1 Mayıs 2008: “Direnişin Yere Düşürülmeyen Bayrağı ve İleri Atılan Sınıf Hareketi”
Kuzey KARAHAN
3 Mayıs 2008
Bir 1 Mayıs’ı daha geride bıraktık. Zehirli gaza boğulmuş bir İstanbul; genç/yaşlı, kadın/çocuk/hasta ayrımı yapılmaksızın kafası, kolu kırılmış insanlar; bir gün öncesinden işgal edilmiş bir Taksim!.. Akıl almaz bir devlet terörünün gözü dönmüş faşist saldırısı!.. Bu saldırıya karşı işçilerin, emekçilerin, varoş dinamiğinin ve devrimcilerin dayanışması ve direnişi!.. Sıradan insanların yüreklerinde uyanan ”faşist teröre karşı nefret”, buna karşın ”onurlu direnişi sahiplenme” duyguları!..
2008 1 Mayıs’ının, sınıfın mücadele tarihinde derin izler bırakacağı açık.
1 Mayıs’a nasıl bir politik ortamda gelindi?
Ekonomide yeni bir krizin kapıya dayandığını eldeki rakamlar açık bir şekilde gösteriyor. Ekonomik büyümedeki hızlı düşüş, enflasyonun iki yılda ikiye katlanmış olması (Bugün -3 mayıs- açıklanan 1,68’lik Nisan ayı enflasyonunun, son beş yılın nisan aylarının en yükseği olduğu ifade ediliyor), ithalat/ihracat dengesindeki aşırı bozulma, iç ve dış borçlardaki kabarma vd. gelen krizin çan sesleridir. Bu, AKP hükümeti için de elbette sır değildir.
Gelen krizin düzen içi önlemlerinden biri olarak çalışanlara dayatılan SSGSS yasası büyük bir tepki yaratmış, halkın örgütlü direnişine çarpmış ve bu tepki toplu iş bırakma uyarmasına kadar yükselmişti. Değişik illerde yapılan protesto mitinglerinde ulaşılan kitlesellikler, hükümete karşı tepki dinamiklerini güçlü bir biçimde açığa çıkarmış ve AKP’den politik kopuşmaların açık işaretlerini vermişti. Aynı zamanda işçi sınıfı ve emekçiler, güçlü ortak davranışlarıyla özgüvenlerini yeniden kazanmanın, devrimci siyasetlerle daha üst düzeyde buluşmanın yoluna çıkmışlardı. Tepkinin bu denli politize olması AKP hükümetini huzursuz etmiş ve başta T. Erdoğan olmak üzere birçok bakan, histerik demeçlerle gerilimlerini açığa vurmuşlardı. Erdoğan’ın ’’ayakların baş olduğu yerde kıyamet kopar!’’ çıkışı bu histerinin ve yarattıkları gerilimin doruk noktası olmuştu.
Burada yine bir noktanın altını kalınca çizmek gerekiyor. Bugüne kadar devlet, bütün hükümetleri ve hatta muhalefet partileriyle, Kürt hareketi çelişkisi ekseninde sürekli bir gerilim yaratmış ve bunu hep gündemin birinci maddesi olarak tutmayı başarmıştır. Buradan sınıf hareketini inmelendiren, yoksul yığınların bilincini körelten bir şovenizm üretmiş ve güçlü demokratik tepkilerin doğmasının maddi temelini zayıflatabilmiştir. Son dönemde kendiliğinden de olsa bu durum kırılmış, yoksulluk ve adaletsizlik temelinde gelişen sınıfsal çelişki, gündemin birinci maddesi haline gelmiştir. Uzun zamandır çeşitli sol çevrelerce ve kalemlerce tesbit edilen’’solun kendi gündemi yok!’’ olgusu, bu anlamda fiili bir durumla aşılmış bulunmaktadır. Bu gerçeklik, sınıf hareketini 1 Mayıs öncesi güçlendirmiş, insanlar şovenizm körlüğünden kopuşarak sınıfsal konumlanışlarına varabilmişlerdir. TDH, kardeş Kürt halkının mücadelesine elbette sahip çıkarak ama gündemin bu birinci maddesine; sınıf çelişkisine sıkı sıkı tutunarak mücadelesini yükseltmelidir.
Son olarak, egemenler arasındaki ’’derin devlet savaşları’’ bağlamında AKP’ye açılan kapatma davası, AKP’nin diğer bir ’’gergin siniriydi’’. AKP her ne kadar karşı bir atakla bir Ergenekon saldırısı yapmışsa da, bu onun yatışmasına yetmemiştir ve bir süre daha gergin kalmaya mahkumdur.
İç politik ortam böyleydi. Konuyu fazlaca dağıtmamak için çok genel olarak, dış politik durumla ilgili de bir iki cümle söyleyelim.
