Siyasi Bunalım Derinleşiyor
Mehmet YILMAZER
30 Kasım 2013
Politik gündem mahalli seçimlere giderken o kadar hızlı değişiyor ki, izlemek neredeyse mümkün değil. Bu zengin ve değişken gündemleri alt alta sıralayınca ortak bir karakter ortaya çıkıyor. Bunu tespit etmeye çalışalım. Aksi durumda olayların görünen sığlığında yuvarlanıp gitmek kaçınılmaz olur.
Gündeme oturan ve hızla kayan olaylara bir bakılırsa, en önemli olan ancak gündemden en hızlı kayan olay Suriye iç savaşına giden silahların yakalanması oldu. “Kaynağı belirsiz” ihbarlar sonucu bir TIR, bir de gemi yakalandı. Her gün yeni bir operasyonun yapıldığı bu ülkede, bunlar macera filmi gibi medyada canlı yayınlanırken, gemi ve TIR gündemden hızla kayboldu. Bu olay aslında AKP iktidarının tıkanan dış politikasının ona ödettirilen başlangıç bedeliydi. Bu bedel ödetmeler ekseni kayan dış politika yerine oturuncaya kadar devam edecektir. Elbette eksen, bölgedeki büyük güçlerin çıkarlarına göre yeniden ayar edilecektir, edilmektedir.
Bu ayar sırasında MİT başkanını Amerika’nın büyük gazeteleri geçenlerde ağızlarına dolamışlardı. Ardından silah yüklü gemi ve TIR ortaya çıktı. Son olarak, Dışişleri Bakanı Davutoğlu Çin’den alınacak füzelerin Washington’da yarattığı gerilim üzerine geri adım atarak “yeni teklifler bekliyoruz” demek zorunda kaldı. Türk dış politikasının tıkanması demek, bölgedeki büyük güç oyunları ile çelişkiye girmiş olması demektir. Bugüne kadar özellikle Washington tarafından eksen düzeltmesi için diplomasi kullanılmıştı. Son olaylar gösteriyor ki, artık pratik müdahale başlamıştır.
Bölgede yaşanmakta olan çok önemli gelişmelere karşı AKP iktidarının yapabildiği sadece Barzani ile Erdoğan’ın Diyarbakır’da sahne alışı olmuştur. Ancak bu gösteri, Ankara ve Erbil arasında yapıldığı rivayet edilen enerji anlaşmasından dolayı hemen Bağdat ve Washington’dan sert tepkiler aldı. Öte yandan, Mısır’ın Türk dış politikasına attığı tokadı Ankara, anlamamış gibi davranıyor. İsrail ve Mısır’la ilişkileri bu hale gelen Türkiye’nin bölgede bir manevra şansı kalmamıştır. Üstelik İran ve Batı devletlerinin geçici de olsa bir uzlaşmaya varmaları, Türkiye’nin hareket yeteneğini iyice daraltmıştır. Bütün bunların iktidara bir bedeli olacaktır. Bunun işaretleri ardı ardına yaşanıyor.
Ancak iç politikadaki son gelişmeler bu güçlü gerilim kaynağını adeta örttü. “Kızlı-erkekli” tartışması olarak politika tarihimize giren konu, ardından Bülent Arınç krizini yarattı. Hemen sonra “dershane krizi” başladı. En son bombayı Taraf gazetesi patlattı. Meğer AKP hükümeti 2004 yılındaki bir MGK toplantısında Gülen cemaatini bitirme tedbirleri almış, ancak “uygulamamış…” Epeydir ısınan AKP ve Cemaat çatışması hiç bu kadar açık hale gelmemişti. Buna bağlı olarak ortalığa saçılanlar da artıyor. Yaklaşan üç seçim öncesi bu gerilimin tırmanması elbette rastlantı değildir. Zaten başbakan, “bizimle hesabı olanlar 30 Marta kadar beklesin” diyerek konuyu çok açık bir şekilde ortaya koydu.
Yaşananların bir iktidar paylaşım kavgası olduğu yeterince açıktır. Fakat aynı ölçüde açık olmayan üç ana sorun vardır.
