IŞİD saldırılarından sonra ABD bir kez daha bölgeye yeni bir şekil vermek için geri dönüyor. Elbette “ABD zaten bölgedeydi bu bir yenilik değil” denebilir. Bu itiraz kısmen doğru olsa da, bir başka soruyu akla getiriyor. ABD, Obama yönetimiyle başta Irak’tan, ardından Afganistan’dan çekilerek ana stratejik yönelişini Pasifik’e -Uzak doğuya çevirecekti.
Dünya ekonomik ağırlığı Pasifik bölgesine kayarken, o bölgede ABD’nin gerçek rakibi doğuyordu: Çin! Aslında ABD, Çin’in yolunu kesmek için on beş yıl önce daha Bush döneminde bir uçak provokasyonu yapmış, fakat ardından ikiz kulelere saldırı gelince yönünü Ortadoğu’ya dönmüştü. ABD’nin bölgede Irak işgaliyle geçirdiği yıllarda, Pasifik’te önemli gelişmeler olmuş, Rusya ve Çin’in içinde olduğu BRİÇ ülkeleri dünya ekonomisindeki ağırlıklarını her geçen yıl arttırmışlardır. Üstelik BRİÇ ekonomileri en son bir banka kurarak konumlarını daha da güçlendirdiler.
ABD Ortadoğu bataklığında bir kez daha oyalanırken Pasifik alanında bu kez aleyhine neler olacaktır? Yakından bakınca Washington’un IŞİD’e karşı koalisyon kurarken işi oldukça yavaştan aldığı ve bölgeye yeni bir müdahale için çok da hevesli olmadığı görülebilir. Ayrıca bölgede kendi müttefiklerini-Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye-ne ölçüde etkili yönlendirebildiği de gittikçe karmaşıklaşan bir sorun olarak var olmaya devam ediyor.
Bu noktada ABD’nin zaten “Kaos Stratejisi”nden yana olduğu, bu yolla bölgeyi ve dünyayı yönettiği iddiası akla gelebilir. ABD’nin olası rakiplerini gerilimler ve kaos yaratarak güçten düşürmeye çalıştığı biliniyor. Fakat bu gerilim ve kaosu denetleyebilirse bu strateji geçerlidir. Bu sınırdan öteye gittiğinde bu strateji bumerang gibi geri döner. Dönüyor da! Afganistan ve Irak işgalinden sonra olanları Amerika büyük ölçüde denetleyememiştir.
Bölgeye Arap isyanlarından sonra denetlemek için yeni hamleler yapmış, Libya ve Suriye üzerinden oyunu yeniden kurmaya çalışmıştır. Evet Libya ve Suriye bir güç olarak yıkılmışlar, ancak ortaya Amerika’yı rahatlatacak bir tablo yine çıkmamıştır. En son IŞİD, yeni bir müdahaleyi kaçınılmaz hale getirmiştir. Amerika bu sürece hangi derinlikte dahil olacaktır göreceğiz. Fakat dünyanın ekonomik ağırlık merkezi kaymaya devam ediyor ve ABD’nin buna güçlü bir müdahale şansı görünmüyor.
Bölgenin dışına çıkıp bakılınca yakın gelecekte dünya güçler dengesini etkileyecek bir hazırlığı görmemek mümkün değil. ABD, epeydir AB ile serbest ticaret anlaşması için görüşmeler yapıyor ve bu görüşmelerin 2015’de sonlandırılması hedefleniyor. Pasifik yükselişine karşı Atlantik’in iki yakası hazırlık yapıyor. Ancak bu hazırlıkta ABD, her zamanki pervasız çıkarcılığıyla davranıp AB’ni bu pazarlıkta zayıf düşürmek için didiniyor. Ukrayna olaylarının anlamı budur. Bir taşla iki kuş, hem AB hem Rusya hırpalanacaktır. Dünya enerji trafiğinde Rusya’nın önemi açıktır. Üstelik Avrupa ve Çin ile yaptığı anlaşmalarla enerji alanında büyük bir ağırlığa sahip olmuştur.
Genel dünya dengesi açısından bakınca ABD, Pasifik’in güçlenmesine karşı hem Ortadoğu’yu, hem Ukrayna ile Avrupa’yı, hatta becerebilirse Hong Kong’la Çin’i kaosa sürükleyip kendi konumunu güçlendirmeyi hesaplıyor olabilir. Fakat bu aynı zamanda kendi çöküşünü de getirebilecek bir stratejik sapma anlamına gelir.
Bir diğer önemli gerçekliği de hatırlamakta yarar var. 2008 büyük bunalımı hala derinleşmeye devam ediyor. Bir çıkış görünmüyor. Bu kriz piyasalara para yağdırıldığı için, çürüklerin elendiği bir ”yaratıcı bir yıkım” sağlamadığı için bütün kapitalist merkezleri bunaltan bir şekle dönüşülüyor.
Öyle anlaşılıyor ki, bunalım derinleştikçe, yeni bir dalga beklentisi arttıkça, bunun en büyük muhatabı olacak ABD’nin stratejik sapmaları da artacaktır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]