KAYBEDİŞİMİZİN 16. YILINDA
NUSRETTİN YILMAZ YOLDAŞIMIZI SAYGIYLA ANIYORUZ
Geleneğimizde Nusret Hoca’nın adı, örgütçülükle özdeşleşmiştir. Ne zaman bir örgütlenme problemiyle karşılaşılsa, eski yoldaşları onun adını anmadan, eksikliğini duymadan edemezler. O sıkı bir örgütçüydü. Girdiği hiçbir alandan, işçi, gençlik, memur, mahalle vb. asla eli boş çıkmamıştır. Bununla birlikte, sosyalizmin genel ve özel sorunlarından da ayrı durmamış, teorik olarak da kendisini yenilemeye çalışmış ve bunu bilinçle yapmıştır. Çünkü o, kendisini teorik olarak yenilemeyen bilincin, örgütçülük yeteneğinin de köreleceğini bilirdi.
Onun örgütçülüğünün gücü, derin bir yoldaşlık duygusundan, insana olan sevgisinden, sosyalizme, Parti’sine olan inancından geliyordu. O, merkez komitesindeki bir yoldaşıyla da çok sıradan bir işçi sempatizanla da yoldaşça bir ilişki kurardı. Sıradan bir işçinin sorununu içtenlikle dinler, çözüm bulmaya çalışırdı. Güven yaratırdı. Gösterdiği içten yakınlık ona, içten bir inanç olarak geri dönerdi. Hoca’nın örgütçülüğünün gücü buradaydı.
Nusret Hoca’nın sosyalist harekete ve hemen ardından Kıvılcımlı geleneğine girişi 12 Mart yıllarında, 1970 başlarındadır. Geleneğin asıl önderi Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın ölümünün ardından, genç kadroların ilk toparlanış çabalarına büyük bir enerjiyle katılmış, ’74 yeniden kuruluşunun öncü bir kadrosu olmuştur. Örgütlenme çalışmalarını sürdürdüğü Bursa, Kenan Budak’ın Zeytinburnu bölgesiyle birlikte, bu toparlanışın ilk kitlesel ayaklarından birisidir. Burada gerçek bir alan önderidir ve bu sayededir ki ’75’teki uğursuz TSİP deneyiminden çıkılırken, blok olarak kopan tek il Bursa’dır. Bursa’da özellikle metal ve tekstil işkollarında yaygın bir işçi ilişkisi vardır. Üniversite gençliği içindeki yaygın örgütlülük, onun kadrolarını Bursa Yüksek Öğrenim Kültür Derneği (BYÖKD) yönetimine taşımıştır.
Yine bu dönemde Parti’nin, 3 işçi mahallesinde Pahalılık ve İşsizlikle Mücadele Derneği ( PİM) şubesi, değişik mahalle ve işyerlerinde 10’u aşkın tüketim kooperatifi ve yönetiminde doğrudan ya da dolaylı etkili olduğu sendika şubeleri, Memurlar Derneği (TÜM-DER) şubesi vardır.
Bu kitlesel yaygınlığın arkasında elbette güçlü bir kadro çalışması bulunuyordu. O dönem varlığı uzun yıllar süren, işçi ve öğrenci gençlerin yaşadığı komün-evler vardı. Bu evlerde yaşam birlikte örgütlenir, politik eğitim çalışmaları yapılır, örgütlenme çalışmaları planlanır ve alan çalışmalarına yönelinirdi.
Nusret Hoca, ’77 Vatan Partisi Kongresi’yle merkez komitede örgütlenmeden sorumlu birimde görevlendirilerek, çalışma alanı ülke çapına yayıldı. Kısa bir süre sonra patlayan ve bölünmeyle sonuçlanan krizde, devrimci çizgiyi savunarak yoldaşlarıyla, Sosyalist Vatan Partisi’nin (SVP) kuruluşuna yöneldi. Bu dönemde özellikle Bursa ve Adana yerellerindeki örgütsel çalışmaları belirleyicidir. Ama asıl önemlisi bu süreçte öne, merkeze fırlayan kadroların çoğunluğunun, Bursa’daki o komün evlerde yetişen kadrolar olmasıdır. Sonraki dönemde özellikle Adana’dan yetişen ve büyük ölçüde diğer alanları da besleyen yeni kadroların emektarı da büyük ölçüde Nusret Hoca’dır.
