Obama’ya Dinlettirilenler
Ayşe TANSEVER
20 Mayıs 2009
Obama, “Change” yani değişim politikaları ile kendi halklarına olduğu kadar dünya halklarına da bir umut vererek başkan oldu. Şimdi sıra iş yapmaya geldi. Irak politikasında önemli bir değişiklik yapmadı, Bush çıkış planını zaten belirlemişti. Obama Afganistan’da barışı değil aksine savaşı komşusu Pakistan’a da yayarak genişletiyor. Bölgede Bush’un saldırgan politikasında bir değişiklik yapmadı. Irak yenilgisinin hıncını sanki Afganistan ve Pakistan’dan çıkartacaktır.
ABD açısından elbette Latin Amerika kıtası en önemli çıkar bölgesidir. Bush döneminde kıta ilişkileri büyük bir gerginlik içine girdi. Peki, Obama kendi kıtasına ne tür bir “change” getirecektir? Bölgede yayılan ve dünyaya dalga dalga yayılma potansiyeli taşıyan ve 21. yy sosyalizmi kurduklarını söyleyen ülkeler ile ilişkilere nasıl bir şekil verilecektir?
Latin Amerika ABD’nin en büyük ticaret alanıdır. En fazla ticaret yaptığı ülke Çin ile yıllık ticareti 55 milyar dolar civarında iken Latin Amerika ülkeleri toplamı ile yapılan ticaret 223 milyarı bulur. En başta ticari nedenlerle Obama buraya gereken önemi vermek zorundadır.
Bush ticareti arttırmanın yolunu Amerikan Serbest Ticaret Alanı’na (ASTA) tüm kıta ülkelerini üye yapmak olarak planlamıştı. Böylece tüm ülkeler deyim yerinde ise yeni liberal politikalara uygun bir şekilde tek taraflı olarak ABD ticari çıkarlarına tabii olacaklardı. Çoğu ülke ASTA’ya karşı idi ama Bush tehdit ve zor ile ASTA’yı dayattı. Sonuçta anlaşmanın imzalanması için 2005 yılında Arjantin’in Mar del Plata kentinde Amerikan Ülkeleri Örgütü (AÜÖ) bir araya geldiler.
Chaves ve Morales ise bu anlaşmaya karşı direniş örgütlediler. AÜÖ zirvesine karşı Halk Zirvesini topladılar. Hatırlardadır, tüm kıtadan yüz binlerce insan protesto için zirve kentine uzun yürüyüşlere çıktılar. Büyük protestolar yaşandı. Sonuçta anlaşma imzalanamadı. Bush dayatması boşa çıkarıldı. ASTA tarihe gömüldü. Bush’un Latin Amerika ticaret politikası yenildi. Bu tarihten itibaren de Latin Amerika ülkeleri kendi aralarında daha eşit ve karşılıklı çıkara dayalı ticaret alanları kurmaya başladılar. Çin ve Rusya gibi çeşitli ülkelerle daha bağımsız ve çıkarlarını koruyan ticaret anlaşmaları yaptılar.
Obama, Bush politikalarının ticari alandaki bu başarısızlığını bir an önce değiştirmeyi ve yeni bir yörüngeye oturtmayı düşünmektedir. Ama nasıl bir “change” getirilecektir?
Bush’un bölgede ve tüm dünyadaki bir diğer politikası, istemediği liderleri devirmekti. Saddam gibi Chaves’de istenmeyen liderlerdendi. Chaves’e, 48 saat süren başarısız bir darbe girişimi yapılmıştı. ABD artık istemediklerini deviren kabadayı olarak tanınıyordu. Son olarak Bolivya lideri Morales’e bir darbe girişimi yapıldı. Ama artık Obama bu politikada da başarısızlığı kabul etti. “ABD olarak demokratik yollardan seçilmiş liderleri kabul edeceğiz.” diyerek halklarda bir change umudu yarattı.
Obama, başarısızlıkların temelinde ABD’nin bölgeye dayattığı yeni liberal politikalar olduğunu bilmektedir. Bu politikalar ABD’yi destekleyen orta sınıfları yoksullaştırdı. Bölge orduları da artık arkasında yer almıyorlar. ABD söz konusu ülkelerde tabanını, destek gücünü kaybetti. Halklar yeni liberal politikalar karşıtı olarak bölge ilerici liderleri etrafında örgütlendiler. Venezüella’sından Bolivya’sına, Ekvator’undan Nikaragua ve Uruguay’ına kadar halklar yeni liberal politikalara karşı büyük bir örgütlülük içindeler. Peki, şimdi Obama ne tür bir politika getirecek de halkları kendi saflarına toplayacaktır?
