16 kez üst üste yapılan seçim ve halk oylamalarını kazanan Chavez’in partisi, 6 Aralık’ta yapılan seçimde muhalefetin seçmen çoğunluğunu ele geçirmesine engel olamadı. Seçim sonuçları bütün dünyada Venezuela’da sol iktidarın sonu olarak ilan edildi. Böylece Brezilya’da İşçi Partisi’nin büyük bir oy kaybına rağmen az farkla da olsa seçimi kazanması, Arjantin’de sol Peronist partinin iktidarı kaybetmesine bağlı olarak “Latin Amerika’da sol iktidarların sonu mu geldi?” sorusunu gündeme taşıdı. Boyalı basının kuru gürültüsünü bir yana bırakarak olayları ve perde arkasını görmeye çalıştığımızda ise bambaşka bir tablo ile karşılaşmaktayız.
Seçim Aritmetiği
Öncelikle seçim sonuçlarını doğru okumaya başlayalım. 2010 yılında yapılan son parlamento seçimlerinde Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi PSUV, %48, buna karşın 20 partiden oluşan muhalefet partileri %47 oy almışlardı. Oy miktarı kadar bölgelerin temsilini de esas alan seçim sistemi nedeniyle Chavez’in partisi parlamentoda önemli bir çoğunluk elde etmişti. Geçen hafta yapılan seçimlerde ise PSUV oyları %40’a kadar gerilerken muhalefet %56 oy oranına yükseldi.
İlginç olan konu ise PSUV oylarının 200.000 civarında artmış olmasıdır. Buna karşın muhalefet oylarındaki artış, 2,4 milyondan fazladır. Bu rakamlar tam da seçime katılım oranının artışı düzeyindedir. Başka bir deyişle muhalefet daha önceki seçime katılmayan kesimleri kendisine oy vermek üzere harekete geçirmiştir. Bunu nasıl yaptığı kuşkusuz ayrı bir inceleme konusudur.
PSUV’un parlamento üye sayısı 98’den 55’e düşerken, muhalefet 65’ten 109’a yükseldi. 167 üyeli parlamentoda doğrudan seçilen 3 yerli halk temsilcisinin muhalefet ile birlikte hareket etmesi halinde üçte ikilik çoğunluk elde edeceklerdir. Venezuela politik sisteminde bu oranın önemi büyüktür. Anayasa değişikliğinden, hükûmet üyelerinin azline kadar pek çok konuda bu çoğunluk bir gerekliliktir.
ABD benzeri bir başkalık sistemi ile yönetilen Venezuela’da bir parti veya bir blokun parlamentoda çoğunluk elde etmesi iktidar olması anlamına gelmemektedir. Halk tarafından seçilen devlet başkanı kendi kabinesini oluşturmakta, kabine üyelerinin azli ise parlamentonun üçte iki çoğunluğu ile mümkün olmaktadır. Başka bir deyişle Venezuela’da iktidar hala Başkan Maduro ve partisi PSUV’un elindedir. Başkanlık seçimleri ise en erken iki yıl sonra gündeme gelecektir.
Bu süre içerisinde en az iki bakanın parlamento tarafından düşürülmesi halinde devlet başkanının yeni seçim kararı alma hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle parlamentoda çoğunluk sağlayan muhalefetin Ocak ayında yapılacak ilk toplantısında bir dizi yasayı değiştirme girişiminde bulunacağı tahmin edilmektedir. Bunlar arasında özellikle çalışanlara geniş haklar sağlayan iş yasası ve halk yararına olan sosyal programlar bulunmaktadır. Muhalefet sözcüleri daha şimdiden fiyatlara üst sınır getiren yasanın ilk hedef olduğunu açıkladılar. Ancak daha önce birbiri ile kanlı bıçaklı olan 20 muhalefet partisinin birlikte nasıl davranacağı tartışma konusudur. Bu partileri bir araya getiren tek faktör Chavez düşmanlığıdır.
Ekonomik Savaş
Muhalefetin seçim başarısını, başta Chavez’in ölümünden sonra başkan seçilen Maduro ve iktidarının yanlışlarında aramak yerine, Venezuela’ya karşı ABD ve AB destekli olarak yürütülen ekonomik savaşta aramak daha gerçekçidir. Bütçe gelirlerinin büyük bir kısmını petrol satışından elde eden Venezuela’nın petrol fiyatlarının neredeyse yarıya inmesi ile zor bir durumda kaldığının da gözden ırak tutulmaması gerekir.
