9 Haziran’da Neredeyiz: İkili İktidar Durumu Gelişiyor
M. Sinan MERT
10 Haziran 2013
Türkiye tarihinin en önemli kitlesel eylemi haline gelen Gezi İsyanı büyüyerek devam ediyor. Günler geçmesine rağmen tempo azalmıyor. Özellikle üç büyük kentte tutulan meydanlar üzerinde serpilen hareket özgüvenini arttırıyor. 8 Haziran’da Taksim Dayanışması talepleri kabul edilene kadar direnişe devam kararı aldı. Türkiye’nin birçok şehrinde meydanlara çadırlar kuruluyor. Türkiye toplumun Erdoğan’ın “yeni Türkiye”sinin temsil ettiği zulüm ve sömürüye karşı ayağa kalkışını her geçen gün daha da güçlendiriyor. Zulmün ve sömürünün her türlüsünün ortadan kalkacağı “3.Cumhuriyet”in ayak sesleri duyuluyor.
AKP karşıtı direnişin en önemli sorunu hegemonik olan bir merkez inşa edememesiydi. Üç hafta önce Ankara’da yaşanan Demokrasi ve Barış konferansında da bunu tartışmaya çalışmıştık. Şu anda ise AKP açısından çok korkulan ama hiç umulmayan bir seçenek gerçekleşmektedir. Kürt hareketi, sosyalistler, ulusalcılar; şu anda Gezi Parkı merkezli karşı hegemonya bloğu içinde kendilerini var eder hale geldiler. Bu kesimlerden hiçbiri bloğu bir araya getirme şansına sahip değildi. Şu anda bloğun merkezinde “90 gençliği” görünüyor. Taksim Dayanışması en çok bu kesimin ruh hali üzerinde yükseliyor. AKP şimdiye kadar bloğun bir arada durabilme ihtimalini çok az gördüğü için rahattı. Çatışmaların birleştiriciliği ortadan kalkınca blok dağılır beklentisi AKP içinde yüksekti. Erdoğan Afrika gezisindeyken, birkaç güne kadar eylemin sona ereceğini söylediğinde yaslandığı düşünce buydu. Fakat geçen günler AKP’yi hayal kırıklığına uğratarak ilerliyor. Blok dağılmadığı gibi dışarıdan o kadar büyük bir destek var ki her geçen gün birbirine daha da ısınıyor. Blok içerisinde muhakkak ki bir mücadele oluyor, olmakta. Fakat herkes bu mücadelenin ideolojik tartışma seviyesinin üstüne çıkmaması için özen gösteriyor, göstermeli. Olağanüstü karşılıklı etkileşim bloğu her geçen gün daha da güçlendiriyor. Özellikle kimi kesimlerin “Doğu’daki olayları 30 yıl boyunca bu medyanın gözünden gördük” tespiti çok çarpıcı. Bir günde onlarca yılın tortusunu atacak bir zihinsel sıçrama gerçekleşiyor. Bu tam da devrim momentlerine özgü bir gelişme tarzıdır. Herkes çok hızlı öğreniyor. Söylenen her bir sözün bir anlamı var. Bazı dönemlerde söylenen hiçbir sözün bir alıcısı olmaz. Kimilerinde ise tek bir slogan koca bir toplumu ayağa kaldırır. Öylesi bir dönemden geçiyoruz.
AKP’nin şu ana kadar geliştirebildiği argümanlar oldukça zayıf ve etkisiz. Bu dış mihrak söylemleriyle, “güçlü Türkiye istenmiyor söylemleriyle” en sınırlı çekirdek ancak muhafaza edilebilir. 8 Haziran’daki MKYK toplantısı sonrasında AKP sözcüsü Hüseyin Çelik Mayıs ayındaki otomobil ihracat rekorundan bahsediyordu. Ne alakası var? Ekonomik kalkınmanın otoriterleşmeyi meşrulaştırabilmesi mümkün değil. Kürt sorunu yıllarca Kemalizm tarafından bir feodalizm ve geri kalmışlık sorunu olarak anlatılmaya çalışıldı. Ekonomik kalkınma sorunları çözecekti. Reel sosyalizm de meselelere böyle yaklaştı. Altyapının gelişmesi üstyapısal sorunları çözecekti. Toplumun özgürlük talepleri, insan yerine konma arzusu görmezden gelinirse kıyamet kopar. Bu durum biraz da eylemin orta sınıf tabanı ile ilgili bir durum. Toplumun en yoksulları ancak kimi bölgelerde özellikle de yine kimlik dışlanmışlıkları üzerinden harekete katılıyorlar. Orta sınıf, yıllarca büyük bir suskunluk ve kabullenmişlik içerisinde yaşadı ancak Erdoğan’ın aşırılıkları üzerine patladı. Erdoğan’ın bahsettiği finans, faiz lobisi eylemin hiçbir yerinde yok ama yıllardır eylemlerde görmeye alışık olmadığımız şirket, banka çalışanları sokaklarda. Bu kesimlerin ekonomi masallarıyla kandırılması çok zordur.
