İşkencenin her türlüsünü yaşamış Silvan halkı bu 12 günlük “abluka” sürecinde…
Sözlere, cümlelere sığdıramayacağımız…
Söze dökmek biraz uzun sürdü, yaklaşık üç gündür yazmayı düşünüyorum, bir türlü başlayamadım…
Çok zor yazmak bütün yaşananları, gördüklerimi, anlatılanları…
Öyle, “gördüm, yazayım…” olmuyor; çok zor, vicdanları sızlatan bir durum ve manzaraydı gördüklerim…
Bu manzaradan sonra karşımıza çıkan bu insanlar:
“Biz ölürken neredeydiniz”, demediler…
İlginç değil mi, vallahi demediler…
Hiçbir sitem içerikli söz veya cümle kullanmadılar…
İnanın kullanmadılar…
Bilâkis,
Bize teşekkür ettiler ve Hatay heyetini gördükleri için mutlu olduklarını ifade ettiler.
Gittiğimizde abluka kalkmıştı…
“Abluka kalkınca mı aklınıza geldik, daha önce neredeydiniz” demediler…
Asla ağızlarından böyle bir söz çıkmadı, çıkmadı mesela…
25 kişi idik…
“Neden sadece 25 kişi geldiniz, diğerleri nerde, neden gelmediler” demediler,
Demediler ya, inan olsun ki demediler, çok ilginç…
“Bütün Hatay halkı nerde, neden bizim için sokağa inmedi, inseydi ölmezdik” demediler mesela…
“12 gün boyunca dışarı çıkamadık, evlerimiz tarandı, talan edildi, silah sıkıldı, 7 gencimiz öldürüldü, duvarlarımız delik deşik edildi, açlıktan öldük, 12 gün bayat ekmek ısıtıp yedik, su bulamadık, siz neredeydiniz, neden sesimizi duymadınız, neden Araplar sokağa dökülmedi, dökülseydi ölmezdik… “ demediler. Allah sizi inandırsın ki demediler…
Tam tersine,
“Bizi lütfen yanlış anlamayın, bizim gıdaya ihtiyacımız yok” dediler…
“Bizim Türkiye’nin bütün halklarının manevi desteğine ihtiyacımız var” dediler…
Ve bunu şunun için söylediler: Bütün halkların birbirine ihtiyacı var, bize zulmedenlere karşı yan yana durmamız gerekir…
Bunu söylediler… Mesela…
Bizi gördüklerinde acılarının dindiğini, morallerinin düzeldiğini, dirençlerinin arttığını söylediler. Bizlere karşı zerre kadar öfkeleri, kinleri, sitemleri olmadı gerçekten, hiç olmadı…
Çok az kişi gittiğimiz için sinirlenmediler.
Aksine,
“Bu riski göze alıp geldiğiniz için teşekkür ederiz, halklar arasında bir köprü kuruyorsunuz, bu çok anlamlı” dediler…
Hatta şunu da ekleyip onlar bize moral vermeye çalıştılar (çok ilginç ve değerli…):
“Hatay’da çalışmak zor, biliyoruz. Bazı kalıplaşmış yargılar var kırılması gereken. Ayrıca devlet korku ve kaygı zinciri oluşturdu, insanların korkması normaldir…”
İnanın bunu söylediler…
Evleri talan edilen, yağmalanan ve eşyaları çöp haline gelen insanlar, geriye kalan üç beş eşyasını toplayıp başka bir yere taşınmaya hazırlanırken,
“Oh ne güzel, siz evinizde mis gibi otururken, bizim evimiz bile kalmadı, bunun için ne yaptınız, ne dediniz, neden bir şey yapmıyorsunuz, her şey uzaktan güzel görünüyor. Ama bakın, kalacak yerimiz bile yok, nereye gideceğimizi biz bile bilemiyoruz, siz ne rahatsınız. Neden bizim için bir şeyler yapmıyorsunuz???” demediler…
De-me-di-ler…
İster inanın ister inanmayın, ama demediler. Her an derler diye bekledim, gerçekten demediler…
Öldürülen gençlerden birinin taziyesine gittik…
Gün boyu gördüklerimden ve duyduklarımdan içimde birikmiş yoğun bir acı vardı, şimdi ağıtlar yakılacak ve ben hüngür hüngür ağlayacağım diye düşündüm… Fakat öyle olmadı…
İnanın ağıt yakmadılar, ağlamadılar… Yakamadılar veya ağlayamadılar belki…
Belki içten içe yaktılar da bize hissettirmediler…
Bilmiyorum, belki diyorum, ama öyle olsa gerek…
Öyle düşünüyorum, öyle de hissettim…
“12 gün biz işkence gördük, ölümden döndük, çocuklarımız öldürüldü. Bir de şimdi dini ritüelleri yerine getirecek halimiz yok kusura bakmayın. Şimdi bu kadar acının üstüne, kalk çeşit çeşit yemek ikram et, olmaz, bizi anlarsınız her halde…”
Demediler…
Demediler…
İnanın, tam da çeşit çeşit yemekler, tatlılar, kapıda karşılamalar…
7’den 70’e herkes sâkin, umutlu, güçlü…
Kimse bizi suçlamadı, küçümsemedi, sitem etmedi…
Etmedi…
Etmediler…
“Sadece bizden değil, hayvanlarımızdan bile nefret ediyorlar. Düşünsenize, iki kuş vardı kafeste, birinin kafasını koparmışlar, diğerini de seyirci olarak yanına bırakmışlar. Bırakmışlar ki acı çeksin, acı çeksin ki intikam alabilsinler… İşte bu kadar nefret ediyorlar bizden.” diyordu milletvekili.
“Biz de herkesi sevmiyoruz, kim bizim için bir şey yaparsa onu severiz, siz de kimsiniz… Yaşadıklarımızı ne kadar hissettiniz, neler yaptınız…”
Demediler…
Demediler…
Demediler…
Biz olsak neler neler söylerdik değil mi?
Meselâ,
GEZİ’ DE NERDEYDİNİZ… derdik herhalde…
Gülüzar I.
[mom_video type=”youtube” id=”j8UQKvgsEdM”]