Saldırıların Arkasında Kim Var?
M. Sinan MERT
28 Temmuz 2010
Muhakkak ki İnegöl ve Dörtyol’da yaşanan olaylar, Kürt karşıtı kitle hareketlenmeleri açısından yeni bir eşiği ifade ediyor. Zaten patlama potansiyelinin oldukça yüksek olduğu söz konusu gündemde son gelişmelerle birlikte ortaya çıkan siyasi atmosfer çatışmaları körüklemektedir.
AKP’nin taş atan çocuklar yasası ile yarattığı kısmen ılıman iklim, hafta sonu yaşanan olaylar ile yeniden kırmızı alarm noktasına sıçradı. AKP referandum öncesinde tansiyonun düşmesini tercih ediyordu. Fakat herkesin aynı fikirde olmadığı, Kürt sorununda yüksek gerilimin kısa sürede düşmeyeceği bir kez daha kendini ortaya koymuş oldu.
Öncelikle şunun altını çizmek gerekiyor ki bu yaşananları spontane patlamalar olarak göremeyiz. İki örnekte de kontrol altına alınamayan ve ısrarla devam eden bir hal var. İnegöl’de olayların yaşandığı gün MHP mitingi yapılmış, malum MHP referandum taktiğini tamamıyla AKP’yi açılım üzerinden sıkıştırmak üzerine kurdu. Mitingde yaratılan ruh halinin olayların gelişimini etkilediği çok açık. Yine Dörtyol, Hatay’da MHP’nin en güçlü olduğu ilçelerden biri. MHP’nin gerilimi yükseltme siyaseti güderek, açılımı daha da teşhir etme ve sokak hareketlenmesiyle milliyetçi infiali her yere yayma politikasını denediği düşünülebilir. Kılıçdaroğlu rüzgarıyla AKP karşıtı cephenin küçülen bileşeni haline gelen MHP, bu hareketlenme ile yeni bir ivme kazanmak isteyebilir. MHP kadroları bu olayların başkahramanları gibi gözükmektedir.
Eylemlerin görünen öznesinin dışında bir başka güç ise Balyoz operasyonu ile sıkıntılı bir duruma düşen TSK’dır. Ordu hiyerarşisini kalıcı olarak belirleyebilecek bir operasyona karşı ordunun tümü veya kimi bileşenleri milliyetçi infiali geliştirerek zemin kazanmak isteyebilirler. Devletin normal şartlarda ülke içinde etnik çatışmadan uzak durma refleksi gösterebileceği düşünülebilir fakat devlet içi hesaplaşma birilerini her türlü çılgınlığı yapabilecek duruma getirebilir.
Önümüzdeki günlerde benzeri olayların yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır. Bu açıdan bakıldığında Kürt sorununun belki de en korkutucu uğraklardan birinden geçtiği düşünülebilir. Organize bir güç arkasında olmadıkça bu kabarmalar büyük sonuçlar yaratamaz fakat özellikle yukarıda anılan öznelerden biri etkin biçimde devredeyse her türlü vahşetin yaşanabileceği durumlar ortaya çıkabilir.
Şimdiye kadar olaylar çok yayılma potansiyeli olan coğrafyalarda gelişmedi. Fakat Mersin benzeri büyük bir merkez karışırsa, işin sonunun nerelere varabileceğini kestirmek bile imkânsız. Yoksulların açlık, işsizlikten bunalmış hayatlarına bir patlama kapısı açılabilir.
Türkiye toplumunun, Kürt sorunu ile birlikte yaşayabilme şansı tükenmek üzere. Mesele bir biçimde bir çözüme bağlanacak. Bu çözümün halklarımızın çıkarına bir noktada gelişebilmesi için sosyalistler de inisiyatif alabilmek durumundadır. Özellikle referandum sürecine dönük yürütülecek boykot çalışmasında nasıl bir yeni anayasanın Kürt sorununun çözümünü sağlayabileceği üzerine yoğunlaşılmalıdır.
Faşist saldırganlıklara dur demek için göğsümüzü siper etmemiz gereken günler çok uzakta değil gibi görünüyor. Sıcak bir Ağustos bizleri bekliyor.