Türkiye ve Suriye’deki siyasi mücadeleler çok yönlü olarak iç içe geçmiş durumdadır. Özellikle Kürt sorununun çözümü konusunda yürüyen sürecin geleceği, Suriye’deki gelişmelere bağlı görünmektedir. Bu yüzden Suriye’de olup bitenleri dikkatle izlemek, duruş belirlemek ve tavır almak gerekmektedir.
Saray iktidarı, Türkiye’ye uygun gördüğü gömleği Suriye’ye de giydirme çabasındadır. ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün iktidara getirdiği cihatçı El Şara’nın, Suriye’de dinci otoriter bir rejim kurması için var gücüyle çalışmaktadır. Bunun karşısında, Kürtlerin öncülük ettiği SDG, Suriye’deki tüm inanç gruplarının ve etnik kimliklerin eşit ve kardeşçe yaşayacağı demokratik laik bir Suriye inşa etmeyi hedeflemektedir. Bir tarafta Dürzi ve Alevileri katletmeye devam eden Şam’daki HTŞ ve cihatçı çeteler, diğer tarafta kadınların öncülüğünde inşa edilen Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi. Bir tarafta dinci faşizmin karanlığı, diğer tarafta IŞID’ı yenerek kurulmuş seküler demokratik özyönetim.
Saray iktidarı ve kalemşörlerinin SDG ve Özerk Yönetimi emperyalizmin işbirlikçisi olarak göstermeye çalışması düpedüz maskaralıktır. Saray’ın Tam destek verdiği El Şara, ipleri emperyalizmin elinde basit bir kukladır. Kaldı ki “dostum Trump” diyenlerin, Ortadoğu’nun güç dengeleri içinde hayatta kalmaya çalışan Suriye Kürtlerine emperyalizm konusunda diyebileceği tek bir söz yoktur. SDG ve Özerk Yönetim bağımsız, demokratik ve laik Suriye’nin umududur.
Emperyalizmi ve Siyonizm’i Ortadoğu’dan kovmanın yolu halklar arasında adalet ve kardeşliğin tesis edilmesinden geçer. HTŞ’nin temsil ettiği mezhepçi faşizm Alevilere, Dürzilere, Hristiyanlara zulmederek Suriye’nin birliğini tehdit etmektedir. Ancak demokratik ve laik bir siyaset Suriye’de ulusal birliği sağlayabilir ve İsrail’in fırsatçı saldırılarının önünü kesebilir. Ortadoğu’da komşularıyla eşitlik zemininde kardeş olmak yerine mezhepçi faşist ideolojilerini dayatan güçler emperyalizmin en büyük hizmetçisidirler.
Saray iktidarının Suriye politikası hem Suriye halklarının hem de Türkiye halklarının aleyhinedir. Türkiye’de başlatılan çözüm sürecinin bir gereği olarak Türkiye Devleti, Suriye’nin aydınlık geleceği olan Özerk Yönetim’e karşı sürdürdüğü düşmanlık politikasına son vermelidir.
İçinde bulunduğumuz kritik dönemde, 19 Mart darbesine karşı yükselttiğimiz “Kurtuluş Yok Tek Başına” sloganı Suriye’yi de kapsar hale gelmiştir. Cihatçılara teslim edilecek bir Suriye, Türkiye’de laikliğin son kalıntılarının da ortadan kaldırılmasına zemin hazırlayacaktır. Türkiye’de ve Suriye’de, ya Kürtlerle birlikte demokratik laik cumhuriyeti kuracağız ya da her iki ülkede de emperyalizmle uyumlu mezhepçi faşist iktidarlar kurumsallaşarak kalıcı hale gelecek.
Türkiye’nin gerçek anti emperyalistlerine düşen görev, Türkiye’de ve Suriye’de Kürtlerin eşitlik mücadelesini desteklemektir. İşte o zaman göğsümüzü gere gere, Deniz Gezmiş’in idam sehpasında haykırdığı gibi:
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm!