“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” Hacı Bektaş Veli
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Derdimiz sadece Alevi çocukları değildir. Kaldı ki Alevilerin düsturunda “ben”liğe yer yoktur. Çok değil birkaç yıl evveline kadar iktidarlar hayata geçirmek istediği politikaları önceden kamuoyunda tartıştırır, gelen tepkilere göre yeniden şekillendirir -ya da erteleyerek- yasallaştırırdı.
Darbe dönemlerinde iktidarda kalan, darbenin şiddetine ve sahibinin politik karakterine göre kendi sistemini inşa eder. 15 yıllık siyasal İslam elde ettiği iktidarı bir daha bırakmamacasına sıkı sıkıya sarılmaktadır. AKP-Saray en nihayetinde İslami motiflerle bezenmiş cemaat devleti tahayyül ediyor. Her ne kadar toplumun bütününde kabul görmese de darbe girişimiyle daha fazla devreye giren zor aygıtları sayesinde rejim değişikliğini gerçekleştiriyor. Çokça bahsettiğimiz gibi Kemalist-Ulusalcı Birinci Cumhuriyet’in ruhuna çoktan Fatiha okundu. Bunun temelleri salt AKP iktidarı ile başlamadı. Köklerini darbelerin derinliklerinde aramak gerekir. İslamcı normlara sahip İkinci Cumhuriyet’in sancılı geçen inşa süreci yirmi yılını doldurmadan kendi mezarını kazmaktadır. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil. Özellikle Ortadoğu’yu da içine alan siyasal İslam ciddi oranda yozlaştı ve çürüdü.
Son bir yılda devlete ait bütün kamusal alanlardan İslami tahayyüller dışında görülen binlerce kişi tasfiye edildi. Yerine konan Çanakkale’deki sakallı-sarıklı polis memuru modelidir. Kamuoyunda fazlaca tepki aldığı için “meczup” denilip açığa alınsa da yeni rejimin karakterini ortaya koymaktadır. Zira kurulmak istenen rejim eskinin sembollerine de dokunmaya başlar.
Alevilerin bu rejim değişikliğinden etkilenmemesi mümkün değildir. Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde önemli yere sahip Alevilerin eşit yurttaşlık talebi ne eski ne de yeni rejimde karşılık buluyor. Ret ve inkar devletin temel özelliği olarak kodlanmıştır. Öyle ki 1989 yılında bir grup Alevi temsilcisinin yayımladığı “Alevilik Bildirgesi’nde yer alan “din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması, Sünnileştirme girişimlerinin durdurulması ve Diyanet İşleri hizmetlerinden pay alınması (sonraki -ve şimdi- yıllarda Diyanet’in ilgası istenmektedir)” talepleri aradan geçen uzun yıllara rağmen güncelliğini koruyor. O tarihin taleplerini içeren koşullar ortadan kalkmadığı için Alevi toplumunun yaşamına, varlığına ve bütün değerlerine bariz tehdit oluşturuyor.
Alevilerin bunca zamandır yürüttüğü mücadelenin tamamen kazanımsız sonuçlandığını iddia etmek büyük haksızlık olur. Mesele temel taleplerin olduğu gibi duruyor olmasıdır.
Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkmasını isterken, önce 4+4+4, şimdi de bütün eğitim-öğretimin (okulların imam hatipleştirilmesi, müfredatın dini normlara büründürülmesi vb) -üniversiteler de dahil olmak üzere- İslam inancına göre düzenlenmesiyle yüz yüzeyiz. Ayrıca AKP-Saray bu politikaları hayata geçirirken açıkça ifade edip savunuyor. Bu basit bir inanç eğitimi değil. Ağırlık noktasını tek inanç sistemine dayalı cihadist bir eğitim sistemi oluşturuyor. Bu açıkça cihada hazırlıktır.
Aynı zamanda MEB’in tarikatlara devredilmesi (özellikle çocuklara taciz-tecavüz vakalarıyla gündeme gelen) ve bunlarla okullarda kurs, seminer, gezi vs gibi etkinlikler yapabilmesini sağlayacak protokollerin yapılması cihadist gruplara alan açmaktadır. Bu dehşet verici bir adımdır.
Eğitimin şeriatçılığa dönüştürülmesine Türkiye’deki Alevi kurumlarının çatı örgütü ABF okullar açılmadan önce Ankara’da MEB’in önünde yapacakları yürüyüş ve basın açıklaması ile tepkilerini dile getireceklerini açıkladı. Böylesi faşizan dönüşüme tepki üretmek iyi ve doğru bir karar da, sonuç ne? Devamında programın var mı? Bir yürüyüş, basın açıklaması ya da mitingle hemen sonuç alınamayacağını biliyorum. Zaten bugüne değin sürekli yaptığımız protesto biçimleri! Gecikmeli de olsa sonuç alıcı farklı eylem biçimleri ortaya konulmalıdır.
Burada Alevilerin tek derdi eğitimin dinselleştirilmesi de değil. Hacı Bektaş Veli, ŞahKulu, Kadıncıkana, Karacaahmet gibi birçok kutsal mekanlara, dergahlara devlet el koymuştur. Neredeyse her köşe başına camii yapan devlet diğer inanç merkezlerine, kutsallıklara yaşam hakkı tanımıyor. Hatta daha ağırı bu mekanlara girişler izne ve ücrete tabi tutuluyor. Alevilerin sırtındaki zulmün sopası giderek şiddetleniyor. Bu zulmün önüne geçmenin yolu, aynı söylemleri tekrar etmek ya da salt basın açıklamalarıyla olamaz. Kaldı ki kimi basın açıklamaları yapılsa da Alevi çocukları bu okullara gidecekler. Alevileri temsil eden kurumlar ve kanaat önderleri her yanıyla asimilasyoncu eğitim sisteminden Alevi çocuklarını nasıl koruyacak? Daha doğrusu Alevi toplumunun bu saldırıya tepki üretmesi nasıl örgütlenecek ve iktidara geri adım attırılacak? Mesela etkili bir boykot örgütlenebilecek mi? Aynı şekilde dergahların, inanç merkezlerinin tanınması ve gerçek sahibi Alevilere iade edilmesi sadece talep ederek değil, ancak etkili eylem biçimleriyle sağlanabilir.
Tabi Alevi örgütlerinin faşizm karşısında direnç gösterebilmesi örgütlü gücüne bağlı. Şu anki durumundan hareketle Alevi örgütlerinin mutlak bir dönüşüme ihtiyacı var.
Alevi toplumunun haklı kaygıları artarken, kurumların ve temsilcilerin zaman kaybetmeden hızlı bir iç yapılanmayı ve örgütlenme seferberliğini önüne koyması gerekmektedir.
Yıllardır tekrar edilen politikaları (ve sözünü de), mücadele biçimlerini yenilemek, Alevi toplumunun kılcal damarlarına kadar dokunup hareket etmek zamanın olmazsa olmaz ihtiyacıdır.
Hızır yoldaşımız olsun.
Aşk ile…