İlki, yaşanan iktidar ve egemenlik kavgası taraflarının düzen açısından “hukuki” biçiminin sorunlu olmasıdır. Bir yanda siyasal iktidar, öte yanda “cemaat” diye bugünkü hukuk normlarına göre gizli bir örgütlenme vardır. Onun manevi-dinsel yanları bu gerçekliği örtüyor. Bu devlet her taşın altında gizli örgüt ararken, en son neredeyse tüm öğrencileri potansiyel suçlu ilan edip polisiye kontrollerini en yüksek noktaya çıkartırken, cemaatler gizli yapılarıyla toplumda sosyal yaşamı ve siyaseti belirlemeye devam ediyor. Ve bu konuyu BDP Başkanı Demirtaş’tan başka gündeme getiren yoktur. En açık bir şekilde polis ve adliye teşkilatında paralel örgütlenme ve yönetim iradeleri vardır. Bu paralel iktidar orduda hangi derinliktedir, bilmiyoruz. Eğitim ve sağlık sektöründe de benzer yapılanmalar vardır.
Türkiye uzun yıllar derin devletin gizli eliyle yönetilirken, siyaset zaman zaman sahnedeki orta oyununa dönüşmüştü. Hani derin devletten kurtulmuştuk? Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, hatta 12 Eylül davaları ne için yapıldı?
Burjuvazi sınıf egemenliğini sürdürürken diğer pek çok kurum yanında bir derin devlete de gerek duyar. Kendi çok küçük azınlık iktidarını geniş kitlelere egemen kılabilmek için buna ihtiyacı vardır. Cumhuriyet tarihindeki ordu vesayeti ve onun yönetimindeki derin devlet bu klasik tanımın dışında kalan özellikler taşıyordu. Bu Türk burjuvazisinin kendi farklı özeliklerinden kaynaklanıyordu. Cılız burjuvazi ordu ve yaratılan bürokrasi ile egemenliğini kurabildi. Bu ikili hükümet yapısı, ülkede son elli yılda yaşanan sınıf mücadelesi ve Kürt Halkının ulusal diriliş savaşı ile iyice yıprandı ve deşifre oldu. Eski haliyle devam edemeyeceği için tasfiye edilip yeniden yapılanması gerekiyordu.
Şimdi yaşanan cemaat iktidar çatışması böyle bir yeniden yapılanma sancısına mı denk düşüyor? Kesinlikle hayır! Bu olaya çok dar yaklaşmak olur. Türkiye’de bütünüyle burjuva egemenlik sistemi yeniden yapılanıyor. Önce burjuva düzeninin yeniden yapılanması şekillenmelidir ki, ardından yeni egemenlik ilişkilerine uygun derin devlet örgütlenebilsin. Günümüzde yaşanan düzenin egemenlik yapısının yeniden şekillendirilmesi kavgasıdır. Şu anda devlet yapısı, önceki derin devlet günlerini aratacak şekilde bozulmuş ve yozlaşmış bir durumdadır. AKP iktidarı, özellikle son otuz yılda neredeyse çeteleşmeye dönüşen devlet yapısını, yeniden modern bir burjuva sınıf egemenliğine uygun devlet yapısına dönüştüremedi. Daha açık söylersek, yapısı ve geleneğinden dolayı böyle bir hedefi yoktu.
Sonuçta, AKP ve cemaatin iktidar kavgası, derin dehlizlerden çıkıp siyasetin meydanında yer almak zorundadır. Bir yanda açık siyaset, öte yanda manevi değerlerle örtülmüş gizli yapıların yürüttüğü örtülü iktidar kavgaları kesinlikle yürümez. Böyle bir devlet, meşru bir egemenlik sistemi kuramaz.
Buradan ikinci soruna gelinir. Yaşanan iktidar ve egemenlik kavgasının siyasi nitelikleri nelerdir? Sorun polis, adliye, ordu gibi alanlarda gizli örgütlenmelerle iktidar paylaşım kavgasından ibaret olamaz. Çatışmanın mutlaka siyasal bir niteliği olmalıdır. Henüz yeterince şekillenmediyse bile, bu siyasal farklılıkların ipuçları ortaya çıkmaktadır.
Bu farklılıkları iki temel alanda toplayabiliriz. Dış politikada, İsrail’le çatışma günlerinden beri AKP ile cemaat arasında bir gerilim yaşanmaktadır. Şimdi Erdoğan iktidarı dış politikada dönüşler yapmaya çalışsa da artık çok geç kalmıştır. Diğer farklılık noktaları iç politikada birikmektedir. Henüz yeterince açığa çıkmasa da, iktidar ekonomi kaynaklarını kıskanç bir şekilde yandaşlarına dağıtmakta pervasız hale gelmiştir. Öte yandan, muhafazakâr bir toplum yaratma hedefiyle kendi taraftarlarını katılaştırma taktiğini derinleştirmektedir. İktidar yayınları cemaatin hedefinin “Erdoğan’sız AKP” olduğunu ileri sürüyorlar. İktidardan bakanlar hep böyle görürler. Bunun arkasında siyasal tercihler olmalıdır. Cemaatin kendi okullarıyla, iktidarın imam hatip okullarıyla genç kuşakları şekillendirme kavgası verdikleri biliniyor. Ancak şekillendirme hangi temellerde olmaktadır. İki taraf da Siyasal İslam zeminindedir, ancak siyasal duruşlarda farklılıklar vardır. Cemaatin politikaları genel olarak İslam’ın reforme edilmesi, liberalleştirilmesi anlamına geliyor. AKP iktidarı ya da Nakşiler de denebilir, dindar ve kindar, milliyetçi kuşaklar yetiştirmek istiyor. Arada hangi nüanslar olursa olsun, cemaat ve iktidarın duruşları arasındaki farklılıklar “diğer yüzde 50’ye” karşı davranışlarındaki tutumlara göre derinleşecektir.
