Suriye: “Garip Bir Devrim”
Nadezhda KEVORKOVA
rt.com, 29 Mayıs 2011 (Yayınlanma: 30 Mayıs 2011)
* * *
Suriye iktidarı, Libya gibi Batı’nın haince emellerinin kurbanıdır. Burada da farklı bir senaryo devrededir. Batı güçleri Ortadoğu’nun bu ilerici iktidarını devirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Asılsız haberler “başarı” ile devreye sokuluyor.
Esad daha yeni genel af ilan etti ve hemen arkasından muhalefet güçleri bu teklifi reddettiler. Şimdi Antalya’da bir konferans topladılar. Bir komite kuracaklar ve “yeni ve demokratik Suriye planı” çizmeye çalışacaklar. Şimdiye kadar olmayan taleplerini belirleyecekler.
Suriye gerçeklerine ışık tutması açısından biz de Rus rt.com sitesinde Nadezhda Kovorkova’nın gözlemlerini anlatan bir yazıyı çevirmeyi Suriye’de yaşananlara ufak bir ışık tutması açısından uygun bulduk.
Ayşe TANSEVER
* * *
Şam’a geldiğim gün herhangi bir gazetede bulamayacağınız hikâyeler duydum. Genellikle hepsi şiddet kullanımıyla ilgili hikâyelerdi.
Bir tanesinde, genç bir adam içinde dört subayın oturduğu bir arabaya yaklaşır. Aracın önünde durup cep telefonu ile konuştuğu için sürücü arabayı hareket ettiremez. Ve sonra, bir yerlerden motosikletli dört genç adam belirir, subaylara silahlarını doğrultur, ateş ederler ve hızla oradan uzaklaşırlar.
Bu olaydan kısa bir süre önce, başka bir sokakta, faili meçhul kişiler bir subayın arabasını zorla durdururlar ve acımasızca adamı ve arabadaki üç çocuğu öldürürler korkunç bir şekilde. Daha sonra cesetler bir kılıçla doğranmış vaziyette bulunur.
Bu korkunç olayları bana bir üst düzey hükümet yetkilisi anlattı. Yaşananların bir halk isyanı değil, daha çok bir seri kriminal saldırılar olduğundan emindi. Ülkeyi istikrarsızlaştırmak onu tipik bir şekilde parçalayıp fethetmek isteyen yabancı casusların gizli eylemleriydi.
Sokaktaki insanlar hevesle bu konuşmaya katıldılar. Ancak telefonla arkadaşlarınıza ulaşmak mümkün değildir. Suriye halkının pek alışık olmadığı bir şekilde insanlar gazeteci yaklaşımlarından kaçınmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Suriye televizyonu öldürülen asker ve memurların adlarını yayınlıyor, asiler tarafından yakılan askerleri, cenaze törenlerinde yürek parçalayıcı sahneleri ve ölenlerin ağlayan yakınlarını gösteriyor. Yabancı TV kanalları ise kısa, ne olduğunu anlamanın zor olduğu, kumlu videolar yayınlıyorlar. Ama bir felaketin yaşandığı izlenimi ediniliyor. Sunucunun sesi barışçıl bir yürüyüşe saldırıldığını açıklarken görüntü bozuluyor, sonra sunucu ölü ve yaralıların sayısını veriyor.
Ve bu sözde uğursuz arka görüntüye rağmen Şam’da gece ya da gündüz günün herhangi bir saatinde tek başınıza dolaşabilirsiniz. Görünürde sokaklarda hiçbir asker veya polis varlığı bulunmaz. Çok yakın zamana kadar Suriye dünyadaki en güvenli ülkelerinden biriydi. Sokaklarda kontrol noktaları, devriyeler, yol kenarı denetimleri ya da militarize bir toplumu andıran herhangi bir belirti yoktu. Şimdi bile, Suriye yabancı medyanın çizdiği gibi “kanlı bir diktatörlük” gibi görünmüyor.
Ne halk ne de hükümet, ülkenin bu farklı kentlerinde ne olup bittiğini anlayamıyor.
Bilinen tek şey, Cuma günleri kent merkezlerindeki tüm camilerde ayaklanmalar yaşanıyor, birileri askerlere saldırıyor, suçsuz insanlar öldürülüyor. Bu sözde devrimde politik taleplerin bir önemi yok gibi görünüyor. Birilerinin ülkeyi 25 emirliğe bölmek istediği söylentileri dolaşıyor. Suriye’yi destekledikleri için bazı yerlerde Rus ve İran bayraklarının yakıldığı, öte yandan Esad politikalarını protesto etmek için İsrail bayrağının taşındığı da söyleniyor.
Bu tür haberlerin en azından inandırıcılığı son derece az. Bazıları hükümette çok fazla Alevi olmasından rahatsız, yine başkaları suçu sözde “bozulmamış İslam” propagandası ile zehirlenmiş Sünnilerde buluyor. Bazı şeyhler, medya ve iktidar yetkililerinden, sivil huzursuzluğun sanki bazı İslami mezheplerin marifetiymiş gibi gösterilerek, onların kötülenmesi için kullanılmasının önüne geçilmesini istediler. Olanların dinle pek bağlantısı yok gibi görünüyor.
