İktidar nereye koşuyor? Konumuz bölge politikalarında gelinen nokta değildir. Ankara bölgede duvara dayandı, İsrail üzerinden çıkış arama noktasına kadar geldi. Ancak konumuz Kürdistan. Cizre ve Silopi’den öğretmenlerin çekilmesi için yapılan çağrı bir dönüm noktasıdır. Ankara sömürge işgaline mi hazırlanıyor? Aylardır devam eden kuşatmalar sonuç vermemişe benziyor, iktidar zulmünü büyütmeye hazırlanıyor. Seçimlerde vadedilen istikrarın yolu böyle büyük zulümlerden mi geçiyor? AKP seçim zaferinden sonra üzerinden hala zafer sarhoşluğunu atamadı. Moskova ile krizin ardından Bağdat ile kriz geldi. Ancak en büyük ve belki de en yıkıcı kriz Kürt coğrafyasında yaşanıyor.
Sorun “hendek savaşları” değildir. 1 Kasım “seçim zaferi” Kürt Özgürlük Hareketi’nin yere düşürülmesi ile taçlandırılmadıkça hiçbir sonuç doğurmayacaktır, bunu Saray çok iyi biliyor. Bütün gücüyle bunu zorluyor. Yaşanan bir irade savaşıdır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin iradesini kırmak için kasabalar, kentler yıkılıyor. 90’larda savaş daha çok kırlarda yaşandığı için “köy yakmaları” o zamanların bilinen olgusu haline gelmişti. Gerillayı kırda korunaksız bırakacağını sanan devlet gittikçe güçlenen bir hareket ile karşılaşınca sonunda “bu iş sadece silahla çözülmez” noktasına gelmişti.
Şimdi mahalleler, hatta kentler boşaltılıyor. Nereye? Başka bir mahalleye veya kente… Her taraf mücadele alanı olunca bu göçlerin öfkeyi büyütmekten başka bir sonucu olmayacaktır. 90’ların köy yakmalarından elde edilemeyen sonuç, şimdi kent boşaltmalarından mı elde edilecektir? Ortalıkta bu yönde hiçbir belirti yoktur. Üstelik Kürt Özgürlük Hareketi artık bir bölge gücüdür, özellikle Rojava’daki gelişmeler bölgedeki cehennem ortamında ona ayrı bir nitelik kazandırıyor. Ankara IŞİD’in yanında en kötü karede yer alırken, Kürt Özgürlük Hareketi bölgede geleceği kucaklayan hemen tek güç olarak konumunu sağlamlaştırıyor.
90’larla karşılaştırıldığında iki önemli farktan söz edilebilir: Biri, Rojava’nın varlığı ve onun temsil ettiği siyasi ve moral değerlerdir. Diğeri, Kürt Özgürlük Hareketi’nin Batı ile kurduğu yeni ittifaktır. Bu “Türkiyelileşme” adı altında HDP olarak şekillendi.
90’lardaki “topyekûn savaş”ta devletin temel amacı Kürt Hareketi’nin Batı’da yeni yeni kazanmakta olduğu sempatiyi kırmak, fakat esas olarak köy yakmalardan, faili meçhullere kadar uzanan bir zulümle Kürt Hareketi’ni kuşatıp çökertmekti. Bu hedeflerine ulaşamadı.
Bugün Ankara’nın gücü Rojava’ya zaten yetmiyor. Geriye Kürt Özgürlük Hareketi’ni kent kuşatmaları ile yormak ve devleti fazlasıyla ürküten Batı ile kurulan ittifakı çökertmek kalıyor. Bunun için 7 Haziran seçimlerinden sonra ortalık cehenneme çevrildi, Suruç ve Ankara Katliamları yapıldı. Kasım sonrası Batı’nın sessizliği Ankara’yı cesaretlendiriyor. Batı’da insanlar Ankara Katliamı’nın ve 1 Kasım seçim sonuçlarının etkisini hala üzerinden atamadı. Ancak sessizlikte tek etken bu yaşananlar değildir.