12 Eylül sonrasında Nusret Hoca’nın, Parti’nin yeraltında yeniden yapılandırılmasında da rolü önemlidir. Bu dönemde -bu vesileyle bir kere daha saygıyla analım, Kenan Budak yoldaşımızla birlikte- yeraltı sendikacılığının öncü emekçilerindendir. O dönem Cuntanın, DİSK’i kapatarak işçileri Türk-İş’e girmeye zorlaması, bilinçli işçilerde bir direnç yaratmıştı. Parti bunu zamanında farkederek, yasadışı (sonra yasal kuruluşlara varacak olan) bağımsız sendikalar taktiğini öne çıkardı. Bu taktik harekete, sınıf içinde hızlı ve geniş bir yayılma sağladı. Onbinlerce işçi bu sendikalarda örgütlendi. Bu dönemin Adana’dan İzmir’e, İstanbul’dan Bursa’ya, metal, tekstil, genel hizmet, kimya ve deri iş kollarında yüzlerce işçinin katıldığı eğitim, propaganda ve örgütlenme toplantılarında, sınıf bilinçli işçi yoldaşlarıyla “İşçilerin Ali Hocası” Nusrettin Yılmaz vardır.
O zamanlar yapı “12 Eylül’den, 12 Mart’tan çıkıldığı gibi çıkılmayacak!” tespitini yapmış olsa da nasıl çıkılacağı konusunda netleşemiyordu. Sınıf kabuk değiştiriyordu. Yeni bir mücadele tarzı yaratmak gerekiyordu. Ancak binlerle ifade edilen ilişki ağının “dar yapı” üzerinde yarattığı basınç, koşmaktan düşünmeye fırsat vermiyordu. İster istemez eski tarz ve yöntemlerle yürünüyordu; “yeni” henüz bilinmiyordu. Bu durumda ardı ardına gelen 84 ve 85 operasyonları ve yüzlerce kadronun kaptırılması, yeni bir bunalımın zeminini yarattı. Birinci sorumlu konumundaki Hoca’nın bundan etkilenmesi kaçınılmaz oldu.
Sonraki süreçte bu bunalımdan daha ustaca çıkmak belki mümkün olabilirdi. Ama günün yeraltı şartlarından kaynaklanan zorlukların yanı sıra -büyük ölçüde o şartlardan kaynaklanan- yapısal zaaflar buna izin vermedi. Nusret Hoca ’90’da yolunu ayırdı ama kesinlikle yıkıcı bir muhalefete kalkışmadı, dost kaldı.
Sonra ’90 başlarında DİSK üzerinden kapatma yasağı kalkınca, DİSK/Deri-İş Sendikası’nı yeniden canlandırdı. (12 Eylül geldiğinde Deri-İş’in Genel Başkan Yardımcısıydı.) Daha henüz kendi legalitesinin ne olduğu belirsizken sendika kongresini topladı, Genel Başkan seçildi. Sayısız direnişler örgütleyerek Deri-İş’in üye sayısını 12 Eylül öncesindekinden çok daha üst düzeye çıkardı. Ancak baraj aşılamayınca sendika çözülmeye başladı. Çaba başarısızlıkla sonuçlandı.
Nusret Hoca kendisini sınıf mücadelesine, sosyalizme, Parti’ye adamıştı. Mücadeleden ayrı düşmek ona çok ağır geldi. Bu sıkıntılara ne yazık ki kalbi dayanamadı, kaybettik.
Nusrettin Yılmaz Hoca’nın geleneğimize hem pratik hem moral katkıları değerlidir. Böyle bir sınıf örgütçüsünü yitirmek yapımızın duvarında açılmış koca bir gedik gibidir. Onun örgütçü karakterini, insana olan sevgisini, yoldaşlık kültürünü, sonsuzca sahiplenmek, onun devrimci, fedakâr hatırasına bağlılığımızın ifadesi olacaktır.
Geleneğimize kattığı değerleri onurla ve kararlılıkla, daha ileriye taşıyacağız.
Nusrettin Yılmaz Yoldaşı saygıyla anıyoruz.
30 Kasım 2010
SODAP
Sosyalist Dayanışma Platformu