Tunus ve Cezayir’de Neler Oluyor?
“İşsizliğe Hayır! Yoksulluğa Hayır!”
Ayşe TANSEVER
8 Ocak 2011
“Son günlerde Kuzey Afrika ülkesi Tunus ve ardından Cezayir’de halklar sokaklara döküldüler. Olaylarda farklı karakterler olsa da iki tarafta da halklar ‘İşsizliğe hayır! Yoksulluğa hayır!’ diye bağırıyorlar.” Özellikle gençler olayların öncülüğünü yapıyor. Yaşanan bir iki olay iki ülkeyi de bir kıvılcım gibi tutuşturmaya yetti. Bir aya yakın zamandır hergün güvenlik güçleri ile protestocular arasında ciddi çatışmalar yaşanıyor. Arap dünyasında 1980 sonlarında yaşanan “ekmek protestoları” gibi olayların yeniden gündeme gelip gelmeyeceği tartışılıyor. Olaylar, Tunus’tan sonra Cezayir’e yayıldığı gibi, çevredeki diğer ülkeleri de etkileyecek mi? Örneğin, daha bir ay önce Fas’ta krala karşı işsizlik protestoları vardı. Mısır’da Hıristiyan azınlığa saldırının altında yine açlık ve yoksulluk yok muydu? Protestolar, buradaki aç insanları da ayaklanmaya götürebilir mi? Arap iktidarları hop oturup hop kalkıyor olmalılar. Olayların yayılma olasılığı büyük…
Tunus gençlik ayaklanmaları
Olaylar, 17 Aralık’ta Tunus’un güneyindeki Sidi Bouzid kasabasında başladı. 26 yaşındaki üniversite mezunu işsiz genç, kayıtsız işporta tezgâhında meyve ve sebze satarken yakalandı ve polis malzemelerine el koydu. Muhammet Bouazizi adındaki bu genç olayı protesto etmek için kendisini ateşe verdi ve ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. İşte bu olay, Tunus’taki bir sorunu tartışılır ve uğruna mücadele edilir kıldı. Üniversite mezunu işsiz gençleri sokaklara döktü. İşsizliği, yoksulluğu, yaşam koşullarının kötüleşmesini ve gıda fiyatlarının artmasını protesto eden gençler, yalnız olayın yaşandığı Sidi Bouzid kasabasında değil, tüm Tunus’ta sokaklara döküldüler.
Olaylar duruluyor gibi oldu ama 22 Aralık günü bu kez 22 yaşında bir genç, yüksek gerilim hattı taşıyan kabloya sarılarak intihar etti. Yine gençler sokaktaydı. Polisle yine çatışıldı. Karakollar taşlandı. Polis sert davrandı ve 18 yaşında bir genç vurularak öldürüldü. Artık olaylar çığırından çıkmıştı. Tunus’un hemen bütün kentlerinde gençler sokaklara döküldüler. Devlet daireleri önünde protestolara başladılar. Her polis saldırısı, protestolara yeni kentler ve yeni gençler katar oldu. Hatta nispeten daha zengin olan Tunus’un Akdeniz kentlerinde de, gençler protestolara başladılar.
Gençlerin sesine işçiler ve avukatlar duyarlılık gösterdiler. Tunus İşçi Sendikaları Federasyonu Gafsa eyaletinde bir gösteri düzenledi. Daha sonra bir işçi sendikası Ocak içinde genel grev kararı aldı. Avukatlar olayları yazmaya çalışan gazetelerin sansürlenmesine karşı çıktılar. Sokaklara döküldüler. Birçok avukat hem tutuklandı hem de işkence gördü.
Bu arada polis tarafından kurşunlanıp yaralanan başka bir genç hastanede öldü. Olaylar yeni kentlere sıçradı. 3-4-5-6 Ocak günlerinde de devam etti. Sokaklarda araba lastikleri yakıldı, yollar kesildi ve polisle çatışıldı. Her seferinde protestolar polis tarafından şiddet kullanılarak bastırıldı.