İktidarın tüm medya ordusunu arkasına alarak Kürt coğrafyasında yaşananları “hendek savaşı” olarak sunması Batı’da kararsızlığı arttırıyor. Seçim günlerinin ortamında yaşananlarla bugünleri aynı olarak algılamak önemli bir hata olur. İktidar zaferini taçlandırmak için yarım kalan işini tamamlamak, Kürt Özgürlük Hareketi’nin iradesini kırmak için zulmünü yükseltiyor. Bunu yapamadığında bıçağın sırtında durduğunu ve yıkıma gideceğini çok iyi biliyor.
Bunu yaparken Batı’yı nötralize etmek iktidar için çok önemlidir. Bunu birkaç aydır kısmen başarabildi. Şimdi 7 Haziran öncesinden çok farklı bir süreçte ilerliyoruz. Haziran öncesi halklar arasında kurulan ve HDP’de cisimleşen ittifakın çok daha zor bir zeminde ve yeniden kurulmasının günlerindeyiz.
Yeniden kurulması gereken ittifakın zemini Kürt coğrafyasındaki fiilen var olan “ikili iktidarın” siyasal olarak tanınmasından geçiyor. “Demokratik özerklik” veya “hendekler” olarak anılan süreç fiilen yaşayan ikili iktidarın sağlamlaştırılması adımlarıdır. AKP iktidarı “kamu düzeni” adı altında yürüttüğü saldırıları ile bu ikili iktidarı, ikili irade de denebilir, kırmak istiyor. Yeni ittifak zemininin bu olması Kürt Özgürlük Hareketi ile Batı’nın yeniden buluşmasını elbette zorlaştırıyor. Yılların ön yargıları, otuz yıllık savaş sürecinde koyulaştırılan şovenizmin etkileri, en çarpıcı darbeyi Gezi İsyanı sırasında aldı. AKP iktidarını ve devleti, Gezi İsyanı’ndan sonra ortaya çıkan 7 Haziran seçim sonuçları tam anlamıyla çılgına çevirdi. Halkların ittifakının bu filizlerini ezmek için bütün gücüyle ve dev postallarıyla arazide dolaşıyor.
Yeniden kurulacak ittifakın siyasal zemini büyük zorlukların ve siyasal ön yargıların aşılmasını gerektiriyor. O nedenle bu arada sık sık sorulan “‘Türkler nerede?’ sorusu” bu gerçeklik kavranmadan hemen sıradan bir öfkeye dönüşebilir. Kürt coğrafyasındaki ikili iktidarın -ikili iradenin- siyasal olarak tanınması yeniden inşa edilmesi gereken ittifakın hem en sağlam zemini olacaktır, ancak aynı zamanda önemli zorluklara gebedir.
İşe Kürt kentlerindeki kuşatma ve katliamlara sesimizi yükseltmekle başlamalıyız. Sessiz kalmak tarihsel bir yanılgı olur. Moral olarak derin yıpranmalar yaratır. Ancak halklar arasında yeniden inşa edilmesi gereken ittifakın aşması gereken büyük zorluklar vardır. Bunların tespiti ve aşılması için hızla taktik adımlar atılması gerekiyor.
Önümüzde çok zorlu bir süreç var. Kürt coğrafyasındaki ikili iktidara Batı’dan benzer bir cevap verebilmek hiç hafife alınamayacak, hatta hiç de aceleye getirilemeyecek büyük mücadeleler gerektiriyor. Saray ve devlet Kürt coğrafyasındaki ikili iktidarı kırmak için çılgın adımlar atmayı sürdürmeye devam edecektir. İttifakımızı güçlendirebilirsek AKP’nin bu yıkıcı savaşı bizzat onun kırılması sonucunu yaratabilir.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]