Obama, “dinleyeceğim” dedi. Yani “sıkıntılarınızı isteklerinizi dinleyeceğim”. AÜÖ bu vaatler ile toplandı. Kıta ekonomik bir kriz içindeydi. Obama bunu biliyordu. AÜÖ zirve bildirge taslağında da G-20 toplantısında alınan kararlar dışında bir şey yoktu. Yani “yeni kurtarma paketleri” ve “finans denetiminin reforme edilmesi”. Bankaların kurtarılmasına yüz milyarlarca dolar yatırılmasına rağmen, AÜÖ içinde halkların yaşadığı kriz zorluklarına karşı, kıta yoksulluğu ile mücadele için öngörülen change, 100 milyon dolarlık küçük kredi verilmesiydi. 100 milyonla, günlük bütçesi olan uluslararası tekeller karşısında küçük girişimciler yaratarak yoksul halklar arasında bir taban yaratılması planlanıyor olabilir.
ABD’nin bölgede Kolombiya ve Meksika gibi iki destekçi ülkesi kaldı. Uyuşturucu ile savaş adı altında ABD bu ülkelerde üsler kuruyor, petrol ve diğer zenginlikleri kendi tekellerine aktarıyor. Özünde bu iki ülke ilerici rejimlere karşı ABD’nin askeri vuruş gücü olarak besleniyor. Uyuşturucu ile savaş komşu ülkelerde hem deşifre oldu, hem de yenildi ve şimdi yenilgi ABD kalesi bu iki ülkeye tırmanıyor. Obama bu iki ülkeye uyuşturucu ile savaş için verilen askeri yardımların başarı sağlamadığını kabul etti. Bu kabul bir değişiklik değildir elbette. Ama yerine nasıl bir politika koyacaktır? Kolombiya yoksul köylülerine koka yetiştiriyorsun diye saldırı durdurulacak mıdır? Ya da Meksika’da Kuzey Amerika Serbest Ticaret alanının aç bıraktığı yoksul halkların karın doyurma aracı haline gelen uyuşturucu mafyasına girmesine karşı ne tür bir seçenek konulacaktır? Bu ülkelerde ilerici rejimleri tehdit etmekten vazgeçecek midir? Bu konularda Obama bir şey söylemedi. Onun bu konulara getireceği bir çözüm yoktur. AÜÖ taslağında da buna ilişkin bir madde yoktur. Kriz halkları daha yoksul bıraktıkça bu çatışmaların daha da şiddetlenmesi kaçınılmazdır ve bunlara karşı bir önlem de yoktur.
Obama, AÜÖ taslağından yola çıkarak Bush politikalarının yanlışını kabul edip dinlemekten başka bir değişiklik önermedi. Ayrıca bu taslağın hazırlanması için kıta düzeyinde bir dizi zirveler ve toplantılar yapıldı. Başkan yardımcısı Biden iki tane ön zirveye katıldı.
Birincisi “İlerici Liderler Zirvesi” adı altında Şili’de yapıldı. Arjantin, Şili, Brezilya gibi bir kaç ülke liderleri toplandılar. Arkasından Orta Amerika Ülkeler Örgütü Kosta Rika’da toplandı. Nikaragua ve Honduras gibi ilerici ülkeler bu toplantıya katılmadıkları gibi bir temsilci bile göndermediler.
Sonuçta, AÜÖ liderler zirvesinde imzalanacak olan bildirgenin ön taslağı bu toplantılarla belirlenmiş oldu.
21. yy Sosyalizmi Cephesi
Bölgenin ilerici ülkeleri de aralarında zirve ve toplantılar yaptılar. Obama gerici cephesinin zirvede imzalanmasını istediği bildirgeyi beğenmediler. Kendi aralarında bekledikleri “change”leri belirlemeye başladılar. Hedeflerini taleplerini oluşturdular. Bu doğrultuda 3 önemli ön zirve yapıldı.
Orta Amerika gerici zirvesine karşı Nikaragua lideri Ortega, Managua’da SICA, yani Orta Amerika Ülkeleri Kaynaşma Zirvesi’ni topladı. Bu toplantıda Finans krizi ve göçmen sorunlarına ilişkin ilerici talepler dile getirildi. Ülkeler arası ilişkilerin karşılıklı saygıya ve çıkara dayanması vurgulandı. Yani hem ABD’den yeni bir değişik ilişki modeli talep edildi hem de göçmenlere terörist gibi bakılmaması, onların ABD ulusal güvenlik sorunundan çıkarılması talep edildi. ABD’nin bölgenin krizden çıkması için ciddi önlemler alması istendi. AÜÖ taslak bildirgesinin yetersiz olduğu belirlendi.