İçeride yaklaşan ekonomik kriz ve politik desteğini hızla yitiren bir AKP hükümeti!.. Gerek ABD gerekse AB gidişatın farkındalar ki AKP’nin kapatılması davasıyla ilgili istenilen desteği vermekte pek de gönüllü davrandıkları ve verdikleri söylenemez. Bu, halen gergin bir Ortadoğu’da kendilerini, politik desteğini giderek yitiren bir partiye ipoteklemek istemeyişleri olarak algılanabilir.
Bu durumda AKP hükümeti Taksim’de izinli bir 1 Mayıs’la, kendine yönelik tepkilerin çok daha güçlü bir biçimde ortaya çıkacağından ve artık gidişatın yokuş aşağı olduğunun iyice açığa çıkmasından ve o burnundan kıl aldırmayan karizmasına derin bir çizik atılmasından korkuyordu. Aslında AKP açısından durum iki ucu boklu değnek gibiydi. Ya kendisine karşı güçlü demokratik tepkilerin açığa çıkmasına izin verecek ya da bu tepkileri –işte en son yaşadığımız gibi– en şiddetli zorla bastırma yoluna gidecekti. Her iki alternatif de AKP’nin halk düşmanı yüzünün teşhiri anlamına gelecekti. 12 Eylül sığıntısı AKP mi halkın tepkisine izin verecekti! Sömürü düzenini açık zor üzerine kuran Türkiye finans kapital devletinin gelmiş geçmiş hangi partisi böyle bir şeye izin vermişti ki AKP versin! AKP kendi sınıf karakterine uygun davranmıştır, kimse şaşırmamalıdır.
Ancak fena rüzgar ekmiştir, fırtınası da oldukça bereketli olacaktır!
1 Mayıs 2008 Perşembe
DİSK, KESK, diğer demokratik kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri, devrimci demokratik saflardaki siyasi örgütlenmeler ve çevreler, büyük oranda 1 Mayıs öncesi süreçteki kararlılıklarının arkasında durmuşlar ve bir kez daha iyi bir dayanışma ve direniş sınavı vermişlerdir. Bunun gelecek günlerin demokrasi ve devrim mücadelesi açısından çok önemli bir zemin teşkil ettiği saptanmalı, sahiplenilmeli ve geliştirilmelidir! Devrimci örgütlenmeler bu zeminde bir ittifak anlayışını ve pratiğini fazlaca vakit geçirmeden geliştirmek göreviyle karşı karşıyadırlar. 1 Mayıs’ın önümüze çıkardığı fırsat ve –anlamamız gereken– dayattığı görevlerden biri budur!
Uzun yıllardır hiçbir 1 Mayıs bu kadar MEŞRU olmamıştı. Düzen 1 Mayıs’ı sürekli ’’terörizm’’ ile özdeşleştirmeye çalışmış ve onu neredeyse bir korku gününe çevirmişti! Bu kırılmıştır!
Neydi ve nedendi bu meşruiyet? Sınıfın, emekçilerin ve devrimci demokratik güçlerin, hükümetin yoksullaştıran, güvencesiz bırakan politikalarıyla, adaletsizliğin ayyuka çıktığı, baskı ve zulmün iyice keyfileştirildiği bir ortamda gelişen DEMOKRATİK TEPKİ HAKKI kamu vicdanında yer bulmuştur. Üstelik bu tepkinin uluslararası meşruiyeti olan ve Türkiye işçi sınıfının da bedelini defalarca ve çoktan ödediği 1 Mayıs gününde gösterilecek olması, haklı ve meşru zeminimiz olmuştur!
Elbette Sosyalistler açısından 1 Mayıs’ı kutlamak her zaman MEŞRU olmuştur! Ancak burada tesbit etmemiz gereken, bu meşruluğun daha geniş yığınlarca ve hatta orta tabakalarca da sahiplenilmesidir. Aydın çevreler ve orta tabakalar nezdinde, hele şiddetli sokak çatışmalarının yaşandığı Şişli’de, daha önce benzeri durumlarda medyanın da kışkırtarak ortaya çıkartmaya çalıştığı karşı olumsuz tepkilere bu yıl rastlanmadığı gibi, tam tersine bir sempati de gelişmiş, hatta bu sempati pencerelerden, gazdan zehirlenen direnişçilere limon atan dayanışma tavırlarına varmıştır. Esnafı kışkırtma çabaları bile tutmamış, mahalle esnafı en hafifinden anlayış göstermiştir. Bu dayanışmanın zemininde AKP ve şeriata tepki bile olsa son tahlilde Şişli sakinlerinin, işçi sınıfının ve devrimcilerin yanında bir duruşa cesaret etmesi önemlidir! Devrimci hareket etrafına örülen tecrit çemberini kırmıştır! Tespit etmemiz gereken başka bir olumluluk budur.