Baas Merkez Komite Siyasi Büro Üyesi Yaser Hourirh, ülkedeki karışıklıkları şöyle anlattı:
“Bir grup eylemci var. Sayıları 100-150 kişiyi geçmez. Ülke içinde dolaşıyorlar, Cuma günleri çeşitli camilere gidiyorlar ve eğer yeterince insan varsa ‘Allahtan başka tanrı yok!’ diye cami eşiğinde bağırıyorlar. Ama biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bu arada aralarından biri bunu kameraya alıyor ve sonuçta camide birçok protestocu görüntüsü oluşuyor. İşte medya hikâyesi hazırdır.
“İnsanlar bu tür gösterilere geldikleri için para aldıklarını söylüyorlar: Bir meydanda yarım saat için100 $ ödeniyor. Bu tür insanlar birkaç gün içinde serbest bırakılıyorlar. Ama evleri ateşe verenler yargılanacaklar. Tutuklananların hiç biri herhangi bir politik talep ya da sosyal program isteğinde bulunmadı. Bunlar garip devrimciler değil mi?
“Başka bir taktik var. Bir miting sırasında bir sinyal verildiğinde ön sıralardakiler kenara çekiliyor arkadan silahlı militanlar ortaya çıkıyor. Onlar, silah kullanması yasak askerlere ateş ediyorlar. Daha geçenlerde on tane polis bu şekilde öldürüldü. Başka iki tanesi boğazları kesilerek yaralandılar ve sonra öldüler. Bu gerçekten bir demokratik yol mu?
“Üçüncü taktik ise, kalabalık içine ya da bazı noktalara gizlenmiş silahlı militanlar camiden dağılan kalabalığın üstüne ateş açıyorlar. Medya, hükümetin barışçıl kişileri öldürdüğünü söylüyor. Bizim polis ve ordumuz başta silah taşımazdı. Ancak hedef olmaya başlayınca, sadece kendini savunmak için silah taşımalarına izin verildi. Ama Batı, “ordu silahsız protestocuları öldürüyor” demeyi sürdürüyor. Onlar neden öldürülen askerlerin sayısını vermiyorlar?”
Profesör Hourirh Humusludur ve her gün haberlerde duyduğumuz bu kenti sık sık ziyaret eder. Kışkırtıcıların bazı Selefi gruplardan olduğunu duyunca şaşırdı. İlk gösterilerden sonra temsilcileri Esad’ı ziyaret edip taleplerini anlattılar. Bunlar okullar, yollar ve hastanelerle ilgili kabul edilebilir isteklerdi. Yetkililer sorunu çözmek için bir plan önerdiler. Taraflar bu planı kabul etmesine rağmen gösteriler sürdü. Protestocular “Başar git!” dışında politik bir talepte bulunmuyorlar.
“Neden belediye başkanının evini, adliyeyi, uyuşturucu kaçakçılığına karşı komite binasını ve TV kanalı bürosunu ateşe verdiler?” diye Hourirh soruyor. “Hangi nedenle böyle bir eylem yapılıyor? Eğer silah taşıyorlarsa buna neden barışçıl gösteri deniyor? El Cezire, El Arabiya ve BBC videoları Suriye’de çekilmedi. Onlar sahte. Libya senaryosunu tekrar ediyorlar. Ama Suriye’de onların ülkeye böyle bir şey yapmasına izin vermeyecek çeşitli gruplardan üç milyon insan yaşıyor. Bu insanların dünyanın dört bir yanında yakınları ile bağlantıları var. Onları bu sahte videolarla kandıramazsınız.”
Hourirh’i Suriye’de sorunun iç kaynaklı olmadığından İsrail’e karşı eleştirel yaklaşımının yan etkisi olduğundan emin.
“Eğer Suriye sesini çıkartmasa ve Golan Tepeleri’nin geri verilmesini talep etmese, Filistinlilerin haklarını savunmasa, İran’a düşman olsa o zaman Batı ona demokratik bir ülke derdi” diyor. “Ama Suriye İsrail’e muhalefetin gerçek bir odağıdır ve ABD bunu istemiyor. Batı’yı işin içine karıştırmadan Türkiye ile olan tüm sınır anlaşmazlıklarını çözdük. ABD hiçbir Arap ülkesinin değil ama İsrail’in yanındadır. Obama İsrail için bir garanti olduğunu söyledi. Ama neden Filistinlilere hiçbir garanti vermiyor? Neden ABD medyası İsrail, Filistinlileri öldürdüğünde sesini çıkartmıyor?”
Hourirh’e göre sürekli reform çağrısı Esad’dan geliyor ve karşı tarafta bir yankı bulmuyor.
“Hükümet Avrupa’ya saf saf baktı ve bunun bedelini de kötü ödedi” dedi. “Batı bu ülke için iyi hiçbir şey yapmadı ve halklar bizi onlara güvendiğimiz için suçluyor. Şam dünyanın en eski kentidir ve açık olmayı kaldırır, ama Batı onun Doğu’ya açık olmasını istemiyor. İşte paradoks buradadır. Türkiye sonuna kadar bu yolu izledi ve sonunda acı dersini aldı. On yıldır, Suriye’ye birçok yeni otel inşa edildi, birçok yabancı geldi ama Batı, ülkede hiçbir değişiklik olmadığını hala ısrarla savunuyor. Şimdiye kadar gördüğümüz değişiklik, ekonominin demokratikleşmesinin yoksulu daha da yoksul yaptığıdır.”