AKP Darbeci mi, Darbe Karşıtı mı?
Kuzey Karahan
28 Şubat 2008
Yeni bir furya daha. Bu kez de “Balyoz” darbe planı hazırladığı iddia edilen subay ve subay emeklileri, apar topar alındıkları evlerinden savcı karşısına çıkartılıp sorgulanıyorlar. Kimisi tutuklanıyor, kimisi de pazarlıklar ve “dengeler” gereğince serbest bırakılıyor.
Bu yazının konusu, bir ya da birçok cunta var mı, ya da var olduğu iddia edilen planlar gerçek mi değil mi, soruşturmalar kovuşturmalar hukuka uygun mu değil mi olmayacak. Konu, bütün darbe planlarını “lime lime” çözerek, anlı şanlı generalleri “süt dökmüş kediye” döndüren AKP’nin, darbe karşıtı mı ya da darbeci mi olduğudur.
Bir faşist darbeci cunta ne yapar? “Bknz. şekil-1: 12 Eylül” Parlamentoyu ve siyasi partileri kapatır. Anayasayı ve yasaları yürürlükten kaldırarak ülkeyi kararnamelerle yönetir. Bir “Danışma Meclisi”yle kendi “yasama”sını; doğrudan atadığı hükümetiyle kendi “yürütme”sini; sıkıyönetim ve özel mahkemeleriyle, kend “yargı”sını oluşturur. Daha sonra “bir daha eskisi gibi olmaması için” Anayasasını, seçimler, partiler, sendikalar, dernekler vs yasalarını yeniden düzenler; yeni yasalarıyla halkın ve yoksul kesimlerin üzerinde bir baskı rejimi kurar filan. Şimdi bu suç mu? Eğer suçsa AKP hükümeti, 12 Eylül’ün SUÇ İŞLEMİŞ darbeci generallerini niye yargılamıyor? Hatta CHP geçenlerde (blöften tabi) “Gelin 12 Eylül’ü de yargılayalım’ dediğinde nasıl çemkirmişti anımsayalım.
Oysa hukukta bir “suç” ve bir de “suça teşebbüs” kavramları vardır. Suça teşebbüs de bir suçtur tabi ki ver bir cezası vardır. Ama olay teşebbüsten uygulamaya geçmişse cezası daha ağırdır. Yani adam öldürmeye teşebbüs etmekle, adam öldürmek arasındaki fark gibi.
Şimdi, “ele geçirilen” darbeciler, hükümeti ve meclisi lağvederek, partileri kapatarak vs. bir suç mu işleyeceklerdi? Tamam! Elinize belgeler de mi geçirdiniz, ne güzel! Buyrun yargılayın, amenna da!.. Asıl o suçu işlemiş, sonuna vardırmış olanları niye yargılanmıyorsunuz?
AKP 12 Eylül faşist generaller darbesini niye yargılamıyor ve bundan fellik fellik kaçıyor?
Çünkü AKP darbelerin hazırladığı politik ortamda semirmiştir. 12 Eylül halkın; işçi sınıfının ve devrimcilerin, onların politik, sendikal, mesleki örgütlenmelerinin üzerine çökerken; işsiz ve aç bırakırken; zindanlarda, askeri kışlalarda en kanlı işkencelere uğratırken, katlederken, asarken, AKP’nin bugünkü kelli fellileri ne yapıyorlarmış. Diyarbakır cezaevi mezbahaneye çevrilirken, görüşlerde Türkçe bilmez anneler daha “kurê min” (Kürtçe: oğlum) demeye kalmadan,”Türkçe konuş!” zılgıtıyla ve jandarma dipçikleriyle yere çökertilirken ne yapıyorlarmış. Darbecilerin hangi baskısına, hangi şiddetine, hangi zulmüne nerede ve nasıl -direnmek şöyle dursun- karşı çıkmışlar.