AKP MKYK toplantısından 15-16 Haziran’da Ankara ve İstanbul’da kitlesel mitingler düzenleme kararı alındı. Bu aslında Gezi’nin hegemonyasının zımni kabulüdür. AKP açısından polis şiddetinin artık işlevsiz bir araç haline geldiğinin ispatıdır. AKP, Gezi’nin meşruiyetini zayıflatmak için sokaklara “zor tutulan %50’yi çıkarma” yolunu seçti. Meydanlar artık fiili bir referandum alanı haline geliyor. AKP’nin hegemonyasını şimdiye kadar çok zorlayan birçok olay yaşandı. Fakat hiçbiri bu kadar geniş kesimleri kucaklama yeteneğinde değildi. AKP, iktidarına yönelik bir tehdit algılamakta haklıdır. Çünkü ilk kez ülke çapında etki yaratan bir hareket ortaya çıktı. Dolayısıyla artık politik arenada karşıt biçimde konumlanan iki bloğun, iki iktidar odağının karşılıklı bir hegemonya mücadelesine hazırlanmalıyız. AKP bloğu Miraç Kandili ve Cuma namazı hamlelerinden aşırı rahatsız oldu. Buna karşılık geliştirdiği “camide bira içildi” söylemi de tamamen boşa çıktı. Önümüzdeki hafta karşılıklı yeni hamlelerle geçecektir.
Bu hafta sonu ortaya çıkan tablo artık polisiye şiddetin yerini daha fazla ideolojik ve siyasi mücadeleye bırakacağını gösteriyor. Dolayısıyla Gezi’deki yaşamın ortaya koyduğu başarılar direniş bloğunun en önemli silahı olacak gibi görünüyor. Gezi’den tüm ülkeye yayılan mesajlar direnişin yeni momentleri için hayati önem taşımaktadır. Cumartesi günü birbirinin gözünü oymaya hazır taraftar gruplarının kol kola Taksim’e yürümesi bile aslında memleketteki meselelerin çözümü ile ilgili önemli mesajlar veriyor. Gezi’de ortaya çıkan hegemonyanın birleştiriciliği şu anda direnişin en önemli silahıdır. Bunu en etkin bir biçimde kullanmak gerekiyor. Aynı birleştiriciliğin olmadığı merkezden uzak mekanlarda direniş bu hegemonik gücünü yitirip bloğun bileşenlerinden birisinin rengine bürünüyor ve dışlayıcı hale geliyor. Okmeydanı ve Nurtepe’de bölünen akşam yürüyüşlerinin halkın desteğini kaybetmesi buna bir örnek. Yine üst orta sınıf mahallelerde türbanlı katılımcılara tepki gösterildiği iddiaları var.
Bu yaşananlar aslında Gezi’de ortaya çıkan bloğun bileşenlerinin her birinin tek başına neden hegemonik olamadığının bir göstergesi. Siyaseti parçaları bir araya getirme değil de sürekli karşıtlık üretme üzerinden kurma alışkanlığı bizleri de etkileyen bir zaaf. Bu durum aslında küçük grup dinamiği ile ilgili. Sınırları katı biçimde çizilmiş, içerisi-dışarısı ayrımı çok net olan siyasi hareketler kendi yarattıkları duvarları aşarak örgütlenmekte zorlanıyor. Şu anda oluşan atmosfer bu konuda onlarca ders içeriyor. BDP de örneğin Türkiye siyaseti haline gelememesinin sebeplerini bu süreçteki davranışları üzerinden okumaya çalışabilir. Gerçi süreç BDP’nin katılımı ile iyice güçlendi. Ulusalcıların AKP-PKK ittifakı söylemi tamamen boşa çıkarıldı. Öte yandan 9 Haziran’da Sözcü gazetesi yeniden ayrışma tohumları saçmak adına bir manşet hazırlamış. AKP Şırnak’ta yapılan eyleme müdahale etmemiş de Taksim’e saldırmış. AKP, PKK ile kucaklaşıyormuş. Gezi Parkının girişine açılan Öcalan posterleri ile KCK bayraklarını Sözcü göremiyor mu? Öcalan’ın Gezi Parkını selamlamasından Çölajanının haberi yok mu?
Gezi Parkı zulme karşı büyüyen büyük bir ittifak. AKP’nin, erkeklerin, ırkçıların, muhafazakarlığın zulmüne karşı oluşan bir isyan. Gezi’nin zulme karşı olduğu kadar sömürüye de karşı olduğunu gösteren sembollere de ihtiyacı var. Erdoğan Koç’u, Sabancı’yı, finans çevrelerini hedef göstererek aslında toplumun en altındakilere mesaj vermek istiyor. Buna karşı Gezi İsyanı’nın sömürüye karşı dilini güçlendirmesi oldukça önemli. Bunun talepler üzerinden yansıtılması çok zor ama kimi simgesel araçlar geliştirilebilir.
Süreç ilerleme göstergeleri içeriyor. Şu anda Park’ta hayatın tanzimi açısından yaşanan sorunlar dışarıdan gelen olağanüstü destek sayesinde fazla ön plana çıkmıyor. Önümüzdeki hafta geçen haftadan çok daha heyecanlı geçecek.