Petrol satışından elde edilen gelirleri halk yararına programlarda kullanan PSUV iktidarının bu nedenle bazı kısıtlamalara gitmesi genelde anlayışla karşılanmıştı. Üstelik temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarına üst sınır getirilmesi ile bu durum kısmen dengelenmişti. Ancak başta gıda malzemeleri olmak üzere pek çok tüketim maddesinin ülke dışından ithal edilmesi ekonomik savaşta Venezuela burjuvazisine önemli bir silah kazandırdı. İthal edilen mallar için hükümet tarafından farklı farklı döviz kurlarının getirilmesini son derece ustalıkla kullanan burjuvazi ülkede tam bir döviz karmaşasına neden oldu. Venezuela para birimi Bolivar’ın döviz karşılığının ne olduğu tam olarak bir bilmeceye dönüştürüldü.
Ekonomik savaşın ikinci ayağı ise ithal edilen temel ihtiyaç maddelerinin satıldığı halk kooperatifleri oldu. Kısıtlı olarak gelen bu malları almak için büyük bir organizasyon oluşturan burjuvazi, satış yerlerinin önünde kuyruklar oluşturarak malların halka ulaşmasını engelledi ve buradan alınan malları karaborsada on misli fiyatla satmaya başladı. Pek çok yöneticinin rüşvetle satın alınması, yolsuzluklar bu durumu iyice işin içinden çıkılmaz hale getirdi.
Buna karşı hükûmetin satış fiyatlarına üst sınır getirmesi, o zamana kadar politikanın dışında kalan, büyük bir ihtimalle seçime bile katılmayan küçük esnaf ve orta burjuvazinin, kurdukları çıkar ilişkilerini bozulması ile bir anda hükûmet karşıtı kesilmesine neden oldu.
Ancak bunlardan hükûmetin ekonomik alanda yanlışlıklar yapmadığı sonucu çıkarılmamalı. Seçim yenilgisinin, daha çok intikamcılığı ile ün kazanmış Venezuela finans-kapitali ve onun şaşmaz dostları ABD ve AB’nin desteği ile yıllarca sürdürülen bir ekonomik savaşla bağlantılı olduğunu gözden kaçırıp, sorunu sadece hükûmetin yanlışlıklarında arama hatasına düşmemeliyiz. Venezuela’da boy veren 21. yüzyıl sosyalizminin emekleme döneminde yaptığı hataların irdelenmesi ise kuşkusuz başka bir yazının konusu.
Parti Sorunu
Chavez’in başlattığı bir ordu darbesi ile iktidara gelme çizgisinden yeni bir sosyalizm yaratma anlayışı içerisinde parti kavramı ve örgütlenme önemli bir yer tutar. Dar bir kadro hareketi olarak doğan ve kendine Bolivarcı çizgi olarak adlandıran bu hareket geçirdiği evrimle örgütlenmesini ‘Bolivarcı çevreler’ biçimine getirmişti. Bizdeki halk komiteleri deneyine benzeyen bu örgütlenme daha sonra bir parti örgütlenmesine dönüştü ve PSUV kuruldu. Ancak bu bildiğimiz partilere pek benzemiyordu.
Her şeyden önce PSUV, HDP’ye benzer şekilde pek çok bileşenden oluşmaktaydı. Örneğin Latin Amerika’nın en eski partilerinden biri olan Venezuela Komünist Partisi (PCV) PSUV’un kuruluş sürecinde kendi Merkez Komitesi dışında bütün örgütlenmelerini kapatarak PSUV’a katıldı, kendi varlığını sürdürürken, gövdesini oraya taşıdı. PSUV içindeki diğer bileşenler için de benzer durumlar söz konusu oldu.
Öte yandan Chavezci hareketin temel unsuru olan Bolivarcı çevreler de bizdeki HDK örgütlenmesine benzer şekilde, yeni katılan bileşenlerle varlıklarını sürdürmeye devam ettiler. Bu devrimci mücadele için yepyeni bir perspektifti. PSUV politik arenada mücadele ederken Bolivarcı çevreler, mahalle ve işyerlerinin sorunlarına yöneliyordu. Yerleşim birimlerinde oluşan bu çevreler, sorunları tespit edip çözümler aramakta, çözüm bulunduğunda gerçekleşmesi için gerekli imkanları hükümetin de desteği ile sağlamak durumundaydı. Bolivarcı devrimin sürekli tehdit altında olması nedeniyle bu çevreler aynı zamanda silahlı korunma birliklerini de oluşturmaktaydı. Başka bir deyişle kendi öz yönetimlerini yaratmaya başlamışlardı.