Evet, 1 Mayıs bir kırılma noktası oldu. Uzun zamandır ekonomik krize doğru giden bir süreçte, ezilenlerin yoksulluğa ve baskılara karşı haklı ve demokratik tepkisine karşı düzenin uyguladığı azgın zor ve buna karşı gösterilen haklı, onurlu ve başarılı direniş, bu kırılmanın iki ana unsurudur. Bu azgın zor, geniş toplumsal çevrelerin nefretini, haklı direnme de sempatisini ve dayanışmasını kazanmıştır. bu yeni durum bize önümüzdeki dönemde hem yeni olanaklar sağlayacak, hem de daha öngürülü, daha uyanık olmamızı gerektirececektir!
Kazanmanın yükü bazen kaybetmenin yükünden daha ağır olabiliyor! Böyle bir döneme doğru ilerlediğimizi düşünüyorum. Sınıf hareketi, devrimci toplumsal muhalefeti, yeni bir yükseliş için zorluyor. Bunun bizden daha çok iş, daha çok zaman, daha çok enerji, daha ciddi bir eylemlilik süreci talep edeceği tartışılmaz! En başta hareketimiz olmak üzere; Türkiye devrimci hareketinin tüm bileşenleri kendilerini böyle bir döneme hazırlamalıdırlar!
Son durum şöyle özetlenebilir:
Fiziken kafası kolu kırılan sınıf ve devrimci hareket bu 1 Mayıs geriliminden moral olarak güçlenerek çıkmış, harekete yeni bir ruh gelmiştir! En önemlisi, nerdeyse bütün bileşenleriyle devrimci haraket, gösterdiği güçlü direnişle ve ortak duruş yeteneğiyle yeni sürece hazır olduğunun iyi bir sınavını vermiştir!
Kitleler ise 2008 1 Mayısına, eskisinden çok daha fazla destek vererek katılmış ve devrimci demokratik saflara doğru bir yöneliş içine girdiğinin açık işaretini vermiştir. Sokak çatışmalarında devrimci güçleri yalnız bırakmamışlar, polisle açık çatışmalara girmekten çekinmemişlerdir. Devrimci hareketin işçi sınıfıyla ve yoksul yığınlarla çok daha güçlü bir çapta bütünleşmelerinin zemini olgunlaşmaktadır.
Bu saptamalardan hareketle, yeni yönelişle ilgili neler söylenebilir?
1- 1 Mayıs süreci başarısının, hem kendi yapımızda hem de TDH geneli açısından içselleştirilmesi gerekiyor. Her bölge, her çalışma grubu hem kendi alan çalışmasını, hem genel olarak 1 Mayıs direnişini değerlendirmelidir.
2- 1 Mayıs’ta sınıf ve devrimci hareket güçlü bir DİRENİŞ DEKLARASYONU vermiş ve ezilemeyeceğini göstermiştir. Şimdi sıra diğer; 1 Mayıs bir miting havasında geçseydi hengi deklarasyonu verecektik, ona gelmiştir! Sınıf hareketi yeni katılımlarla genişlettiği saflarıyla ve kendisine doğru kopuşan orta tabakaların ve aydınların da desteğini alarak güçlü bir tepkiye, vermekten alıkonulduğu YOKSULLUĞA, HAKSIZLIĞA, GÜVENCESİZLİĞE VE ZULME KARŞI deklarasyonunu vermeye hazırlanmalıdır. Bunun için şartlar uygundur. Bu konuda toplu bir inisiyatif geliştirilebilir, geliştirilmelidir!
Her yeni dönem, zorluklarıyla olduğu kadar fırsatlarıyla da gelir demiştik. Şimdi zorluklardan fırsat yaratma göreviyle karşı karşıyayız. Bu bize davranışça daha öncü, daha dakik; ruhça daha kararlı, daha atak; militan olarak daha bilinçli, daha kararlı olmamızı dayatıyor. Sınıf hareketinin uzun yıllardır durgunluğu ve yapımızda yaşadığımız krizin üzerimizden hala atamadığımız bunaltıcı ruh hali, bugün acilen aşmamız gereken en önemli zaafımız olarak duruyor. Ancak kesintiye uğramayan, ideolojik politik birliğini koruyarak döneme uygun dönüşümlerinin teorik altyapısını kurabilmiş, stratejik/taktik yönelimlerini yeniden kurgulayabilmiş bir gelenek olmamız önemli bir avantajımızdır! Her militan kendini daha yeni, daha ileri görevler için inisiyatife çağırmalıdır.
2008 1 Mayıs’ının çağrısı, ‘’Devrimci kararlılıkla ileri, daha ileri!’’dir. Bu çağrıyı sahiplenecek miyiz?.. Hiç sormamış olalım!