Ortada artık gizemli, büyülü bir cemaatler, tarikatlar kavgası yoktur. Her şey açık siyasal tercihlere, çıkar mücadelesine dönüşme ve legalleşme yolundadır. Mademki, genelkurmayın kozmik odalarına girildi, cemaat ve tarikatların kozmik odalarının kapı ve camlarının kırılma zamanı gelmiştir.
Buradan üçüncü soruna gelinir. Cumhuriyet tarihi boyunca böyle gerilimleri kısmen yaratan da, yöneten de derin devlet, ordu vesayeti olmuştur. Günümüzdeki kavgayı kim yönetecektir? Ordunun siyaset üzerindeki vesayeti geriletilmiştir. O zaman bu kavgayı toplumdaki var olan tüm siyasal yapılar yönlendirecektir. Artık derin devletin özel provakasyon ve yönlendirmeleri hemen hemen yoktur. Bunları herhangi bir siyasal yapı (buna cemaat ve tarikatlar da dahildir), devlet içindeki örgütlülüğüne dayanarak yeniden devreye sokmaya çalıştığında, gücü ve etkileri kesinlikle eskisi gibi olmayacak, hızla deşifre olacaktır. Bakalım AKP cemaat çatışmasında daha neler ortaya dökülecektir?
Sonuç olarak, yaşanan gerilimin anlamı ve önemi AKP, cemaat çatışmasından öteyedir. Cumhuriyetin bugüne kadar süren egemenlik ilişkileri artık köklü bir yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Bu yeniden yapılanma alanına tüm yapılar güçleri oranında müdahale ediyorlar. Henüz sonuçtan çok uzağız. Ancak on yıllardır bu topraklarda siyaset yapmayı zehirli, lanetli ve tehlikeli hale getiren ordu vesayetinin yerini şimdi cemaat ve tarikatların manevi değerlerle örtülmüş büyülü, gizli, sinsi vesayeti alacaksa, bu durumda çok yaygın ve derin bir toplumsal çürüme sürecine girilir. Aslında böyle bir çürüme sürecine epeydir girilmiştir. Ancak özellikle son yarım yüzyıldır bu topraklarda olanlar boşuna yaşanmadı, böyle bir makyaj değişikliği ile biriken beklentiler karşılanamaz.
Cumhuriyetin önünde başlıca iki yol vardır. Ordu vesayetinin yerini tarikat ve cemaat vesayetinin aldığı örtülü, sinsi çıkar kavgalarıyla çürüyen devlet ve toplum şekillenmesi; ya da Kürt Özgürlük Mücadelesi ve Gezi isyanının rüzgârıyla demokratikleşme sürecinin açılmasıdır. Demokratikleşme sürecinin önünde devlet zoruyla ya da entrikalarla hangi siyasi ve tarikat yapısı durursa, çürümeye tarihin akışı karşısında yol kenarına süpürülmeye mahkûmdur.
Cemaat AKP çatışması zamanını doldurmuş egemenlik tarzının derin dehlizlerindeki bir başka kokuşmuş birikintiyi ortalığa saçacaktır. Böylece AKP’nin iktidar dönemi yeni bir sürece girecek, çekiciliğini ve gücünü kaybedecektir. Demokratikleşmenin yolunu tıkayan güçlerin ipliği pazara döküldükçe süreç hız kazanacaktır.
Bu gerçekliğe rağmen olağan üstü karmaşık ve zorlu bir sürece girildiği unutulmamalıdır. Demokratikleşme yolundaki en küçük adım bile kendiliğinden gerçekleşmeyecektir. AKP cemaat çatışması ve ortaya dökülecek pislikler pek çok insanda umutsuzluk yaratabilir. Fakat aynı zamanda devrimci demokrasi mücadelesinin şimdiye kadar daralmış yollarını genişletip, meşruluğunu arttıracaktır.