İran’da Neler Oluyor?
Zeynep KORU
2 Temmuz 2009
12 Haziran seçimlerinden sonra İran halkı sokaklara çıktı. İran rejiminin aksayan yönlerine karşı halk adalet, demokrasi taleplerini dile getirdi. İran’da kitlesel ve militan bir halk hareketi yaşandı. Gösteriler şimdilik muhafazakâr kanat tarafından bastırılmış gibi görünüyorsa da, yaşananlar İran halk hareketinin çok canlı dinamikleri içinde barındırdığını, asla sönümlenmeyeceğini, her an, her yerde ortaya çıkabileceğini gösterdi.
Emperyalist devletler açısından ise olaylar kendi algılamak istedikleri gibi yansıtılmaya çalışılsa da hayatın gerçekliği buna izin vermedi. İran’da yaşananlar, dini baskı rejimine karşı batı yanlısı, laiklik yanlısı, dış güçlerin yardımıyla ortaya çıkan bir hareket değildi. İran’daki muhafazakâr kanat hareketi bastırmak için bu söylemi kullandı ama İran halkının Batı karşıtlığı su götürmez bir gerçek olarak burada da ortaya çıktı. Yaşananlar “kadife devrim”, “turuncu devrim” diye adlandırılanlardan değildi. Kendi dinamiklerine yaslanan, kendi gücüne dayanan, kendi toplumunun tarihi, kültürel, sosyal yapısından beslenen siyasal gelişmeler yaşandı.
1979 Şah’ın Devrilişi
Batı karşıtlığı, İran’da köklü bir gelenek aslında. İran, sahip olduğu çok zengin enerji kaynaklarıyla uluslararası stratejik öneme sahip bir ülke. Doğal kaynaklarına sahip çıkarak kendi öz gücüyle gelişebilecek olan bu ülkeye, geçmişte emperyalist devletlerin müdahalesi gecikmedi. Batı, 1953 yılında, gizli polis örgütünü kullanarak ülkede terör estirdi, yargısız infazlar yaptı, ardından da bir darbeyle kendi kuklaları olan mutlakıyetçi Şah rejimini hayata geçirdi. İran halkı 1979’da Şah rejimine karşı demokratik devrim sürecini başlattı. Çok geniş bir cepheden karış çıkış yaşandı. Büyük toprak sahipleri, kentli orta sınıf, yoksul köylüler, işçiler Şah’a karşı ayaklandı ve Şah devrildi. Ama 1979 süreci kendi devrimini de ezdi. İşçi sınıfının örgütlü yapısının yeterince güçlü olmaması yüzünden, sol ve sosyalist güçler devrimi birlikte yaptıkları Dinci Muhafazakârlar tarafından yenilgiye uğratıldı. İşçilere grev ve örgütlenme yasağı getirildi, yoksul köylülük ezildi, kadın hakları yok edildi. Sonuçta yabancı devletlere karşı kendi ulusunu koruma karakterini taşıyan ama devrimci olmayan, kurulu düzeni savunan, baskıcı, dini liderlerin egemen olduğu İran İslam Cumhuriyeti kuruldu.
Bugün Yaşanan Devrim Süreci mi?
Bugün yaşanlar gösteriyor ki otuz yıllık bir hoşnutsuzluk ve patlama söz konusu. Sistem tıkanmış durumda. Rejim krizde. Yaşananları tetikleyen, egemenler arası çekişme. İktidar odaklarının aralarındaki bilek güreşinin yarattığı ortamda kitle hareketi oluştu. İktidardaki güç odaklarının kapasitesini aşan, onların belirleyicilik sınırının ötesinde bir halk hareketi yaşanıyor. Bu hesaplaşmalardan dolayı bu kadar yoğun bir halk hareketi yaşanmayabilirdi. Bunda İran halkının devrimci geleneğinin etkisi olduğu kadar, düzene karşı tepkinin ve hoşnutsuzluğun etkisi var. Ama yaşananları bir “devrim süreci” diye adlandırmak da abartılı yaklaşım olacaktır. Her ne kadar kitlesel ve militan hareket söz konusu olsa da düzen karşıtı söylemler olaylara damgasını vurmadı. İsyan, sistemin aksayan yönlerine karşı bir mücadele zemininde kaldı. İran İslam Cumhuriyeti’nin “Cumhuriyet” kısmının aksadığı vurgulandı, “anayasal meşruluk” talep edildi, adalet istendi. Ayrıca gözden kaçırılmamalıdır ki rejim yanlıları 1979’daki gibi azınlıkta değildi. Şimdi ise halk yarılmış durumda. O dönemdeki gibi topyekûn bir karşı çıkış yok İran’da. Şimdiki iktidarın halkın içinde azımsanmayacak oranda tabanı var. Ahmedinecad kentli zengin kesimden ziyade, yoksulların, köylülerin oyunu aldı.
