Erdoğan siyasete yeni bir kavram kazandırdı: “Siyasi sapık.” Bunun üzerine “derin” tahliller yapmaya hiç gerek yok! Toplum ve siyaset karşılıklı çürüyor. Yolsuzluk, kurumlarda keyfilik, rüşvet ve kadın cinayetleri, soygunların yanında son günlerde toplumsal sahneye çocuk tecavüzleri de girdi. Çürümenin en tipik işaretleridir.
Siyaset üretken olamayınca onun yerini laf ebeliği, demagoji, yalan alır. Beyin, yeni bilgi ve pratikle sürekli yenilenmezse, dedikodu ve hurafe üretir. Toplumsal bilinç de yeni bilgilerle beslenmezse, hele örgütlü pratikle kendini ayakta tutmazsa “komplo teorileri”, “kumpaslar”, dedikodu, entrika ortalığı kaplar, insanların ruh halini ele geçirir.
Çoktandır burjuva siyaseti üretkenliğini kaybetmişti, bataklığa dönen politika havuzu nadide çiçeklerini üretiyor. Bilindiği gibi siyasal İslam’ın ilk iktidar yıllarında, Kemalizm’in karşı ataklarının yaşandığı günlerde politika daha seviyeliydi.
Düzenin siyasal güçlerinin aslında önemli bir ufku olmadığı, sadece gücü-iktidarı ne pahasına olursa olsun elde tutma-ele geçirme amacına kilitli olmalarından dolayı, siyasal İslam’ın daha yükseliş günlerinde de kesif çürüme kokuları ortalığı kaplamıştı. En büyük entrikalar Ergenekon davaları dizisinde ortaya çıktı. Askeri vesayetle cesur bir hesaplaşma yerine, Bizans’tan kalma saray entrikaları yolu seçildi. Elbette bu hiç şaşırtıcı değildi. Yaşadığımız topraklarda uzun bir geleneğe sahip olan entrika, geriye ünlü bir deyiş bile bırakmıştır: “Osmanlı’da oyun bitmez!”
İkinci önemli çürüme kokusu 17-25 Aralık yolsuzluk kayıtlarının ifşa edilmesiyle ortaya çıkmıştı. Ortağın biri diğerini “hain” bir şekilde sırtından bıçaklamıştı. Bu durum Erdoğan’ı çılgına çevirdi. Bu noktadan sonra düzenin var olan çivileri de yerinden çıktı, Demirel’in esprili deyişiyle “alamete binilip, kıyamete yolculuk” başlamıştı.
İçinden geçtiğimiz dönem bir anlamda tarihseldir. En kutsal dini değerlere her gün göndermeler yapıldığı, iktidarda en ahlaklı oldukları sanılanların bulunduğu bir dönemde, toplumsal çürüme ve çıldırı zirve yapmaktadır. Bu yaman çelişkinin bedeli de kaçınılmaz bir şekilde yaman olacaktır. Her türlü yolsuzluğun, ahlaksızlığın, zulmün sokaklardan akmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. Kutsal değerlere vurgu, dualar yapılan rezillikleri örtemiyor.
Ancak siyasette çürüme 7 Haziran seçim sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılan sivil darbe sonrası sıçrama yapmıştır. Son altı-yedi aydır zirveye koşuyor. Bunun çok temel bir nedeni vardır. Siyasetin son dönemde bir tek konusu kalmıştır. Her gün ölüler sayılıyor. Cenazeler kaldırılıyor. Saray, “Ya baş eğecekler ya da baş verecekler.” diyerek kelle istiyor. Bunun adını “terörle mücadele” koydular. Yapılan anlatılan hemen her şey tümüyle kara propagandaya dayanıyor. Yalan ve zulüm, günümüz egemen politikasındaki tek gerçeklik! Her tarafı, televizyon ekranlarını, gazete manşetlerini, gözleri, beyinleri ölüm ve ölü sayıcılığı kapladı. Saray politikalarının savunucuları ölü sayıcılara dönüştü.
Saray her gün tehdit savuruyor. Bahçeli “daha fazla daha fazla” diye tempo tutuyor. Kılıçdaroğlu ise, “bu kadar silah o kentlere gelirken sen uyuyor muydun?” diyerek aslında ölü sayıcılığını onaylıyor. Siyasetin bu noktaya inmesi artık çürümenin zirvesidir.
Bütün bunlara her gün kutsal değerleri yüceltme merasimleri eşlik ediyor. Siyasal İslam’ın kutsallığı böylesine günlük politikanın içinde sıradanlaştırması, aynı zamanda kendisine güç veren inanç ağlarını yaralaması, ona büyük tarihsel bedel ödetecektir.
Osmanlı’da dinin Saray’da hapsedilip dokunulmaz hale getirildiği dönemlerde batıni eğilimler yaygınlaşmış, ardından uzun isyan günleri başlamıştır.
Ölü sayıcılığına kadar düşen siyaset tükenmişliğini ilan ediyor. Kürt Özgürlük Hareketi’ni imha etme niyetleri sahiplerini çürütüyor. Aslında bu çürüme 90’lı yılların içinde bir kez yaşanmıştı. Ancak şimdiki çürüme düzenin hemen tüm önemli kurumlarını içine çekmekle kalmıyor, kutsal değerleri de aynı kara deliğe çekmesiyle öncekinden ayrılıyor.
Ne büyük rastlantı, bugünlerde bölgenin çürüyen iki Sultanı buluştular. Herhalde Saraylarının altından kayan zemini nasıl sağlamlaştıracaklarını konuşacaklar. Korkuları arttıkça birbirlerine daha sıkı sarılıyorlar. Bu buluşma bölgenin çürüyen yanını sembolize ediyor.
Toplumsal çürüme devrimci, demokrat bir siyasal mücadeleyi zorlaştırır. Zemin iyice bataklaştıkça hareketler inmelenir. Öte yandan, daha köklü değişim gereği ve bilincini uyandırır. 90’lı yıllardaki çürüme diğer düzen partilerini tasfiye edip siyasal İslam’ı iktidara taşımıştı. Şimdi o da çürüyor.
Cumhuriyet derin doğum sancıları içinde, bakalım ne doğuracak!!!
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]