İktidar bu sırada olayları yatıştırmak için bazı çalışanlarını görevden aldı. Örneğin olayların başladığı kent olan Sidi Bouzid valisi, haberleşme bakanı, ticaret ve el sanatları bakanı, din işlerinden sorumlu yetkili, hepsi görevlerinden oldular. Kalkınma Bakanı 10 milyon dolarlık bir yeni iş yeri açma sözü verdi. Ama bütün bunlar olayları yatıştırmaya yetmedi.
Yeni Boyut
Tunus olaylarının kendine özgü bir yeniliği de oluştu. Gençler protestolarını sanal dünyaya da taşıdılar. Örgütlenmek için Facebook, Google, Twitter, Gmail, Yahoo, Hotmail gibi kanalları kullanmaya başladılar. Sitelere protestolarını şikâyetlerini, olayları değerlendirişlerini yazmaya başladılar. Chat kanalları ile işsizliği, devletin baskısını tartışmaya başladılar.
Devlet bu tartışmaları baltalamaya çalıştı. Sitelerde bu kişilerin yazıları silindi. Facebook sayfalarından yok oldular. Gençler zaten ülkede özgürlük olmadığını bildiklerinden ve polis baskısından korunmak için çeşitli yollar deniyorlardı. Genel olarak hem anonim kalmaya hem de kolektif davranmaya çalışıyorlar. Devletin baskıları gençleri daha da öfkelendirdi ve mücadele, işve yoksulluk boyutundan bir de özgür haberleşme boyutuna sıçradı. Yani ülke daha bir karışmaya, o güne kadarki tüm sorunlar gündeme gelmeye, protesto edilmeye başlandı.
Gençler devletin sanal dünyadaki saldırılarına karşı mücadele edebilmek için Wikileaksçilerin son kurduğu Anonymous grubuna başvurdular. Devletin sanal alandaki saldırılarına karşı yardım istediler ve öğrendikleri ile karşı saldırıya geçtiler. Devlet başkanı, başbakanlık, endüstri ve dış işleri bakanlıkları ve ayrıca borsanın internet sitelerine girip, kırmayı başardılar. Sayfalar siteden silindi. Devlet ve gençler arasında sokakta şiddetlenen savaş, sanal âlemde de yükseldi. Daha sonra Anonymous gurubu Tunus’lu gençlere devlet ile mücadelede yardım ettikleri için kendilerine de saldırıldığını açıkladılar.
Gençler ve devlet arasındaki savaş bu yazıyı kaleme aldığımız sıralarda daha da şiddetlendi. Polis hafta sonu evlere yaptığı saldırılar ile sanal mücadele veren gençleri bilgisayarları ile birlikte tutukladı. Sınır Tanımayan Gazetecilerin yaptığı açıklamaya göre bazı eylemcilerden uzun süredir haber alınamıyor. Son olarak ta devlet gençlerin sevgilisi “General” lakaplı bir rap sanatçısını tutukladı. Hamada adındaki bu şarkıcı son olaylar üzerine “Başbakan halkın ölüyor” adında bir parça bestelemişti. Parça gençlerin sorunlarını ve işsizliği anlatıyordu.
Neden Gençler?
Tunus olaylarına ağırlıklı olarak gençler damgalarını vuruyor. Daha doğrusu olaylar böyle başladı. Ama işçiler ve aydınların desteği her geçen gün artıyor ve ülke bir halk ayaklanması görünümüne benziyor. Gençler denince aslında ağırlıklı olarak halen okuyanlar ya da mezun olanlar kastediliyor. Onların sorunlarını anlamak açısından kısaca biraz Tunus geçmişine bakmak gerekir.
