Keyfilik mürekkep lekesi gibi yaygınlaşıyor. Lekenin en son yayıldığı alan ekonomi oldu. Ziraat Bankası ve THY gibi kamu kuruluşları Varlık Fonu’na devredildi. Gülen cemaatine yapılan operasyonlarla 15 milyar dolar civarında bir sermaye el değiştirmişti. Şimdi Varlık Fonu ile yeni bir aşamaya geçildi. Milyarlarca liralık kamu sermayesi hiçbir denetime tabi olmayan bir vakfın emrine devrediliyor. Bu sadece keyfiliğin yaygınlaşmasının değil aynı zamanda ekonominin nasıl bir tıkanma noktasına geldiğinin de güçlü kanıtıdır. Epeydir Türkiye’ye sermaye akışı durdu. Sözde “büyük projeler” finansman sıkıntısı içinde. İktidar medyası “Körfez’den gelecek 100 milyar doları” manşetlerine taşıyarak ekonomiye moral pompalamaya çalışıyor. “Aç tavuk kendini darı ambarında görürmüş.” O hesap!
Yönetimdeki keyfileşme ekonomi alanına da yaygınlaştıktan sonra, zirve noktasına “başkanlık” referandumu ile çıkacaktır. Saray ve iktidar referandumu basit bir anayasa değişikliği oylaması olarak algılanmasını istiyor; CHP ise “rejim değişikliği” olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Referandum cumhuriyetin içinde bulunduğu krizin seyir yönü konusunda önemli bir adım olacaktır. Cumhuriyeti bugüne getiren değerler, kurumlar ve sınıfsal yapı artık ömrünü doldurmuştur, fakat yeni olarak nelerin geleceği henüz belirsizdir. Referandum sonuçları cumhuriyetin hangi yöne gideceği konusunda önemli bir adım olacaktır.
Değerlerdeki değişimde ibrenin yönü en genel hatlarıyla demokratikleşme yönünde değil “tek adamlığa” veya faşizme doğrudur. Cumhuriyetin yeni değerlerinde siyasal İslam’ın renkleri ağır basacaktır, ancak böyle bir değişimin derinliği henüz belli değildir.
Kurumlardaki keyfileşme anayasa değişikliği ile varabileceği en son basamağa çıkacaktır. 90 yılı aşkın cumhuriyetin bir istikrar kazanması beklenirken tam tersine çürümenin eşiğine gelmesi onun dayandığı temellerin sorunlu olduğunu gösteriyor.
Referandum sürecinde en önemli konu toplumsal ve sınıfsal yapıdaki sancılı değişim sürecinin ortaya çıkaracaklarıdır. Sonucun evet veya hayır olması bu süreci durdurmayacak, onun yürüyüşündeki sancıların şiddetini belirleyecektir. Cumhuriyetin şekillendirmeye çalıştığı toplumsal ve sınıfsal yapıda köklü değişimlerin eşiğine gelindi. Bu yolda ağırlık noktası İslami sermayenin güneşin altındaki yerini olduğundan öteye hırsla yayma çabasıdır.
Bu yolda atılan adımların en çarpıcı olanı ekonomi alanına da keyfiliğin yayılmasıdır. Varlık Fonu ve Merkez Bankası’na yapılan operasyonlar Saray’ın nerelere kadar gitmeye niyetli olduğunu gösteriyor. Türkiye kapitalizminde egemen sınıf finans kapital, devlet eliyle yaratılmıştır. Bankalar, KİT’ler (belki unutulmuştur: çimentodan şekere, demirden kömüre özel sektöre ucuz girdi sağlayan “iktisadi kuruluşlar”) el birliği ile finans kapitali yaratmak ve büyütmek için çalıştı. Saray ve AKP şimdi tarihi tekrar etmeye çalışıyor. Bu kez İslami sermayenin emrine devletin bütün imkanları sunuluyor. Ancak tarih sanıldığının aksine tekerrür etmez.
Anayasa referandumunda Saray’ın temel tezi “istikrar ve hızlı hizmet”tir. Siyasal İslam bu süreci mümkün olduğunca hızlı aşmak istiyor. Böylesine köklü dönüşümler zamana yayılırsa riske girebilir. Bu süreç cumhuriyetin klasik sınıflar yapısında da köklü bir değişimin yolunu açacaktır.
Cumhuriyetin bir dönemi “irtica tehlikesine” karşı mücadele ile geçti. Soğuk Savaş yıllarında ise “komünizm tehdidi” öne çıktı. Epeydir gürültü “bölücü terör” etrafında kopuyor. Sınıflar mücadelesinin bu bize özgü yürüyüşünde sınıflara ayarı hep devletin esas sahibi: ordu vermiştir. Ayrıca bu ülkede her kriz zamanı sadece sıradan insanlar değil siyasal partiler de “darbe” beklemiştir. Darbeler tıkanan sınıflar mücadelesi denklemini yeniden dizayn edip yürünecek yolu inşa etmiştir.
Bugün cumhuriyet en büyük krizini yaşıyor ve artık bu klasik mekanizma yoktur. Daha doğrusu 7 Haziran-15 Temmuz arasında mekanizma farklı işleyerek ucube bir askeri darbe ve ardından sivil darbe mekanizmasını yarattı. Şimdi onun içindeyiz. Referanduma giderken “hayır” kaos getirir tehditleri sivil darbenin derinleştirilmesini amaçlıyor!
Ancak referandumla başlayan süreç sınıflar saflaşmasında değişimler yaratmaya gebedir. Askeri darbelerden sivil darbelere geçiş cumhuriyetin krizini çözmek bir yana derinleştirmektedir. 1 Kasım seçimleriyle barajlanan demokrasi güçleri referandumla bir kez daha kendini ortaya koyma fırsatı yakalayacaktır.
Türkiye yeni bir döneme giriyor. Ancak bu, askeri darbelerden sivil darbelere geçişin değil, darbelerden demokrasiye gidişin yolunu açacak bir döneme giriştir.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]