Nusret Hoca İçin
Mehmet YILMAZER
27 Kasım 2010
Nusret’i 12 Mart faşizmi yıllarında tanıdım. 12 Eylül faşizmi yıllarında ise zorunlu ayrılık gelip çattı. Daha sonra da buluşmalarımız oldu, ama artık arada faşizmin koyduğu büyük mesafeler vardı. Yıllar sonra İstanbul’a yeniden dönebildiğimde, devasa büyüyen bu kentte iki büyük eksik vardı: Nusret ve Kenan.
Nusret’le ilk kez Bursa’da dört beş arkadaşla birlikte kaldığı evinde karşılaştım. “Öğrenci evlerinde” genellikle görülen dağınıklığın aksine, evin düzenliliği, arkadaşlar arasındaki ilişkinin sıcaklığının anısı hala hafızamda tazedir. Sonraki yılları hep birlikte yaşadık. Türkiye Devrimci Hareketinin 12 Mart sonrası yükseliş günlerinde yapacak çok iş vardı. Çoğumuz genç ve acemiydik. Birlikte mücadele içinde hatalar yaptık, fakat çok şey öğrendik.
Vatan Partisi’nin (daha sonra Sosyalist Vatan Partisi) mücadele tarihinde Parti’nin üç önemli kadro kaynağı oldu. İlki, Zeytinburnu-Kazlıçeşme’ydi. Partinin yeniden kuruluş günlerinde öne çıkan bölge oldu. Bu bölgenin tartışılmaz lideri Kenan’dı. “Zeytinburnu demek Kenan demekti.” Daha sonraları Partiye en çok kadro aktaran bölge Bursa oldu. “Bursa demek de Nusret Hoca demekti.” İstanbul’a, Ege bölgesine ve Güney’e Bursa’da yetişmiş kadrolar liderlik etti. Bursa’da sanki Nusret Hoca’nın kadro okulu vardı. Partide 1978’deki çalkantılı süreç içinde ise Adana-Kiremithane bölgesi öne çıktı. Bu bölgenin en gerilimi günlerinde, bu alandaki kadrolardan birisi yine “Bursa okulundan” yetişmişti.
Bir devrimci partide örgütlenme çalışması hem çok zevkli, fakat aynı zamanda en kahırlı iştir. Yaptığınızın veya yapamadığınızın tepkisi doğrudan ve çok hızlı geri döner. İnsanlarla hergün, önceki günü tekrar etmeden, yani rutinleşip moral coşkuyu kaybetmeden ilişki kurabilmek çok zorlu bir iştir. Bir örgütçü kadronun yetkinliği en sık ve en çok bu noktada sınanır.
Nusret, örgütlenme konusunda en başarılı kadrolardan birisiydi. Hızlı ve yaygın ilişki kurardı. Ancak bu ilişki kurma tarzı bildiklerini ezbere tekrarlama biçiminde değil, karşısındakinin ilgi ve yeteneklerini, elbette en önemlisi moral durumunu çok hızlı kavrayarak olurdu. Kurduğu ilişkilere sadece bilinç değil, mutlaka bir coşku da taşırdı. Zaten bu yönü eksik kalan bir örgütçülük, kaçınılmaz bir şekilde ruhunu kaybedip rutinleşmeye mahkûmdur. İlişki kurduğu insanların diliyle onlarla konuşmayı çok kısa sürede öğrenirdi. Sezgileri güçlüydü. Henüz insanların gözüne batar hale gelmemiş, filiz halindeki sorunları algılardı.
Elbette sadece bu kadar değil. Nusret’in bir örgütçü, bir kadro olarak en önemli özelliği onun moral duruşunda gizliydi. Devrimci örgütlenmelerde öyle kadrolar vardır ki, onlar sadece yaptıkları pratik işle anılmazlar, aynı zamanda o örgütlenmenin moral dokusunu, çimentosunu da temsil ederler. Nusret böyle kadroların en önemlilerinden birisiydi. Bazı kadrolar hızlı, yetenekli ve hatta parlak çalışmalarıyla göz doldururlar. Fakat bu pratiklerini örgütün moral dokusuna dönüştürmekte aynı yeteneği gösteremediklerinde, örgütün moral çimentosu olmayı başaramazlar. Bu nedenle, yaptıklarını bir “imtiyaza” dönüştürmek gibi sık görülen bir hataya düşerler. Nusret, uzun ve çok zorlu yılları kapsayan siyasi mücadelesinde hiçbir zaman böyle bir hataya düşmedi. Hatta onun sadeliği, mütevazı yapısı ve örgütün moral dokusunun güçlendirilmesi için gösterdiği titizlik, zaman zaman onun pratiğini görünmez hale getirdi. En kahırlı işleri hiç bırakmadığı sadeliğiyle taşıdı.
Herhalde bir kadroyu mücadele tarihinde unutulmaz kılan en önemli özellik, onun Parti’nin moral dokusunu güçlendirmesi, çimento rolünü oynayabilmesidir. Devrimci mücadelenin günümüzdeki en büyük eksiklerinden birisi böyle kadroların inanılmaz azlığında yatıyor. Hareketimizin büyüyebilmesi genç Nusretlerin saflara katılmasına bağlıdır.