En ilerici talepler tahmin edilebileceği gibi ALBA örgütü üyelerince alındı. Onlar taslağı imzalamayacaklarını açıkladılar. Kendi taslaklarını kaleme aldılar. Eğer Obama Latin Amerika politikasında ABD’nin bir change yapacağını söylüyorsa bunun ilkelerinin ne olması gerektiğini halklara ve dünyaya duyurdular. (Bu taslağa aşağıda değineceğiz. Ve ek olarak ta özet çevirisini yayınlayacağız.)
Bu ilerici cephe bir zirve daha gerçekleştirdi. 2005 yılından beri moda olan şekliyle Halk zirvesi düzenlendi. Obama’dan beklentiler formüle edildi. Halk zirvesi bildirgesi de ALBA ile içerik olarak üst üste oturur.
AÜÖ zirvesi öncesi sonuçta kıta ülkeleri iki cepheye bölünmüş durumdaydılar ve talepleri belliydi. Obama “Change” diye kıtaya bir umut yaymıştı. Bu değişikliğin ne olacağı yapılan toplantılar sonucunda az çok ortaya çıktı. Zaten herkesçe kabul edilen Bush politikalarının yenilgileri Obama tarafından kabul ediliyordu. Ama yerine ne konacaktı? Obama bölge ülkelerini dinleyecekti. Karşılıklı çıkara dayalı yeni bir ilişki modeli uygulanacaktı. Ama bunlar nasıl olacak, somut neler gelecekti? Yanıt yoktu.
ALBA ülkeleri ise alternatiflerini dile getirdi. Halklar, Obama Change’inin maskesini düşürdü. Ayrıca kendi aralarında Obama değişikliklerine karşı bir saf oluşturdular. Beklentilerini bir anlaşma ile sağlamlaştırdılar.
AÜÖ toplantısı sonuçta yapıldı. Obama, Chaves toplantı salonuna girdiğinde ayağa kalkıp onu karşıladı. El sıkışıldı. Bu tüm dünya basınında flaş olarak verildi. Sanki ABD ile kıtadaki ilerici ülkelerle anlaşma sağlanmış, bir değişiklik yapılmış imajı dünya halklarına yollandı. İçi boş bir umut dağıtma politikası sürdürüldü. Oysa AÜÖ’den bir sonuç çıkmadı. Sembolik olarak toplantının yapıldığı Trinidad ülke lideri taslağı imzaladı ve liderler dağıldı.
Alba Talepleri
Obama dinleyeceğim demişti. ALBA ülkeleri de ona dinlemesi gerekenleri bildirgelerinde yazılı olarak sundular. Bu bildirgenin önemli bir kaç maddesini biraz ayrıntılı olarak ele alalım. (ALBA metninin bazı yerleri özetlenmiş metnini ekte çeviri olarak bulabilirsiniz.)
Eğer Obama gerçekten kıtada bir change yapacağını söylüyorsa işe Küba ile başlamalıdır. Obama çok propagandası yapılan iki karar aldı. Küba’lıların ailelerine para yollanmasına izin verdi. Küba’ya gidişlerdeki bazı kısıtlamaları kaldırdı. Küba’ya ilişkin iki Change bu seviyede kaldı. ALBA üyeleri bunları kozmetik ve yetersiz bulurlar ve dayatırlar: 1959 yılında AÜÖ den atılan Küba, örgüte yeniden alınmalı tüm ambargolar kaldırılmalıdır. ABD eğer bir changeden söz ediyorsa bu yapılırsa kendisine inanılabilir.
Bekleneceği gibi Obama Küba’da söz ve inanç özgürlüğü olmadığını savunarak Küba’nın örgüte yeniden alınmasını reddetti. Onun üzerine Bolivya lideri Morales yaptığı konuşmada “Ben buradan ilan ediyorum. Ben bir komünistim. Hadi bakalım gücünüz yetiyorsa beni bu örgütten atın.” diyerek Obama’ya meydan okudu. Elbette hem atılmadı hem atılamadı. Hem de Obama buna verilecek bir yanıt bulamadı. ABD’nin güçsüzlüğü ve ikiyüzlülüğü bir kez daha sergilendi.
ALBA ülkelerinin AÜÖ taslağına ikinci itirazı finans krizine ilişkindir. AÜÖ aynı G-20 toplantısında olduğu gibi krizi dönemsel bir kriz olarak değerlendirir ve bir takım kurtarma paketleri ile üstesinden gelineceğini savunur. Finans kuralları yeniden düzenlenerek krizin tekrarlamasının önleneceğini ve gene düzlüğe çıkılacağını iddia eder. Oysa ALBA aynı görüşte değildir.
“Kapitalizm gezegenimize ve insanlığa son vermektedir. İçinde bulunduğumuz kriz dönemsel krizlerden biri olmayıp sistemsel ve yapısal özellikler taşıyan küresel ekonomik bir krizdir. Para enjeksiyonları ve bazı düzenlemeci ilkelerle bu krizin üstesinden gelinebileceğini sananlar çok yanılıyorlar…” deniliyor.