Tunus’ta diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi petrol yoktur. Genel olarak kuzeyde Akdeniz kıyı şeridindeki turizm ve birkaç kalem tarım ürünü ile geçinmeye çalışıyor. Ülke23 yıldır, Batı ile arası iyi olan Ben Ali tarafından yönetiliyor. Ülke yönetiminin iki ailenin elinde olduğu söylenir. Bir tanesi Ben Ali’nin diğeri karısı Trabelsi’nin ailesidir. Ben Ali kimi zaman Romanya eski lideri Çavuşesku ve eşine benzetiliyor. Aynı onun gibi ülkenin Ben Ali ve karısı tarafından dikta rejimi ile yönetildiği söyleniyor. Geleceğinin de onun gibi olup olmayacağı tartışılıyor.
Ülke, 1956’da Fransız sömürgeciliğine karşı savaş verip bağımsızlaşıyor ama yeni sömürgeciliğin pençesinden kurtulamıyor. Hala çeşitli şekillerde Batı ile işbirliğini sürdürüyor. Ben Ali, Bush döneminden beri moda olan uluslar arası terör denen yoksul halkları ezme komplosunun bölgedeki baş destekçisidir.
Ben Ali Batı’nın böyle “yakın dostu” olunca, Tunus’ta yukarıda anlattığımız protestoları basından duyamıyoruz. Basın tüm Arap dünyasını yangın alanına çevirebilecek olan bu olayları bilinçli bir şekilde halkların gözünden uzak tutulmaya çalışıyor. İran’da uçan kuştan haberimiz olur ama Tunus’ta yer yerinden oynar duymayız. Batının çifte standardı, özgürlük, demokrasi anlayışı budur.
Arap ülkelerinde genel olarak üniversite eğitimi ayrılan ödenek eksikliğinden dolayı çok sınırlıdır. Örneğin bir tanıdığımızın aktardığına göre “bir bilgisayar mühendisi, eğitimi sırasında ancak haftada bir iki saat bilgisayara dokunabiliyor”. Yani üniversite eğitimi pratikten yoksun sadece kitaplarda kalan bir şeydir. Ayrıca ülkede sanayi gelişmediği için üniversite mezununun istihdam edilebileceği alan da sınırlıdır. Ülkede sanayi olmayınca, üniversitede eğitim yapmak da bir işe yaramadığı gibi ona yatırım yapmak da boşa sayılıyor. Böyle bir kısır döngü içinde kalınıyor. Üniversite öğrencileri devleti, kendilerini istihdam edebileceği alanlarda sanayi kurmaya çağırıyorlar. Bu ciddi bir taleptir. Devlet neden kullanamayacağı işgücünü eğitiyor? Neden gençlerin bunca zamanını alıyor. Hem eğitimin kendisi kaliteli olmuyor hem de gereksiz bir yatırım ya da bir oyalamaca yapılmış oluyor. İşsizlik bu kez daha ileriki dönemlerde başka bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Hatta şimdi görüldüğü gibi tüm iktidarı altüst etme potansiyeli taşıyor.
Tunus ekonomisi ağırlıklı olarak kuzeydeki turizm kentlerinin geliri üzerinde duruyor. Son zamanlarda Türkiye, Mısır, İsrail gibi ülkelerin de turizm alanlarını açmaları ve rekabetin yükselmesi ile kıyıdaki turizm alanları özelleştirilmiş ya da çok uluslu şirketlere kiralanmış durumda. Güney ve içlerdeki verimli topraklar da yine çok uluslu toprak tekellerine kiralanmış ya da satılmış… Örneğin Suudi Arabistan ve Güney Kore bu alıcılardan iki tanesidir. Bunlar da ülke ekonomik dengelerinin ne kadar kırılganlaştığının göstergesidir. Bu durumda işsizlik, yoksulluk daha da artmış ve bu günlere gelinmiştir.