İktidar Güçleri Arasındaki Çatışma
“Reformcu Musavi”– “Muhafazakâr Ahmedinecad”
Aslında iktidar klikleri arasındaki çatışma, “karşıt iki güç” olarak açıklanamayacak kadar çok boyutlu ama konuyu anlaşılır kılmak için tarafları (taraflar da kendi içlerinde ayrı güç odaklarıdır) ikiye ayırmak gerek.
1. Taraf: Ahmedinecad – Hamaney (Şimdiki Dini Lider, en üst makam sahibi)
2. Taraf: Musavi – Rafsancani – Hatemi – Kerrubi
Tarafların hiçbirisinin sistemle bir sorunu yok. Düzen savunucuları. Farkları, sistem içi reformları gerekli görüp görmemeleri. 1. taraf, “sistemin yıkılmaması için reform yapılmamalı”yı savunuyor. İkinci taraf, “tepedeki sistemin devamı için aşağıda reform yapılmalı” diyor.
Aslında İran’daki sınıfsal yapının gelişimi de bu dengelerde etkili. Rafsancani, Humeyni’nin ölümünden sonra iktidar oldu ve sekiz yıllık İran-Irak savaşının ülkede yarattığı yıkımın da etkisi ile liberal politikaları savundu. Dışa daha açık, ılımlı, özelleştirmeci yanı ön plana çıktı. Sınıflar arası uçurumu büyüttü. Yeni zengin sınıfı yarattı. Musavi-Rafsancani bu türedi zenginlerin sözcüleri aslında. Özelleştirmeleri savunuyorlar, küresel ekonomik bütünleşmeden taraflar.
ABD’nin Irak’ı işgali ile İran’da şahinler başa geçti. Ahmedinecad – Hamaney sertlik yanlısı, devletçi, dışa kapalı, özelleştirme karşıtı politikaların sözcüsü. Ahmedinecad yoksul halkın önemli bir kısmının desteğini alıyor, çünkü özeleştirme sonucu işsiz kalacak olanlar, gıda yardımından faydalananlar, para desteği alanlar onu destekliyor. Ahmedinecad asgari ücrete ve emekli maşalarına zam da yaptı. Tabi İran’daki silahlı kuvvetler de ondan yana.
Sonuç
Ahmedinecad da, Musavi de, her ikisi de sistem içi güç odakları ve devrim karşıtları. Ama bir kez daha altını çizelim “onların gücünü ve sınırını aşan bir halk hareketi yaşanıyor İran’da.” Farklı talepler, farklı kaygılarla da olsa İran’da halk düzenle sorunlarının olduğunun ipuçlarını verdi. Heterojen bir karaktere sahip kitle hareketi zaman içinde sistemle sorunu olanları da kapsadı. İşçi sendikaları, gençlik, kadınlar, “eşitlik, özgürlük” çığlıklarını yükselttiler. Şimdilik damgalarını vuramadılar belki ama İran’daki güçlü halk hareketi dinamiklerinin varlığını hatırlattılar.
Ek
İran’ın Yönetim Yapısı:
Yönetim kademesi iki yapıdan oluşuyor:
1. Atamayla gelenler:
En üst makam: Dini Liderlik (Ayetullahlar).
Halkın seçtiği danışma meclisi atıyor dini liderliği ama meclisin kimseye hesap verme zorunluluğu yok. Dini lider, manevi olmaktan öte kritik derecede söz sahibi İran’da. Savunma, güvenlik ve dış ilişkilerden sorumlu ülkede. Silahlı kuvvetler ona bağlı, dış politikada belirleyici.
2. Seçimle Gelenler:
İkinci yetkili makam: Cumhurbaşkanlığı
Cumhurbaşkanı ve meclis 4 yılda bir yapılan halk oylamasıyla seçiliyor. Cumhurbaşkanı dini liderliğe bağlı. Onun denetiminde. Başbakan yok. Kabineyi cumhurbaşkanı oluşturuyor.
İran Silahlı Kuvvetleri:
Düzenli ordudan ve Devrim Muhafızlarından oluşuyor.
Devrim Muhafızları 1979’da Humeyni tarafından karşı hareketlerin bastırılması amacıyla kuruldu. Bugün halk hareketini bastırmada sert müdahaleye başvuran Besiç, gönüllü gençlerden oluşan milis gücü, Devrim Muhafızları’nın bir alt kolu. Doğrudan dini liderliğe bağlı.