Referandum Süreci ve Politikada Kırılma Noktaları
Mehmet YILMAZER
26 Temmuz 2010
Referandum mitinglerinde siyaset sertleşirken olaylar da kızışıyor. Balyoz tutuklamalarının, tam da yüksek askeri şura toplantısı öncesinde başlaması tam bir taktik savaşına dönüştü. Aynı zamanda 1. Ordu karargâhından “kozmik bilgilerin olduğu iki bilgisayarın çalındığı” ortaya çıktı. Elbette İnegöl olayları da, daha önceki benzerleri gibi, Kürt sorununda işlerin nasıl ırkçılığa doğru tırmandığının yeni bir göstergesi oldu.
Referandum, genel seçimler öncesi bir prova niteliğindedir. Fakat daha önemlisi seçimlere giden süreçteki genel politik tablodaki değişimlerdir. Uzun süredir sürüncemede kalan bazı önemli politik konularda kırılmalara yaşanmaktadır.
İlki ve en önemlisi, Ankara-Washington ilişkileridir. 1 Mart teskeresinden beri sorunlu
hale gelen ilişkiler, son iki üç yıldır düzelme seyri gösteriyordu. ABD’nin bölgede Türkiye’ye biçmek istediği rol, bir türlü çözümlenmeyen gündem maddesi olarak, Ankara ve Washington’un masasında kaldı. Bu konuda, son gelişmelerle birlikte bir kırılma ortaya çıktı. İran ve İsrail konusunda AKP iktidarının tavrı, Amerika ve Avrupa’yı-hatta Rusya ve Çin’i-fazlasıyla sinirlendirdi. Şimdi büyük güçler, elbette başta Amerika, AKP iktidarının “haddini aşan” tavırlarını törpüleme işine giriştiler. Son dönemde parıltılı gelişmeler gösteren Türk dış politikası hemen her açıldığı alanda tıkanma ile yüzyüzedir. Bu kırılmanın önümüzdeki günlerde politikaya yansımaları daha etkin olacaktır.
İkinci kırılma noktası, Kürt Sorunundadır. Yıllardır Kürt Hareketinin çözüm arayışları hep devlet tarafından görmezlikten gelindi. Bu oyalama en son “açılıma” kadar geldi ve onun da oyalama ve tasfiyeden başka bir anlam taşımadığı iyice anlaşılınca Kürt Hareketi yıllardır süren tavrını “üçüncü dönem kapanmıştır” diyerek değiştirdi. Bu kırılmanın iç politikaya etkileri çok radikal bir şekilde hemen yansıdı. Önümüzdeki günlerde bölge politikalarına da etkisi kaçınılmazdır.
Üçüncü kırılma noktası iç politika dengelerinde yaşanıyor. AKP- CHP dengesi Kılıçdaroğlu ile bir değişim sürecine girdi. AK Parti, CHP ve “ulusalcılar” sayesinde yıllardır iktidarda olmasına rağmen, muhalefet diliyle konuştu ve “mağdur” göründü. Bu görüntü hızla değişiyor. Neoliberalizm şampiyonu AKP, ekonomi ve sosyal yaşamda yarattığı yıkımı, ulusalcılara karşı mücadeleyle örtmeyi çok iyi başardı. Fakat bu tablonun böyle devam etmeyeceğinin işaretleri ortaya çıkıyor. Neoliberalizmin yarattığı sosyal yıkım, politikanın eksenine yavaş yavaş oturmaya başlıyor. Elbette bunu CHP’nin başarabileceğiyle ilgili umutlu olmak siyasal saflık olur. Bugüne kadar çeşitli kanallarda biriken bu sorunun öne çıkmasında bir rol oynayabilir ve büyük olasılıkla daha öteye gidemez.
Henüz bir kırılma noktasına gelmeyen, son yıllarda çarpıcı gelişmelerle sürekli gündemde olan diğer konu siyasal islamla asker arasındaki bilek güreşidir. Referandum ve seçim sürecinde bu konuyla ilgili yeni gelişmelerin yaşanması kaçınılmaz görünüyor. Dış politikada tıkanan, masanın kenarına itilen; Kürt sorununda tam bir açmaza düşen ve neoliberalizmin arttırdığı yoksullaşma için elinde gerçek bir cevap kalmayan AKP için, referandum sürecinde elindeki en etkili politika aracı Ergenekon’un karanlık dehlizleriyle uğraşmaktır. Fakat bu konuda da olaylar bir doyum noktasına yaklaşıyor.
Sonuç olarak, referandum ve seçim süreci, basitçe mevcut siyasal partilerin yarışı olmaktan öteye bir anlama sahiptir. Dış ve iç politikada yeni denge ve düzenlemelerin yaşanacağı bir sürece girilmiştir.