Bu olumsuzluklar şimdiye kadar biriktirilen tüketici toplum özlemleri ile bir yumak oluyor. Gençlerin işsizlikleri, iş bulma ufuklarının tıkanıklığı, gıda fiyatlarının tüm dünyada pahalılaşması ve devletin bir şekilde bunları halklara yansıtmaktan başka çare bulamaması olayı patlatmış gözükmektedir. Tunus iktidarı korkunç bir tıkanıklık içindedir.
Cezayir’e Sıçrıyor
Tunus’ta gençlerin yaktığı ateş komşusu Cezayir’i de tutuşturdu. Özünde olaylar konut sorunu olarak aralık ayı sonlarında başladı. Halk 2003 depremi sonrası kendilerine 1 milyon konut sözü verilmesine rağmen yolsuzluk ve ilgisizlik nedeniyle sözün yerine getirilmemesini protesto için sokaklara döküldü. Birçok kentte gençler ana yolları kapattı, lastikler yakıldı, karakollar taşlandı. Bazı zengin mahallelerindeki marketler yağmalandı.
Yeni yılla birlikte de un, şeker yağ gibi gıda maddelerine gelen %20-30 civarındaki zamlar bardağı taşıran son damla oldu. Özellikle gençler başkentte karakollara saldırıp dükkânları ateşe verdiler. Molotof kokteylleri atıldı. Zengin mahallelerindeki birçok dükkân ve restorana saldırıldı. Bir kuyumcu dükkânı talan edildi. Yağmalamalar yaşandı. Birçok işyeri sahibi kepenk indirdi. Devlet dairelerine saldırıldı. Protestolar başkentin uzağındaki birçok yeni kente sıçradı.
Renault otomobil fabrikasına ateşlerle saldırdılar, onlarca aracı tahrip ettiler. Bu otomotiv şirketi özellikle seçilmişti. Bilindiği gibi Renault, çok uluslu bir Fransız otomotiv firmasıdır. Cezayir ise Fransa’nın eski sömürgesi idi. O nedenle Fransa’ya öfke büyüktür.
Olaylar zaman içinde şiddetini de arttırdı. Polis, göz yaşartıcı bombalar ve biber gazları kullandı. Olaylarda en az bir kişinin öldüğü haberleri geldi. Yaralananlar, tutuklananlar oldu.
Cezayir yetkilileri gıda fiyatlarının artmasını dünyada görülen bir eğilim olarak savunuyorlar. Protestolar sonrası sübvansiyonları sürdürme sözü verdiler. Halkı yatıştırmaya çalışıyorlar.
Cezayir protestoları gençlik sorunu değil, halkın yaşam koşullarına olan öfkesinin dile getirilişidir. Yaşam koşulları artık katlanılamaz hale gelmiştir. Yılların ekonomik ezilmişliği, çaresizliği ve yoksulluğu başka bir seçenek bırakmıyor.
Cezayir, 60’lı yıllarda uzun bir savaş sonrası Fransa’dan bağımsızlığını kazanmış. Ama bu bağımsızlık hiçbir zaman politik ve ekonomik alanda gerçekleşmemiştir. 1989 yılında tekrar halk ayaklanmaları yaşanmış ve bağımsızlığı kazanan Ulusal Kurtuluş Güçlerinin dışında çok partili yaşama geçilmiştir. Yıllardır da bu sözde çok partili düzen ile halklar oyalanmaktadır.
Peki, şimdi Cezayirliler nasıl oyalanacaktır? Halk hareketinin henüz öne çıkmış bir liderinin olmaması iktidar çevrelerini düşündürüyor. “Bir lider olsa, o karşıya alınır ve bir şekilde iktidar çarkının içine sokulur ve halkların sesi kesilirdi”, diye düşünülüyor. Şimdi böyle bir lider yoktur, sadece halk güçlerinin kendiliğinden ayaklanması vardır. Cezayir olayları aynı Tunus gibi kolay durulacağa benzemiyor.
