Hem Yunanistan içinde hem de dışarıdaki radikal sol kesim “taviz”, “ihanet”, “kapitülasyon” diye çığlık atıyor. Syriza liderlerini ve özellikle başbakan ve finans bakanını suçluyorlar. Bir daha oy vermeyiz diyorlar. Sosyal demokrat ve reformistlerden başka ne beklenirdi ki diyorlar. Yani Syriza’nın AB topluluğu, Avrupa Merkez Bankası, IMF ile imzaladığı anlaşmayı yeriyorlar.
Bunlar Syriza iktidar olunca bir devrim yapacağını düşünüyorlardı. Yani Sovyetler kurulacaktı. Her şey millileştirilecek, işçilere verilecek, burjuvalar alaşağı edilecek ve sosyalizm kuruluverecekti. Sonra da AB tepesine baş kaldırılacak, biz borçları ödemiyoruz, Euro alanından çıkıyoruz denilecekti. AB ülkeleri de ah vah edecekler sonrada çaresiz ne yaparsanız yapın diyeceklerdi. Syriza böyle yapmadığı için suçlanıyor.
Ama Syriza liderliği seçimler öncesi AB topluluğu içinde kalacaklarını açıklamıştı. İçerden dövüşmenin daha uygun olduğunu, topluluğu, kemer sıkma politikası altında ezilen diğer ülke halkları ile birlikte yoksul, zengin ayrımı olmayan eşit kalkınmış ülkeler ve halklar topluluğu haline getirmenin daha uygun olduğunu düşündüklerini açıklamışlardı. İçeriden dövüşeceğiz demişlerdi.
Yunan halklarının çoğunluğu sorunlarının topluluk içinde kalarak çözülmesinden yanaydı. Zaten büyük olasılıkla Euro’dan çıkmayacakları için seçimleri kazandılar. Ayrıca unutmayalım ancak koalisyon ile ayakta duruyorlar. Syriza kendisi farklı yelpazede birçok sol parti ve guruptan oluşmaktadır. Syriza en baştan bu dengeleri hesap etmek zorunda idi. Syriza devrim yapacağım demedi. Syriza kemer sıkma politikalarına hayır dedi. O nedenle bu yakınmaların alemi yoktur. Ayrıca bu kendi başına bir devrim gibidir.
Sol radikallerin istediği gibi eğer Syriza devrim yapmaya kalksa ülke ekonomisinin ne olacağı belli değildi. Ülkede bir zengin burjuva kesim var. Ülke ekonomisini ve bankalarını ellerinde tutan bu kesim Syriza’ya oy vermedi ve karşı durdular. Hatta Syriza iktidara geldiği andan beri ülkeden 40 milyar Euro dışarı çıkardılar. Banka ATM’lerinin yakında para veremeyeceğini söylüyorlar. Paralar kaçıyor. Syriza anlaşma imzalamasa idi Yunan halkı şimdiki günlerini arar duruma gelebilirdi. Belki sonra düzlüğe çıkardı ama bunun ne süreci ne de şiddeti bellidir. Anlaşma şu momentte, günümüz güçler dengesi açısından olumlu bir adımdır.
Euro topluluk üyeleri ve bankası, IMF’si Syriza’nın çıkmama sözü verdiğini önceden bildikleri için dayatma gücüne sahipti. Syriza masaya oturduğunda “topluluktan çıkarız” tehdidi koz olarak elinde yoktu. Alman finans bakanı “ya kabul et ya da çek git!” bile diyebildi. Topluluk içinde kemer sıkma politikaları uygulayan diğer ülke liderlerinden de destek gelmedi. Hatta İspanya lideri M. Rajoy ülkesinde yaklaşan yerel ve yıl sonundaki genel seçimlerde yenilme korkusu ile Syriza önerilerinde Podemos’u yani ölümünü gördü ve çok sert çıktı. Kemer sıkma politikalarının işe yaramadığını savunan Fransa lideri Hollande bile Syriza’ya yandaş olmadı. Yani Syriza çok yönden sıkıştırılmış olarak masadaydı. Arkasında bir tek seçimlerden aldığı Yunan yoksul halklarının desteği vardı. Ona rağmen finans bakanı Yanis Varoufakis ve başbakan Alexis Tsipras iyi bir dövüş verdiler. Tsipras imzalanan anlaşmadan memnundu. Kemer sıkma dayatması son bulmuştu. Daha esnek davranabilecekler, kendi yollarını çizebilecekler, çıkarlarını koruyabileceklerdi. Tepeden komut vermeyi bir sınıra itmişler, geriletmişlerdi.
