Bu Rezillik Kaderimiz mi?
Bu gelecek korkuları, bu güvensizlik, bu mutsuzluk, bu aşırı çalışma, bu insan yerine konmama, bu patronun iki dudağının arasında olma hali, bu ay sonunu getirememe hali kader mi? Başka türlüsü olamaz mı?
Yani iş güvencesinin olduğu, herkesin birinci sınıf vatandaş kabul edildiği, sömürünün, yoksulluğun olmadığı, insanların bir ömür boyu çalışıp görebilecekleri en büyük rüyanın bir ev sahibi olmaktan çok daha fazlası olabileceği, kendimize ve sevdiklerimize ayırabileceğimiz mutlu zamanlarımızın da olacağı, eğitimin, sağlığın, ulaşımın, suyun, elektriğin ücretsiz olduğu ve vergilerle finanse edildiği, kadınların şiddet görmekten çekinmediği, bir erkeğe muhtaç olmadan her şeyi yapabildiği, demokrasinin beş yılda bir sandığa gidip sonra da tribünlere çıkmak olmadığı, hepimizin bilfiil hayatlarımızın sahibi olduğu, Kürtlerin ve tüm halkların kendi kültürlerini kendi istedikleri gibi yaşadıkları, tüm inançların eşit ve özgür olacağının toplumun güvencesi altında olacağı bir hayat mümkün olamaz mı?
İstersek olur. Böylesi bir dünyayı gerçekten isteyenler, emekçiler, ezilenler, alttakiler bir araya gelip isterse olur. “Mümkün mü canım öyle bir şey, izin vermezler” diye baştan kesip atmazsa olur. Kendi gücümüze güvenirsek olur. Sahte “demokrasi” ile sahte “laiklik” cepheleri arasında başkasının askeri olmazsak olur. Bizi sömürenler AKP’li/liberal/demokrat mı olsun yoksa CHP’li/askerci/cuntacı/laikçi mi olsun diye papatya falı açmanın ötesine geçebilirsek olur. Kendi tarafımızı bir an önce yaratmayı her şeyden çok önemsersek olur. “Dedikleriniz güzel de bizi dizilerin önünden kaldırma” demezsek olur.
Biz bu adaletsizlikten, aşırı zenginlikten nefret ediyoruz. Biz işsizlikten kırılırken 7 milyon dolara ev alabilenleri hayatlarımızın celladı ilan ediyoruz. Gencecik çocuklarımızın anaları dersane borcunu ödeyemeyip hapse girdiği için ya da hak ettiği halde iş bulamadığı için intihar ettikleri bu dünyayı dönüştüremezsek hepimizin er ya da geç bu cehennemden payımızı alacağımızı biliyoruz.
Ama bu dünyayı dönüştürmek için birbirimize, sana ihtiyacımız var.
1 Mayıs işte bu dönüşümü, insanca yaşamı, mutlu bir geleceği kendi elleriyle kurabileceklerine inananların bayramıdır. Nasıl ilk 1 Mayıs 8 saat çalışma hakkını kazanmak için direnen işçilerin ödedikleri bedellerden doğduysa 2010 1 Mayıs’ında Taksim hakkı, hepimizin son yıllarda yürüttüğü mücadele ile elde edildi.
2010 1 Mayıs’ı, Tekel işçilerinin yaktığı çoban ateşlerini büyütecek. AKP’nin sahte demokrasi vaatlerini, halkın gerçek özgürlük talepleriyle sonuçlarına ulaştıracak. Kürt halkının barış çığlıklarını yükseltecek. Alevilerin zorunlu din derslerine, diyanete karşı yürüttükleri kimliklerini yaşatma mücadelesini geliştirecek.
Özcesi sınıfsız, sömürüsüz ,özgür ve adil bir dünyaya inanlar 1 Mayıs’ta Taksim’de buluşuyor.
1 Mayıs’ta Taksim’de olalım! İşçilerin, yoksulların, işsizlerin, evsizlerin, gençlerin, kadınların, Alevilerin, Kürtlerin eşitlik ve özgürlük taleplerine sesimizi katalım.
Hepimizi ehenneme mahkum edenlerden hesap soralım!
Yeryüzünde cennetimizi kurmak için 1 Mayıs’ta, Taksim’de, adalet ve özgürlük türküsünün bir notası olalım!
14 Nisan 2010
SODAP
Sosyalist Dayanışma Platformu