[email protected]
SODAP SODAP SODAP
  • Anasayfa
  • Tarihimiz
    • Dr. Hikmet Kıvılcımlı
  • SODAP
    • Neden SODAP?
    • Program
    • Tüzük
    • Kurumsal Kimlik
    • Arşiv
      • 2021
      • 2020
      • 2019
      • 2018
      • 2017
  • Açıklamalar
  • Yayınlar
    • Sosyalist Dayanışma Dergisi
    • Direniş Dergisi
    • Yol Dergi
  • İletişim
  • Bağış Yap
SODAP'a Katıl
  • Home
  • /
  • Ayşe Tansever
  • /
  • Ölümü Göze Alanlar – Ayşe TANSEVER

Ölümü Göze Alanlar – Ayşe TANSEVER

24 Nisan 2015

Akdeniz’de tekne üstüne tekne batıyor. Daha ölüler denizden toplanmadan bir diğeri batıyor. Yalnız son bir haftada Libya’dan denize açılıp İtalya’ya geçmeye çalışırken 1900 göçmen öldü. Bunlar duyduklarımız. Duymadığımız Yunanistan, İspanya ya da ülkemiz kıyılarındaki ölümler pek haber değeri taşımaz oldu. Akdeniz mezarlık haline geldi. Ona rağmen ölüme göze alanlar bitmiyor.

 

Ölmeden Avrupa kıyılarına çıkanların sorunları ise yazmakla bitmez. Avrupa’daki adı ile “kâğıtsızlar” ya da insan olarak sayılmayanlar, yıllarca cezaevi koşullarında yaşayan göçmenlerin ülkemizdeki Suriyeliler türünden manzaraları Avrupa sokaklarında da yaygınlaşıyor. Yani ölmeden Akdeniz’i geçmek aslında başka bir ölüm biçimi tercihidir: Her gün yeniden ölmektir.

 

İtalya başbakanı ve BM Göçmenler Komisyonu, AB yetkililerini acil toplantıya çağırdılar. Bu insan katliamını durdurmanın yollarını aradılar. Kurtarma operasyonlarına ağırlık vermek, göç veren ülke yetkililerine ihtarlar çekip kıyılarını daha iyi denetlemeye zorlamak ve insan tacirlerine daha büyük cezalar verilmesi gibi başlıklar tartışıldı.

 

Zaten başka tür bir çare çıkabileceğini düşünen yoktu. Bunlar aspirin tedavisi bile değildir. Çünkü bu insanların Akdeniz’de ölümcül tehlikeyi göze aldırtan koşulların değişmesi gerekmektedir. Bu insanlar zengin ülkelerin soygunları için yarattığı savaşta ölmekten kaçıyorlar. Savaşın yarattığı yoksulluktan kaçıyorlar. Topraklarında yaşama olanakları yok. Yoksa insanlar çoluk çocukları ile böyle göre göre ölüme atılır mı? O nedenle de AB ülke liderlerinin çaresinin çare olamayacağı biliniyordu.

 

Afrika bildik bileli sömürgeler kıtasıdır. Yüzyıllardır yer altı ve yer üstü zenginlikleri soyuluyor. Çok ucuza ülkelerine götürdükleri bu değerlere karşılık ödedikleri beş on kuruşu da oradaki halkları birbirlerine düşürerek geri alıyorlardı. Kabile savaşları nedeniyle kıta bir de silah tekellerinin keselerini doldurma alanı oldu. Göçler başladı.

 

80’li yıllarda artık Batı bu politikasını saklayamaz, sürdüremez hale geldi çünkü açlıktan ölen ve kaburga kemikleri sayılan insan manzaraları dünya kamuoyunu çok rahatsız etti. Hatta ilk sivil toplum örgütleri bu nedenle ortaya çıkıp dünyada gelişti. Bu kez Batı politikası “yeşil Afrika” olarak kıtaya girdi. Kıtayı ekip biçip açların karınlarını doyuracaklardı. Bu da Afrika kırlarının parsellenmesi ve Batı tarım ticaret tekellerinin kar devşirmesi yolu oldu. Afrika gene yoksullaştı. Savaşlar ve göçler devam etti.

 

2000’li yıllarda yeni liberal politikalar Afrika kıtasında da devreye sokuldu. Halklar gene soyulmaya başladı. Özelleştirme ve devletlerin sosyal görevlerinden arındırılması zaten yoksul halkları iyice çaresiz bıraktı. Sağlık sistemi çöktü. Sağlık personeli ilk dışarı göçenlerden oldu. Son zamanlarda yaşadığımız Ebola hastalığı bu politikaların sonucudur. Eğitim sistemi zaten kötü idi tamamen çöktü. Geride kalan bir avuç eğitimli personeli de göçtü gitti. Beyin göçü kıtayı perişan etti. Ülkemizde yaşadığımız toprakların parsellenip inşaat şirketlerine peşkeş çekilmesi burada daha vahşi yaşandı. Yoksullara göçten başka seçenek kalmadı.  Afrika kıtası cehenneme döndü.