Onlar, o içinden çıkıp geldikleri islamcı/şeriatçı akım o zamanlar, Hizbullahçısıyla Fethullahçısıyla, darbecilerin baskı düzeninin değnekçiliğini yapmıyorlar mıydı? Şimdi değiştiler mi? Hayır. Uyum sağladılar. Yenidünya düzeni çerçevesinde; ABD’nin Ortadoğu’daki yeni politikalarına uygun olarak toptan Amerikancılaştılar; “ılımlı islamcı” oldular. Kasaba zenginliğinden, metropol zenginliğine atladılar.
Şimdi bu -nazar değmeyesice(!)- “darbe karşıtları” 12 Eylül darbe düzeninin bir yerine dokunuyorlar mı?
12 Eylül ekonomik krizden, emekçi yığınları daha da yoksullaştırarak çıkmayı hedefliyordu. Durum şimdi farklı mı? Türkiye halkları tarihlerinin en yoksul dönemini yaşıyorlar. Yıllardır dayatılan neo liberal politikalarla çalışanlar işsiz bırakılıyor. İşsizler iş bulabilmekten umutlarını kesmiş. İşsizliğe ve yoksulluğa direnenler zulme uğratılıyor.
Çalışanların sendikal ve mesleki örgütlenmeleri 12 Eylül’den kalma yasalarla engelleniyor. Ülke çapında %10, işyerinde %50 barajlarıyla sendikalar işlevsiz kılınıyor. Taşeronluk uygulamalarıyla sendikal örgütlenmenin zemini yok edilmeye çalışılıyor. Memur statüsündeki emekçilerin toplu sözleşme yapma hakları, çağ dışı bir anlayışla reddediliyor.
Yine 12 Eylül’den kalan yasa uyarınca, genel seçimlerde uygulanan %10 barajı, halkın ve özellikle Kürt halkının TBMM’de temsil hakkını engelliyor. YÖK hâlâ üniversiteler üzerinde bir baskı kurumu olarak varlığını koruyor. Kürt dili ve halkının örgütlenmesi üzerindeki yasaklar -görece iyileştirmelere rağmen- duruyor. “İğne deliklerinden” geçilerek; baskılara yasaklara rağmen elde edilebilen kısmi başarılar, yürürlükteki yasalarla olmamışa çevrilmeye çalışılıyor; partileri bir bahaneyle kapatılıyor, seçilmiş temsilcileri -Belediye Başkanları- tutuklanıp cezaevlerine dolduruluyor.
Demokratik bir hak olması gereken gösteri ve yürüyüş hakkı engelleniyor. 1 Mayıs gösterilerinin Taksim’de 1 Mayıs alanında yapılması, 12 Eylül döneminden kalma bir yasakla ve İstanbul’u bir kaos şehrine çevirmek pahasına engelleniyor. Yağmura, kara, soğuğa rağmen ve en olanaksız koşullarda hakları; işleri, ekmekleri, çocukları için direnen, halkın alın akı olmuş Tekel işçileri, çadırları dağıtılmakla tehdit ediliyor.
Şimdi sormak gerekiyor işte. AKP darbelere karşı mıdır? Hayır, AKP darbelere karşı filan değildir. Tam tersine AKP, darbe düzeninde semirmektedir. Eylül darbe düzeni AKP için, “tadından yenmez!”durumundadır. Darbelerin “en başarılısı” 12 Eylül, işlenmiş bir suç olarak ayan beyan ortadayken ve elebaşı Kenan Evren, “bugün olsa gene yaparım” diye böbürlenirken, darbelere karşıymış gibi görünmek, sahtelik, yalan ve iki yüzlülük değilse nedir?
Hem siz “ılımlı islamcılar”… Siz hiç mi hiç korkmayın!
Amerika’yı arkasına alamayan silik ve sinik generaller darbe filan yapamazlar! Çünkü Amerika zaten sizi önüne katmış durumda, darbeyi ne yapsın! Değiştirdi işte görmüyor musunuz! “Yeni at” sizsiniz.