bu uzaklaşmanın çok somut sonuçları yaşanmaya başlayacaktır. Erdoğan, Brüksel gezisi sonrası “12 aylık bir takvim”den söz etmişti; ancak AB bu takvimi hemen yalanladı.
ABD ile ilişkiler hepi topu “23 dakikaya” sığdığına göre çok daha sorunludur. Rusya Ankara’ya hep mesafeli duruyor. Gerektiğinde sıcak adımlar atıyor, ancak hiç bir zaman Ankara’ya güvenmiyor.
Bu anaforun ortasında Türkiye fırtınada savrulan yaprak gibidir. Gelişmeler karşısında bir stratejiye sahip değildir. Tüm enerjisini “Türk tipi başkanlık” garabetine odaklamıştır. Dünya güç dengelerinin karmaşık gelişimi ve dünya ekonomisinin yeni yollar arayışı karşısında hiç bir öngörü ve plana sahip değildir.
Bölgede ise gelişmeler tam bir fırtına hızına ulaştı. Katar kuşatması üzerine yeterince yorum yapıldı. Tahran’daki saldırıların hızı ve hemen IŞİD’in üstlenme telaşı soru işaretleri yaratıyor. Ancak hepsi bir zincirin halkalarıdır. Trump’ın defalarca vurguladığı gibi bölgede hedef İran’dır. 1979 Molla Devrimi’ni ezmek için Irak’la sekiz yılı aşkın savaş yaşandı. Bu savaşın arkasında Batı dünyası vardı. Fakat sonuçta bu savaşa paytaklık yapan Irak ve Saddam kurban oldu, İran ayakta kalmayı başardı.
Irak’ın işgalinden beri geçen sürede Amerika’nın bütün çabalarına rağmen “Şii ekseni” gücünden fazla bir şey kaybetmedi. Hatta Suriye İç Savaşı’nın gidişine ve Yemen’deki son duruma bakılırsa, buna Irak’ı da dahil edebiliriz; özellikle İran bölgede konumunu güçlendirmiştir. Obama döneminde yapılan anlaşma bu yöndeki gelişmelere belli bir hız kazandırmaya adaydı. Trump Amerika’sı bu gidişi durdurmaya kararlı görünüyor. Nasıl?
Bunu yaşayarak göreceğiz. Katar kuşatmasıyla İran’ın hırpalanması süreci başlatılmış oldu. Bu konuda cephenin önünde Suudi Arabistan görünüyor. Ancak bu ülkenin böyle operasyonlarda hiç bir yeteneğinin olmadığı biliniyor. Silah yığınağı yapmakla, onları kullanmak farklı şeylerdir. ABD açısından sorun yoktur. İran hırpalanırken bu arada Suudilerin de yorgun düşmesi Washington’u hiç “üzmez”. Bölge dengelerinde Obama’nın yapamadığını Trump yapabilecek midir? Bu ancak büyük yıkımlarla mümkündür. Libya’dan Suriye’ye bölge zaten büyük ölçüde yıkıldı. Şimdi buna İran ve belli ölçüde Suudilerin katılmasıyla sadece cehennemin ateşi büyüyecektir. Ancak ABD’nin hedefine ulaşması hemen hemen imkansızdır.
Bölgede ateş iyice yükseleceğe benziyor. Ankara bu durumda ne yapacaktır? Bölge politikalarında bir kez daha çuvalladı. Katar’ın dolarları akmazsa Erdoğan kime ne satacaktır? Öte yandan Ankara’nın “Bir tık sonrası biz miyiz?” telaşı boş değildir. Katar kuşatması aynı zamanda Ankara’ya da uyarıdır.
Trump yönetimi Ankara’yı Rakka operasyonundan uzak tutmayı tercih etti. Fakat Rakka operasyonuyla bölgede güç dengeleri yeniden şekillenecektir. ABD için, bu süreçte İran’ın hırpalanması önem taşıyor. Bu stratejik adımda Suudilerin yanında Ankara’yı da olayların içine çekmek Amerika için istenen bir şeydir. 23 dakikalık görüşmeden dolaylı olarak zaten bu sonuç ortaya çıkmıştı.
Ankara’nın El Bab’da yolu kesilmişti. Şimdi bölgede bir kez daha yolu kesiliyor. Katar’ı “feda etmekle” karşı karşıyadır. Ankara “Avrupalı dostlarına” esip gürlerken uzun yılların oyalamaları, iki yüzlülüklerini hatırlıyordu. Bir heves bölgede stratejik bir derinlik yaratmak için Davos çıkışından beri adımlar atan Ankara, bir de baktı ki, çok kısa sürede bu kez “Arap dostlarının” ihanetiyle karşı karşıyadır.
Ankara dünya ve bölge güçler dengesindeki hızlı değişimler karşısında tam bir çaresizlik içindedir. Yapabildiği tek şey her gün büyük gürültülerle FETÖ operasyonları yürütmek! 15 Temmuz sözde darbesi Erdoğan’a sürekli OHAL’in yollarını açtı. Ancak giderek dünya ve bölgede bütün yollar kapanıyor. Bu gidiş OHAL ile çözülemeyeceğine göre, Saray’ın tekleştirmeye çalıştığı otoritesinin çözülme olasılığı artıyor.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]