Arap Yoksulluğu
Tunus, Cezayir, Fas, Mısır, Sudan, Yemen, Filistin vs. tüm bu ülkelerdeki Arap halklar büyük bir yoksulluk içinde işsiz ve politik baskı altında yaşamaktadır. Resmi kayıtlara göre işsizlik %15 deniyor, ama tüm resmi rakamlar gibi düşük gösterildiği, gerçek işsizliğin %20’lerin üstünde olduğu söyleniyor. Rap Ligi ve BM kalkınma Programı’nın (UNDP) yaptığı bir araştırmaya göre, işsizlik %40 civarındadır ve bunun içinde gençlerin oranı %50’dir. Tunus ve Cezayir nüfusu çok gençtir. Örneğin IMF araştırmasına göre Cezayir’de halkın %75’inin 30 yaşın altında olduğu ve gençlerin %20’sinin de işsiz olduğu yazılı. Tunus için de aşağı yukarı aynı rakamlar geçerlidir.
Tüm Arap dünyasında 140 milyon insan yoksulluk sınırının en altlarında yaşıyor ve çoğunu da gençler oluşturuyor. Çoğu zaman da bunlar bir şekilde eğitim görmüş gençlerdir. Çoğu Arap ülkesinde yeni liberal politikalar yani özelleştirme, devletin ekonomiden elini çekmesi, gıda ve enerji sübvansiyonların kaldırılması gibi kemer sıkma politikaları uygulandı. Halklar o dönemde protestolarla bunların bir kısmını geri aldırdılar. Ama şimdi iktidarlar daha da sıkıştı ve sübvansiyon yükünü taşıyamaz hale geldiler. Para değerleri düştü. Petrolü olmayan ülkeler gerçekten zor durumdadır. Petrolü olanlar da çürümüşlük içinde yüzmekteler ve petrol gelirlerini halklara yansıtmıyorlar.
Arap ülke liderlerinin çürümüşlüğü dillere destandır. Bu çürümüşlük şimdi Çok Uluslu Şirketlerin getirdiği kapitalist çürümüşlük ile iyice katmerlendi. Özellikle Tunus’un yeni bir “muz cumhuriyeti” olduğu söyleniyor. Gelir dağılımındaki bozukluk inanılmaz seviyelere çıktı. Bilindiği gibi geçtiğimiz yıllarda dünya gıda krizi yaşandı. Küçük çiftçiliğin öldürülmesinin dünya halklarına yansıması 2008 yılında yaşanan gıda krizi oldu. O günlerde bu bir şekilde bastırıldı, ama şimdi daha da derinleşerek 2011 yılında dünyanın karşısına yeniden çıktı. Petrolü olmayan, ekonomisi de gelişmemiş Arap ülke iktidarlarının artan gıda fiyatlarını daha ne kadar sübvanse edebileceği uzun zamandır tartışılıyor. Bir şekilde bunu halklara yansıtmanın yollarını arıyorlar.
Batı güçleri de bu durumun farkındadır. Filistin’den Afganistan’a, Pakistan’dan Sudan, Somali’ye kadar her yerde artık ABD ve Batı politikaları çöktü. Bununla birlikte de, batı destekçisi iktidarların koltuklarına tutunması zorlaştı. Örneğin Obama, kendisine yeni bir Arap politikası arıyor. Yeni destek güçler arayışı içindeler. Dünyamızı yönetenler, eski yöntemleri ile iktidar olmakta zorlanıyorlar ve halkların da bu yaşama tahammülleri kalmadı. Bu ortamdan ne çıkacaktır? Halklar kendi örgütlülüklerini kurup, Latin Amerika’da yaşandığı gibi kendi seçecekleri liderleri iktidara taşıyacaklar mıdır? Bu eğer şimdi ayakta olan Tunus ya da Cezayir gibi bir ülkede olursa, tüm bölgeye yayılması işten bile olmayacaktır. Arap halkları yeni yıla farkında olmasalar bile yeni umutlarla giriyorlar.