 

Yılların madenciliği Afrika topraklarını zaten delik deşik etmişti ama şimdi yeni teknoloji ile daha başka madenler de çıkarılmaya ve topraklar daha kullanılmaz hale geliyorlar. Biliyoruz madenler su kaynaklarını kirletiyor ve zehirliyor. Bu da çiftçiliği, tarımı öldürüyor. Bunun dışında geride kalan verimli topraklarda çok uluslu tarım şirketlerine ve sürülecek toprak kıtlığı çeken Çin, Suudi Arabistan gibi ülkelere kiralandı ya da satıldı. Kırlarda kapitalistleşme çok arttı. Yerli halklara da ya çok ucuz tarım işçisi ya da göç etmekten başka bir çare kalmadı.

 

Afrika kıtası iklim değişikliğini çok derinden yaşayan kıtadır. Çöllerini zaten biliyoruz. Şimdi ÇUŞ’lerin tarım biçimi iklimi hızlı şekilde değiştirerek eskiden verimli alanları da çölleştirdi. Yağmur yağmıyor. Yağdığında da seller ortalığı silip süpürüyor. Eski yerel ürünler yetişmiyor. Halk başka ürün ekmeyi bilmiyor ya da olanakları yok. Tohumlar tek kerelik ve satılır oldu. Halkın alım gücü yok. Hayvancılık öldü. Kırlar boşalıyor. Zaten karnını doyuramayan Afrika halkları açtır. İklim koşullarını değiştirme dışında tarım tekelleri insanlığı açlığa mahkûm ediyorlar. Ya açlıktan ölecekler ya da o çölleri, zorlu doğa koşullarını, iç savaşları geçerek kendini Akdeniz belirsizliğine atacaktır. G77 koordinatörü Lumamba Daping 5 yıl önce iklim değişikliğinin yol açtığı felaketlerin 21.yüzyılda 100 milyon Afrikalıyı yok edeceği uyarısını yapmış. (*) Bu şimdi gözlerimiz önünde gerçekleşiyor.

 

Kuzey Afrika ve Orta Doğu halkları göç etmek yerine “Arap Baharı” ile Batı soygununa ve onun işbirlikçilerine isyan bayrağı çektiler. Ama Batı bu isyanları ya Mısır’daki gibi bastırdı ya da bastıramadığı Libya, Suriye ve şimdi de Yemen gibi ülkelerde iç savaşlar başlattı. Bu savaşlarda ISIS radikal İslam grubu Irak’tan Libya’ya dallanıp budaklanıyor. Zaten göç veren Nijerya, Somali, Sudan, Mali gibi ülkelerde benzerleri radikal dini örgütlenmeler vardır. Batı düşmanı devrimci güçler bir de ISIS ya da bu türden dini İslam örgütleri ile mücadele etmek zorunda bırakılıyor. Göç etmek kaçınılmaz hale geliyor. Şimdi bu göç kanalları  tıkanarak aslında gerçek bir Arap Baharı yaşamanın kapıları açılmış olmaktadır. Halkların ülkelerinde gerçek bir devrimci mücadele saflarına katılıp bu ekonomik, politik, ekolojik olarak çürümüş iktidarları devirmekten başka seçenekleri kalmıyor. Bunu da yapacakları kesindir.

 

(*)Curtis Doebbler 20 Nisan counterpunch.org

[button link=”https://www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]

Share:
prev post next post

Son Yazılar

  • Katliamların hesabını örgütlü gücümüzle soralım
  • En asgari 15 bin
  • Savaşa değil depreme, ölüme değil yaşama bütçe
  • 1 Mayıs Bildirisi​
  • Yaşanacak Bir Ülke Yaratacağız

Son Yorumlar

  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için Trump Üçüncü Dünya Savaşına mı Hazırlanıyor? – Mehmet YILMAZER | SODAP
  • M. Sinan MERT Tüm Yazıları için Tegucigalpa Dersleri | SODAP
  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için 2019 Savaşları | SODAP
  • M. Sinan MERT Tüm Yazıları için Demokrasiyi Boğan Anti-Amerikancılık – M. Sinan MERT | SODAP
  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için Eksen Kaymasında Son Durum – Mehmet YILMAZER | SODAP

Categories

Recent Posts

  • Katliamların hesabını örgütlü gücümüzle soralım

    Aralık 20, 2022
  • En asgari 15 bin

    Aralık 12, 2022
  • Savaşa değil depreme, ölüme değil yaşama

    Kasım 23, 2022

Archives

Meta

  • Giriş
  • Yazı beslemesi
  • Yorum beslemesi
  • WordPress.org

SODAP

Sosyalist Dayanışma Platformu

Twitter Facebook Instagram Youtube

Copyleft © 2021