Bu anlamda daha sonra Kürdistan’da hayat bulmaya başlayacak yeni bir toplumsal örgütlenmenin ilk nüveleri ortaya çıkmaya başlamıştı. Avantajlı yanları ise iktidarda olan bir partinin bir parçası olarak bu işe girişmeleri olarak görünmekteydi. 2002 yılında Chavez’e karşı yapılan darbe girişiminin püskürtülmesinde başrol oynayan yerel örgütlenmeler bunu takip eden yıllarda toplumsal yaşamın en etkin aktörü durumundaydı. 2006 yılından sonra ise PSUV içerisinde Bolivarcı çevrelerin rolü tartışılmaya başlandı. Açıktan söylenmese bile parti içerisinde bu yerel örgütler adeta bir rakip olarak görülmeye başlandı.
Öte yandan toplum içinde epeyi yaygın olan rüşvet ve yolsuzluklar bu komitelere bulaşmaya başladı. Yapılan PSUV kongrelerinde ise parti ile bu çevreler arasındaki ilişkinin tartışılarak bir sonuca ulaştırması gerekirken, üstü kapalı eleştirilerle geçiştirildi. Bugün gerek parti gerekse bu çevreler açısından bu ilişki hala tam olarak belirlenmiş değil. Bu durum iktidar partisinin kitleler nazarında daha güvenilir hale gelememesinde önemli bir rol oynamaya devam etmekte.
Olası Sonuçlar
Yaklaşık 18 yıldır süren bu deneyi, seçimler sonrası zorlu bir dönem bekliyor. Her şeyden önce iktidar mücadelesinin daha yeni başladığını, muhalefetin seçim başarısının sarhoşluğu ile saldırıya geçeceğini söylemek mümkün. Anayasa değişikliği yerine yasa değişikliklerini tercih edecek olan meclis çoğunluğunun ilk hedefi İş Kanununu değiştirmek olacak. Seçim sonrası yaptığı açıklamada Bolivarcı sendika konfederasyonu CNT, yasanın tek virgülüne dokunulmak istenmesi karşısında direnişe geçeceklerini ilan etti. Bolivarcı çevrelerin güçlü kalelerinden biri olan sendikaların bu direniş sözünün lafta kalmayacağı bir gerçeklik.
Benzer şeyleri başta temel ihtiyaç maddelerini sağlayan devletin halk marketleri ve benzer sosyal kurumlar için söylemek mümkün. Bu süreç içerisinde gerek PSUV gerekse de Bolivarcı çevreler 21. yüzyıl sosyalizmi uygulamalarını gözden geçirmeleri ve hatalarını düzeltme yönünde adım atmaları mümkün. Dışardan Venezuela deneyine bakan bizler içinse bu süreci anlamaya çalışmak önem kazanacaktır. Söz konusu deney sıradan bir deney değil, geleceğe ışık tutacak bir gelişme olarak kavranmalıdır. Seçim sonrası özellikle Avrupa solunda ortaya çıkan dogmatik eleştiriler, zaten bir söylemiştik, yapılan bürokratik sosyalizmdi, gibi yaklaşımlar kimseye bir şey kazandırmayacaktır.
Sonuç olarak Venezuela toplumu uzun bir süredir iki kutuplu bir toplumdu, önümüzdeki dönemde de iki kutuplu kalmaya devam edecek demek mümkündür. Aradaki fark yasama ve yürütmeyi elinde tutan iktidar artık sadece yürütmede iktidar durumunda. Seçimlere kadar Chavezci iktidara karşı amansız bir ekonomik savaş veren ABD ve AB destekli burjuvazi bu savaşı, yasama alanını elde etmesi ile daha da yükseltebilir ve yürütmeyi de ele geçirebilir. Bu durumda bile 21. yüzyıl sosyalizminin kazanımlarını savunacak, toplumun en azından yarısını karşısında bulacaktır. Daha kuvvetli ihtimal ise, 21. yüzyıl sosyalizminin bu ilk yenilgisinden dersler çıkararak yeniden çoğunluğu sağlaması, deneyine daha güçlü olarak devam etmesidir.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-akyol-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]