Böylece ALBA krizin nedenini sistemsel bir sorun olarak dile getiriyor ve elbette kapitalizmi hedef alıyor. Bunu Obama’nın kabul etmesi beklenemezdi
AÜÖ ön taslağındaki finans krizine karşı önerilenlere karşı ALBA şunları ekliyor: “Finans sistemi bir kriz içinde çünkü dünyada üretilen mal ve hizmetlerin gerçek değeri kâğıt değer olarak altı katı olarak hesaplanıyor. Bu sistem düzenlemelerinin bir hatası değildir. Aksine mümkün olan azami karı elde etmek için tüm mal ve değerler üzerinde spekülasyon yapan kapitalist sistemin özelliğidir.” (ALBA kararlarından)
Ayrıca ikinci maddede kapitalist tüketim biçimi ile dünya ekonomisinin daha fazla ilerleyemeyeceği savunulmaktadır. “her yıl dünya gezegenimizin yeniden üretebileceğinin üçte birinden fazlasını tüketiyor. Kapitalist sistemin içindeki bu israf hızı ile 2030 yılında iki tane gezegene daha ihtiyaç duyacağız.” deniliyor. Evet, bu kriz aslında kapitalist tüketim toplumu modelinin devam edemeyeceğini gösteriyor. Eğer dünya ekolojik bir felaketten korunacaksa bu günkü tüketim modeli devam ettirilemez. Bu sistemin önünde artık bir de ekolojik bir engel vardır.
ALBA toplantısı açıklamalarının diğer itirazı IMF ve Kapitalizmin diğer finans kurumlarına ilişkindir. Obama’ya şu mesaj verildi. “IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütünün tamamen değişmesi gerekmektedir. Bu kurumlar içine girilen krizin politikalarını öne sürdüler ve savundular. Öyleyse gene bunların arkasından giderek krizden çıkılamaz. Krizi yapan politikalar üreten kurumlarla krizden çıkılamaz.”
ALBA finans, çevre sorunları dışında göçmenlerle ilgili de bir açıklama yaptı. Bilindiği gibi göçmenlik giderek daha büyük bir insanlık gerçeği haline geldi. Dünyamız küreselleşme adı ile kaynaşıyor ve bir daha geri döndürülemez bir şekilde insanlık kaynaşmayı sürdürecek. Ancak metalar sınırları aşmada sonsuz bir özgürlüğe doğru giderken insanların dolaşımına engeller getiriliyor. Merkezler kendi zenginliklerini, “cennetlerini” korumak için insan dolaşımına engeller getiriyorlar. Bu nedenle giderek artan insanlık dramları yaşanıyor. Göçmenler üzerinde müthiş baskılar var. ALBA ülkeleri bu göçmenlik sorunlarına parmak basmada öncülük yapıyor. ABD’nin Latin Amerika’dan akın eden göçmenlere insanlık dışı muamele yapmasına karşı çıkıyor. Göçmen yasaları reforme edilmelidir deniyor. “Yurt dışına atmalar, kitlesel saldırılar durdurulmalıdır, aile birleşimine izin verilmelidir.” deniyor. “Finansal krizin sorumlusu göçmenler değil, para ve ülkelerimizin kaynaklarını çalan bankacılardır.
Ayrıca önemli bir açıklamada sonlara doğru yer alıyor. Eğitim, sağlık, su, enerji ve haberleşme gibi temel hizmetler insan hakkı olarak kabul edilmeli ve dünya Ticaret Örgütü tarafından metalaştırılıp özel mülkiyet objesi yapılmamalıdır. Bu hizmetler evrensel olarak gerekli kamu hizmetidirler ve böyle kabul edilmelidirler.
Sonuç
AÜÖ zirvesinin sonuncusunu belki de bir Chaves ve Obama el sıkışması simgeler. Başka bir değişle ABD tamam sizi Bush politikaları ile yenemeyeceğimi anladım bunları değiştirmeliyim demektedir. Sol Chaves ve Kastro cephesi ise evet değiştirmek zorundasın derler. Eğer değiştirmezsen bizim cephemiz daha da büyüyecek ve güçlenecek. Sen bir avuç tekelin çıkarlarını savunarak bizlerin yoksul halklarını sömürdün sömürdün, ölmekten beter ettin. Artık buna izin vermeyeceğiz. Kıta’da yoksul halkları koruyan bir politika ancak bizim belirlediğimiz ilkeler doğrultusunda olur. Bundan geri adım atmayacağız.
Kıtadaki bu güçler dengesi ortasında elbette renkli bir yelpaze vardır. Bu yelpaze bundan sonra sol cephesi ve Obama’nın gerçek change politikaları arasındaki dövüşte yeni biçimler alacaktır.