Syriza bize göre bu anlaşma ile en başta zaman kazandı. İktidara geldiğinde halklarının çıkarı doğrultusunda politikalar yürütebilmek için şimdiye kadar kurulmuş ve işleyen devlet kadrolarını, yapısını ve yasalarını değiştirmek zorundadır. Venezüella bunu baştan yapmadığı için çok acı çekti, çekiyor. Burjuva devlet mekanizmasını kılcal damarlarına kadar değiştirebilmek çok önemlidir. AB ile imzalanan anlaşma ona tam da bu fırsatı, olanağı ve zamanı vermektedir. Şimdiye kadar yürürlükte olan vergi yasasından, çalışma, hukuk, sosyal güvenlik, emeklilik her türlü yasayı bu sürede değiştirecek; şeffaflık, adalet, verimlilik kriterleri ile iktidarın tam denetleme mekanizmalarını kurabilecektir. Yasaların boşlukları olan çürümüşlüğü, rüşveti içinde barındırabilen yapısı değiştirilebilecektir. Devlet tüm ince damarlarına kadar temizlenebilecektir. Dört ay bu işlerle uğraşılacaktır. Hem de tepedekilerin onayı ile. Syriza ilk kez iktidar oluyor bu sürede acemiliğini atma fırsatı olarak düşünülebilir. (*)
Radikal solun istediği 20.yy sosyalizmi denendi ve başarısız oldu. Onun yanlışlıklarından dersler çıkartmak gerekiyor. Bunların ışığında ortaya çıkan da şudur: Her ülke kendi güçler dengesi ve gelişkinlik düzeyine göre sosyalizmini kuracaktır. Bir ön reçete yoktur. Ancak bu süreç burjuvazi ile sürekli gerilimlerin yaşanacağı bir ortak iktidar biçiminde olacaktır. Syriza da şimdi böyle bir ikili iktidar döneminde olduğunun farkındadır. Hem topluluk içinde hem de ülke içinde burjuva ve finans kesimler ile bir süre daha karşılıklı al ver içinde olacaktır. Bu süreçte sandalyesini kendine göre ayarlayıp güçlendirdikten sonra da iç dış burjuva güçler ile eli daha güçlü olarak pazarlık edebilir. En azından bize göre Syriza’nın düşüncesi bu olmalıdır.
En önemlisi halkların desteğini bu süreçte tutmayı becerebilmek, kendi gücünü sağlamlaştırmaktır. Avrupa’da kemer sıkma politikalarından canı yanan tüm halklara Syriza ışıl ışıl bir örnektir. Her yerde kendisine sempati ile bakılıyor. Bu sempatinin örgütlenmesi, en azından Avrupa içinde dayanışma gösterilmesi çok önemlidir. Sol güçler bu dayanışma ağını örmek için çalışmalıdır. Sol içindeki bölünmüşlüğün finans çevrelerinin işine yarayacağını bir kez daha hatırlayalım. Eleştiriler yıkıcı değil yapıcı olmalıdır. İşte o zaman ilk önce Avrupa da sonra dünyada bir şeyler değişecektir.
(*) bir sonraki yazımızda bunlara değineceğiz.
[button link=”www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]